29 Mart 2013 Cuma

Uluslararası İlişkiler


Uluslararası İlişkiler

Uluslararası İlişkiler Biliminin Ortaya Çıkışı ve Konusu

Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı

“Uluslararası İlişkiler” bilim dalı “Siyaset Bilimi”nin bir yan dalı olarak ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, Siyaset Bilimi’nin incelediği, iç siyasi aktörler arasındaki ilişkileri, devlet ve iktidar kavramları, siyasal karar süreci ve bu süreçte etkili olan mekanizmalar gibi konuların daha geniş ölçekte, uluslararası ilişkilerin konusu olduğunu söyleyebiliriz. Küreselleşmeyle birlikte uluslararası alandaki gelişmelerin iç siyasetin şekillenmesi üzerindeki giderek artan etkisi düşünüldüğünde “uluslararası siyaset bilimi” olarak da isimlendirilebilecek olan “Uluslararası İlişkiler” bilim dalının artık “Siyaset Bilimi”ni de kapsayacak şekilde genişlediği söylenebilir.

Uluslararası İlişkiler Bilim Dalının Ortaya Çıkışı

Uluslararası İlişkiler’in akademik bir disiplin olarak şekillenmesi Birinci Dünya Savaşı sonrasında, önce İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde, sonrasında ise Amerika Birleşik Devletleri’nin değişik şehirlerindeki üniversitelerde, kendilerine Uluslararası İlişkilerin değişik alanlarını araştırma konusu olarak seçen kürsülerin kurulmasıyla olmuştur.

Yaklaşık yedi milyonu siviller olmak üzere 17 milyon kadar insanın hayatını kaybettiği ve 20 milyondan fazlasının da yaralandığı Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı boyutlarını gören politikacılar, benzeri bir felaketin yaşanmamasının yollarını araştırmaya başladılar. Bu yönde yapılan araştırmaların en temel konusunu, savaşın nedenleri ve önlenmesi konusunda neler yapılması gerektiği oluşturuyordu. Bu konunun akademik düzeyde araştırılması isteği üniversitelerde uluslararası ilişkileri inceleyen kürsülerin oluşturulması sonucunu doğurmuştur ki, bu da Uluslararası İlişkiler bilim dalının akademik bir disiplin olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur.

İlk Uluslararası İlişkiler kürsüsü 1919 yılında İngiltere’nin[1] Galler (Wales) bölgesindeki Aberystwyth Üniversitesi’nde “Uluslararası İlişkiler Kürsüsü-Chair of International Politics” ismiyle kurulmuştur. Bunu aşağıdaki kürsüler izlemiştir:
-         Royal Institute of International Affairs (Londra - 1920)
-         Council on Foreign Relations (New York - 1922)
-         Institut für Auswaertige Politik (Hamburg - 1923)

İlk zamanlarda, dünya politikasında daha etkin olan Avrupa ülkelerinde daha yaygın olan Uluslararası İlişkiler akademik çalışmaları, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında büyük bir dünya gücüne dönüşen Amerika Birleşik Devletleri’nin daha fazla öne çıktığı bir alan olmuştur. Uluslararası İlişkilerin değişik alanlarına ilişkin araştırmalar yapmayı amaç edinen merkezlerin gerek üniversitelerin çatısı altında ve gerekse üniversite dışındaki think-tank kuruluşlarında yaygınlaşmasıyla bu konuda dünyada en etkin ülke haline gelen ABD’nin bu etkinliği halen devam etmektedir. Atlantik’in diğer yakasındaki bu ülkenin halen dünyanın en güçlü ülkesi olmaya devam etmesinde de, uluslararası ilişkiler konularında kapsamlı inceleme ve analizler yapan bu araştırma merkezlerinin büyük payı olduğunun da altını çizmek gerekir.

Türkiye’de Uluslararası İlişkiler

Türkiye’de Uluslararası İlişkilerin konularının bazıları daha erken dönemlerde başka bilim dalları çatısı altında okutulmaya başlasa da, Uluslararası İlişkiler bilim dalına karşılık gelecek bir kürsünün oluşturulması ancak 1960’ların ortasında, Siyasal Bilgiler Fakültesi çatısı altında olmuştur. O zamana kadar Türkiye’de Uluslararası İlişkiler eğitimi alan öğrenci yetiştirilememiştir.
Geç başlayan Uluslararası İlişkiler öğretiminin günümüze kadarki en temel sorunları şunlar olmuştur:
-         Öğretimin uzun süre sadece birkaç üniversitede verilmesi ve yaygınlaşamaması
-         Bu alanda yetişmiş akademisyen sayısının azlığına paralel olarak Uluslararası İlişkiler konulu literatürün hala çok az olması
-         Özellikle son dönemde Uluslararası İlişkiler literatürünün, konunun uzmanı olmayan kişiler tarafından yazılan, ağırlıklı olarak komplo teorisi içerikli, spekülatif, popülist ve bilgi ve kurama dayanmayan analizlerle dolu kitap ve makalelerle kirletilmesi

Uluslararası İlişkiler Bilim Dalının İnceleme Konusu

Devletlerin uluslararası ilişkilerin tek aktörü olarak görüldüğü dönemlerde[2] Uluslararası İlişkiler bilim dalının inceleme konusunu da bu anlayışa paralel olarak, devletler arasındaki ilişkiler oluşturuyordu. Bu ilişkilerde de öne çıkan asıl inceleme alanı devletlerin birbirlerine karşı askeri güç kullanımı ya da diplomasi gibi siyasi ilişkilerdi. Zamanla devletler arasındaki ilişkilerin çeşitlenerek ekonomik ve kültürel alanlardaki temasların da artmasıyla Uluslararası İlişkiler, bu konudaki faaliyetleri de bilimsel analizin konusu yapmaya başlamıştır.

Ancak Uluslararası İlişkiler’in inceleme alanındaki asıl genişleme, devletlerin mutlak egemenliklerini sınırlayıcı şekilde uluslararası örgütler, ulusaşırı şirketler ve sivil toplum örgütleri gibi yeni aktörlerin ortaya çıkmasıyla olmuştur. İletişim, ulaşım ve silah teknolojisindeki yeni gelişmeler ve özellikle de uluslararası ekonomik sistemin aldığı yeni görünüm devlet düzeyindeki örgütlenmelere yakın yeni aktörler ortaya çıkarmıştır. Artık çok az sayıda kişiden oluşan bir grup bile sahip olduğu silahlarla devletlerin otoritelerine meydan okuyabiliyorlar.

Özellikle ekonomik küreselleşmenin sonucu büyük miktarlarda fonlara hükmeden kişi ya da kişiler para piyasalarında ve borsalarda yaptıkları spekülatif işlemlerle devletlerin finansal krizlere sürüklenmesine ve sonrasında, domino etkisiyle bu krizlerin küresel krize dönüşmesine sebep olabiliyorlar. Buna Amerikalı fon yöneticisi (Soros Fund Management) George Soros’un 1992 İngiltere Finans Krizi ve 1997-98 Güneydoğu Asya Finansal Krizi’nde oynadığı rol örnek olarak gösterilebilir.[3]

Başkanı olduğu Açık Toplum Enstitüsü (Open Society Institute) ile siyasal alanda da faaliyet gösteren Soros’un, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’daki reform hareketleri başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki siyasal gelişmelerde oynadığı rol de, Uluslararası İlişkilerin inceleme alanının artık sadece devletlerin faaliyetleri olmaması gerektiğinin açık örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Artık devletler dışındaki aktörler de ekonomik, siyasi, kültürel vb. alanlarda uluslararası sitemi etkileyebilecek eylemler gerçekleştirebilmekte ve bu yönleriyle Uluslararası İlişkiler bilim dalının inceleme alanına dahil olmaktadırlar.

Uluslararası İlişkiler ve Diğer Bilim Dalları

Uluslararası İlişkilerin yakın ilişkiye sahip olduğu bilim dalları arasında Siyaset Bilimi’nin yanında aşağıdakileri sayabiliriz:
-         Tarih
-         Ekonomi
-         Sosyoloji
-         Hukuk
-         Psikoloji
-         Coğrafya

Uluslararası İlişkilerin Temel Kavramları

Siyaset Bilimi ile ortak kavramlar

Ulus, devlet, politika ve egemenlik gibi kavramlar Siyaset Bilimi ile ortak kavramlardır.

Politika:

Kendi varlığını devam ettirmek ve çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla, sistemin diğer aktörlerine karşı, bazen uzlaşı ve bazen de rekabet ve çatışma şeklinde kendini gösteren tutum ve davranışlara politika denir.
-         Halkın algısına göre “politika” (Negatif ve pozitif algı)
-         Tek yanlı tanımlar:
-         İktidar mücadelesidir
-         Güç ve çıkar mücadelesidir (Realist yaklaşım)
-         Değerlerin bir otoriteye bağlı olarak paylaşılması sürecidir.
-         İşbirliği ve uzlaşı sürecidir.
-         Çatışma sürecidir.

Devlet:

Uluslararası ilişkilerin en önemli aktörleri olan devletler en üst düzeydeki siyasi örgütlenmeyi ifade ederler.
Devletten bahsedebilmek için gerekli unsurlar:
-         Toprak parçası (Ülke)
-         Halk (Nüfus)
-         Egemenlik (ve Tanınma)
Devletle ilgili tartışmalar:
-         Devlet amaç mıdır, araç mıdır?
-         Devlet mi halk için vardır, halk mı devlet için?

Devlet ve yönetim çeşitleri:
-         Demokratik devlet (Seçimle gelen yönetimler)
-         Parlamenter sistem (Güçlü bir parlamentonun yanında sembolik yetkilere sahip bir başkan ya da kral vardır-İsviçre, Almanya, İngiltere)
-         Başkanlık sistemi (Başkan ve parlamento seçimle gelir. Güçlü bir başkan vardır-ABD, Meksika)
-         Yarı başkanlık sistemi (Başkan ve parlamento seçimle gelir. Parlamento ve Başkan arasında paylaşım- Fransa, Polonya)
-         Otokratik devlet (Halkın yönetime katılmadığı devletler)
-         Monarşi (Kral, padişah veya imparator gibi isimler taşıyan tek kişinin yönetimi-S.Arabistan, Kuveyt, Umman)
-         Oligarşi (Küçük bir sınıfın yönetimi-Çin, Küba, Tunus, Eski Roma)
-         Diktatörlük (Soya dayalı olmayan tek kişi yönetimi-Hitler, Mussolini, Franco, Saddam Hüseyin, Mugabe)
-         Teokrasi (Din adamlarının yönetimi-Vatikan, S.Arabistan)
-         Cunta (Darbecilerin yönetimi-Myanmar ve geçmişte Yunanistan ve Türkiye)
-         Hibrit Devlet (Yarı demokratik yarı otokratik yönetime sahip devletler-Venezuella, İran, Fas, Kolombiya, Rusya)

Bu devlet ve yönetim sistemleri arasında geçişler mümkündür. Yani otokratik ya da yarı otokratik bir devlet demokratik bir devlete dönüşebileceği gibi, demokratik bir devlet de otokratik bir devlete dönüşebilir. Yarı otokratik bir devletin demokratik bir devlete dönüşümüne son dönem dikkate alındığında Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Sırbistan ve Türkiye gibi ülkeleri örnek olarak gösterebiliriz.

Devlete ilişkin diğer tanımlamalar:
-         Hukuk devleti (Evrensel hukuk normlarına sahip ve saygılı devlet)[4]
-         Ulus devlet (Fransa, Almanya, İspanya)[5]
-         Sosyal devlet (İsveç, Almanya, Fransa, Belçika)
-         Refah devleti (Norveç, Katar, Lüksemburg)
-         Ticaret devleti (Almanya, Singapur)
-         Federal devlet (ABD, Almanya)
-         Üniter devlet (Fransa, Türkiye)
-         Kendine özgü (sui generis) devlet (Monaco, San Marino, Vatikan, Andora)

Ulus:

Uluslararası İlişkilerin önemli kavramlarından birisi olan “ulus”u tanımlarken hangi unsurları öne çıkarmak gerekir? Alman ulusu, Amerikan ulusu, Türk ulusu dediğimizde ne anlamamız gerekir? Bu sorulara klasik ve modern ulus tanımları farklı cevap veriyor.

Klasik ulus tanımına göre, bazı farklılıklar gösterse de, genel olarak bir halkın bir ulus olarak tanımlanabilmesi için şu ortak paydalara sahip olması gerekiyordu:
-         Ortak dil
-         Ortak tarih
-         Ortak vatan
-         Ortak etnik köken
-         Ortak kültür

Modern ulus tanımına göre ise şu ortak paydalar yeterli:
-         Ortak kültür ve değerler
-         Ortak siyasi hedefler

Küreselleşmeyle birlikte insanların mobilitesinin artması ve yaşanan uluslararası göç dalgaları artık neredeyse bütün ülkelerin nüfusunu heterojen hale getirmiştir. Bu da, ulus tanımı yapılırken belirli bir etnik kökene bağlı kalınmasını giderek zorlaştırmaktadır. Bu konuda en tutucu olan Avrupa ülkelerinde bile, artık bu ülkelerde uzun zamandır yaşayan göçmenlerin vatandaş olmaları ve sonrasında da Fransız, Alman, İngiliz ve İtalyan olarak tanımlanmaları söz konusudur.

Bu durumda, Türkiye halkını ifade etmek amacıyla Türk ulusu derken hangi tanımı kullanmalıyız? (Derste münazara konusu)

Uluslararası İlişkilere özgü kavramlar

Dış politika:

Realist Teori’ye göre dış politika:
-         Devletlerin dış dünyaya yönelik tutum ve davranışları dış politikayı oluşturur.
-         Dış politikanın amacı devletlerin kendi varlıklarını sürdürmeleri ve çıkarlarını hayata geçirmeleridir.
-         Dış politikayı belirleyen devletin ilgili karar mercilerinde bulunan yöneticilerdir.
-         Dış politika güç politikası olmak zorundadır.
Liberal Yaklaşıma göre dış politika:
-         Dış politikanın belirlenmesinde devletin ilgili karar mercilerinde bulunan yöneticiler kadar, devlet çatısı altındaki sivil toplum örgütleri ve bürokratik yapılar gibi alt gruplar da etkilidir (Neoliberal Teori). Yine aynı şekilde dış politikanın şekillenmesinde devlet düzleminin üzerindeki uluslararası sistemin yapısı, uluslararası örgütler ve ulusaşırı şirketler gibi aktörler de etkilidir (Liberal Krumsalcı Teori).
-         Dış politika güç kullanımı odaklı olmak zorunda değildir. İşbirliği eksenli olmalıdır. İşbirliği eksenli dış politika tüm tarafların kazançlı çıkmasını sağlar (kazan-kazan yaklaşımı).

Dış politika ile iç politika arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bir ülkenin etkin bir dış politika izleyebilmesi için en çok gerekli şartlar iç politikayla ilgilidir:
-         İç politik istikrar
-         Başta ekonomik alan olmak üzere güçlü olmak

Dış politikanın belirlenmesi ve yürütülmesinde etkin olan aktörler:
-         Dışişleri bakanı
-         Başbakan
-         Dışişleri bakanlığı bürokrasisi
-         Yabancı ülkelerdeki büyükelçiler
Dış politikayı etkileyen aktörler:
-         Medya
-         Sivil toplum örgütleri
-         Bürokrasi
-         Uluslararası sistemin yapısı
-         Uluslararası örgütler
-         Küresel güçler başta olmak üzere diğer devletler

Uluslararası Politika:

Uluslararası politika, dış politikayı da kapsayan daha geniş anlama sahip bir kavramdır. Uluslararası politikanın inceleme alanı, uluslararası sistemin aktörleri arasındaki siyasi ilişkilerdir. Bu çerçeveden bakıldığında uluslararası politika, uluslararası ilişkilerin bir parçasını oluşturmaktadır.
Uluslararası Politikanın incelediği temel konular:
-         Dış politika
-         Güvenlik politikası
-         Devletler ve uluslararası örgütler arasındaki siyasi ilişkiler
-         Uluslararası çatışma ve barış araştırmaları
-         Enerji politikası

Uluslararası İlişkiler

Uluslararası sistemin bütün aktörleri arasındaki ekonomik, siyasi, kültürel vb. ilişkileri inceleyen bilim dalıdır. Buna göre, uluslararası ilişkiler, hem dış politikayı hem de uluslararası politikayı kapsayan bir kavramdır.

Uluslararası Hukuk:

Uluslararası sistemin aktörleri arasındaki ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal ilişkileri düzenleyen kurallar bütününe uluslararası hukuk denir.
Uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler bilim dalının temel inceleme konularından birini oluşturmaktadır. Çünkü uluslararası sistemde yaşanan sorunların çoğu uluslararası hukukun eksikliklerinden kaynaklanmaktadır.
Bu eksikliklerin en önemlileri:
-         Uluslararası hukukun kuralları henüz yetersizdir. İç hukuktan farklı olarak uluslararası hukukta kuralların oluşumu çok zordur. Çünkü uluslararası sistemin çok farklı aktörleri arasında uzlaşma sağlanması zordur.
-         Uluslararası hukuk kurallarının yaptırımı çok zayıftır. Yaptırımın zayıf olması bu kurallara uyulmaması sonucunu doğurmaktadır.

Bu zorluklara rağmen uluslararası hukukun eksikliklerinin giderilmesi ve devletler arasındaki ilişkilerin kurallara bağlanması barış içerisinde bir dünyanın olabilmesinin temel şartıdır. Çünkü uluslararası hukukun alternatifi, hukuksuzluk, kuralsızlık ve güç ve şiddete dayalı bir uluslararası sistemdir. Böyle bir sistemde hem bugünün zayıfları hem de bugünün güçlüsü olup yarının zayıfı olmaya adaylar zarar görecektir.

Diplomasi:

Uluslararası ilişkilerin önemli kavramlarından biri olan diplomasi, bir ülkenin sahip olduğu güç unsurlarını etkili bir şekilde kullanabilme kapasitesini ifade eder.
Diplomasi bir tür güç kullanımıdır. Sorunların askeri güç kullanılmadan çözülmesine ya da uluslararası sistemin aktörleri arasındaki konuların barışçı yöntemlerle düzenlenmesine yönelik bir faaliyettir.

Diplomasinin temel yürütücüleri:
-         Devlet Başkanları
-         Hükümet başkanları
-         Dışişleri bakanları ve diğer bakanlar
-         Dışişleri bakanlığı bürokratları
-         Diplomatik temsilcilik mensupları
-         Uluslararası örgütlerin yöneticileri ve diğer mensupları

Diplomasinin temel unsurları:
-         İkili ya da çok taraflı müzakereler
-         Uzlaşmaya açık olmak
-         Diplomatik dokunulmazlık ve bağışıklıklar

Diplomatik temsilcilerin görevleri
-         Ülkesini temsil etmek
-         Ülkesi adına müzakereler yapmak
-         Ülkesi için bilgi toplamak
-         Vatandaşlarının hak ve çıkarlarını korumak

Bir ülkenin diplomasisinin etkili olabilmesi için, ekonomik ve askeri güç başta olmak üzere diğer güç unsurlarının da etkili olması gerekir.

Uluslararası İlişkilerin Aktörleri

Kendi adına ve bağımsız bir şekilde yaptığı eylemlerle uluslararası sistemi etkileyebilme kapasitesine sahip birimler uluslararası aktör olarak tanımlanırlar. Bu çerçevede, bir varlığın uluslararası aktör olarak görülebilmesi için gerekli temel koşullar:
-         Eylemleriyle uluslararası sistemi etkileyebilme kapasitesi. Bu onun gücü ve bu gücünü kullanabilme kapasitesiyle ilişkilidir. (Güç konusu ileride işlenecek)
-         Uluslararası sistemi etkileyen bu eylemi kendi adına ve bağımsız bir şekilde yapmış olması.

19.Yüzyılın ikinci yarısına kadar devletler ve onların yöneticileri mutlak egemen birimler olarak var oldukları için, uluslararası sistemde devletler dışında başka aktörlerin varlığından söz edilemiyordu.
Ancak küreselleşme ve özellikle teknolojik alanda yaşanan hızlı gelişmeler sonucunda, devletlerle egemenlik paylaşacak kadar güçlü ve etkili yeni aktörlerin ortaya çıkmasıyla birlikte devletlerin bu tekeli kırılmıştır. Bu gelişmeler sonrasında, günümüz dünyasında uluslararası ilişkilerin aktörleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

Uluslararası sistemin aktörleri:
-         Devletler
-         Uluslararası Örgütler
-         Ulusal düzeydeki sivil toplum örgütleri
-         Ulusaşırı şirketler
-         Bireyler

Devletler:

Kategorik olarak bakıldığında, devletler uluslararası sistemin en önemli aktörleridir. Uluslararası sistemin en önemli 10 aktörünü sıralamak gerektiğinde bu 10 aktörün tamamının devletler kategorisinden olması normaldir. Bu çerçevede en etkili aktörler olarak şu devletler gündeme gelebilir:
-         Amerika Birleşik Devletleri
-         Çin
-         Rusya
-         Japonya
-         Almanya
-         Fransa

Ancak devletlerin en önemli aktörler olduğu şeklindeki genel kuralın istisnaları da vardır. Dünyadaki bazı devletlerin diğer uluslararası ilişkiler aktörleriyle karşılaştırıldığında, özellikle ekonomik açıdan daha güçsüz olmaları onları daha etkisiz aktörler yapmaktadır.
Buna örnek olarak şu karşılaştırmaları verebiliriz:
-         GSYH’sı 164 milyon dolar ve nüfusu 18.000 olan Palau devleti – NATO karşılaştırması
-         GSYH’sı 14 milyon dolar ve nüfusu 10.000 olan Tuvalu – Serveti 53 Milyar $ olan Bill Gates karşılaştırması
-         GSYH’sı 130 milyon dolar ve nüfusu 98.000 olan Kırıbatı – Yıllık cirosu 413 Milyar $ olan Wal-Mart karşılaştırması

GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla): Bir ülke içerisinde bir yıl içerisinde üretilen mal ve hizmetlerin para cinsinden değeridir.

Bu karşılaştırmalarda örnek olarak gösterilen devletler, devlet statüsü taşımalarına rağmen, çok güçsüz ve etkisiz oldukları için önem sıralaması açısından diğer uluslararası ilişkiler aktörlerinin gerisinde kalmaktadırlar. Bu örneklerdeki devletlerin toprak ve nüfus büyüklüğü açısından çok küçük devletler olmaları onların etkisiz olmalarında temel rolü oynamaktadır. Ancak bazı durumlarda bu iki kriter açısından büyük olan bazı devletlerle devlet dışındaki diğer uluslararası ilişkiler aktörlerinin karşılaştırılmasıyla da çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

Ülke/Şirket/Kişi
Nüfus/İşçi (1000)
GSYH/Ciro/Servet
(Milyon dolar)
ABD
310.178
14.256.275
Etiyopya
79.221
32.319
Kongo DC
70.916
11.108
Zimbabwe
12.521
4.397
Wal-Mart      (Şirket)
2.100
413.800
Exxon Mobil (Şirket)
90
310.500
Carlos Slim   (Kişi)
-
53.500
Bill Gates      (Kişi)
-
53.000
Türkiye
72.561
615.329


Tabloda da görüldüğü gibi 70 milyonun üzerinde nüfusa sahip olan Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde bir yıl içerisinde yapılan toplam üretimin (GSYH) Meksika’lı Carlos Slim ya da Amerikalı Bill Gates’in kişisel servetlerinin ancak beşte biri kadardır. Aynı ülkenin GSYH’sının Amerikan Wal-Mart firmasının bir yıllık cirosunun sadece 37’de biri kadar olması da bu ülkenin uluslararası sistemde oynayabileceği rolün sınırlarını göstermektedir.

Sonuç olarak tekrar altını çizmek gerekirse, uluslararası ilişkilerin en etkili aktörleri sıralandığında ilk sıralarda mutlaka devletler vardır. Ancak bu devlet statüsündeki bütün aktörlerin her zaman diğer uluslararası ilişkiler aktörlerinden daha etkin ve önemli olduğu anlamına gelmemektedir.

Uluslararası Örgütler:

Uluslararası örgütler genel olarak, devletlerden sonra uluslararası ilişkilerin en önemli aktörleri olarak kabul edilirler. Küreselleşmeyle birlikte artan entegrasyon ihtiyacı uluslararası örgütleri giderek daha etkin hale getirmektedir.
Uluslararası örgütler, iki ya da daha fazla devlet ya da başka uluslararası hukuk aktörünün bir araya gelerek oluşturduğu, ulusal sınırları aşacak şekilde faaliyet gösteren ve bu faaliyetini sürekli ve düzenli olarak icra eden uluslararası ilişkiler aktörleridir.

Uluslararası örgütlerin varlığı, işbirliği kavramını dünya barışının sağlanması konusundaki tezlerinin odak noktası kılan Liberal yaklaşım açısından kaçınılmazdır.
Buna karşılık Realist yaklaşım, işbirliğini ve uluslararası örgütleri önemsemez. Dünya barışı için gerekli olarak gördüğü güç dengesinin sağlanması için devletler zaman zaman ittifaklara gidebilirler, ancak bunlar geçicidir (Örnek: İngiltere)

Bir uluslararası örgüt yeni bir devletin kurulmasının ön aşamasını teşkil edebilir. Avrupa Birliği buna örnek olarak gösterilebilir. AB içerisindeki entegrasyon düzeyi ve üye ülkelerin kendi egemenlik alanındaki yetkilerini Birlik organlarına devretmesi o kadar ileri boyutlara ulaşmıştır ki, artık bu AB’yi klasik bir uluslararası örgütün üzerinde kısmen “ulusüstü” bir birliğe dönüştürmüştür.
Bu durumda hukuksal ve fonksiyonel olarak AB, devlet ile uluslararası örgüt arasında bir statüye sahip olmuştur. Bu yapının ileride bir devlete mi evrileceğini ya da klasik uluslararası örgüte mi gerileyeceğini şimdiden söylemek çok güçtür.

Önemli Bazı Uluslararası Örgütler:
BM            (Birleşmiş Milletler)
NATO       (Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü)
IMF           (Uluslararası Para Fonu)
G-8            (Sekizler Grubu)
G-20          (Yirmiler Grubu)
OPEC        (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü)
AGİT         (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı)
İKÖ           (İslam Konferansı Örgütü)

Uluslararası Örgütlerin Sınıflandırılması:

Uluslararası örgütler farklı açılardan sınıflandırılabilir. Aşağıda üç farklı sınıflandırma verilmiştir:

A-Temsilcilerine göre sınıflandırma: Bu sınıflandırmada uluslararası örgütlerin karar organlarında kimlerin bulunduğu esastır.
1- Hükümetlerarası uluslararası Örgütler: Karar organlarında hükümet temsilcileri bulunur. (NATO, BM, G-8, AGİT)
2- Hükümetlerdışı uluslararası örgütler: Karar organlarında hükümet temsilcileri değil sivil toplumun temsilcileri bulunur. (Uluslararası Af Örgütü, FIFA, Greenpeace)

B- Coğrafi sınıflandırma: Üyelerin coğrafi dağılımı bu sınıflandırmada esastır.
1- Bölgesel uluslararası örgütler (Avrupa Konseyi, Afrika Birliği, ECO)
2- Evrensel uluslararası örgütler (BM, UNICEF, Greenpeace)
3- Küresel uluslararası örgütler (İKÖ, Commonwealth, OPEC)

C- Amaçlarına göre sınıflandırma: Kuruluş ve faaliyetleri bu sınıflandırmada esastır.
1- Ekonomik amaçlı uluslararası örgütler (IMF, Dünya Bankası, NAFTA, ECO, KEİT)
2- Sosyal-kültürel amaçlı uluslararası örgütler (Greenpeace, UEFA, Ul. Olimpiyat Komitesi, Ul. Kızılay ve Kızılhaç Teşkilatları)
3- Askeri-güvenlik amaçlı uluslararası örgütler (NATO, SEATO, BAB, Warşova Paktı, Bağdad Paktı)
4- Çok amaçlı uluslararası örgütler (BM, Afrika Birliği, Amerikan Devletleri Örgütü, ASEAN)[6]


[1] Dilimizde İngiltere diye yerleşen ülke aslında Birleşik Krallık adını taşımaktadır. İngiltere ise Birleşik Krallık’ın dört bölgesinden en büyüğünü oluşturmaktadır. Diğer üç bölge İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dır.
[2] Bu anlayış, devletlerin ve onların yöneticilerinin mutlak egemenliğe sahip olmaları ve bu egemenliği başka aktörlerle paylaşmamalarından kaynaklanıyordu.
[3] “Kara Çarşamba” olarak adlandırılan 16 Eylül 1992 tarihinde, İngiliz Paund’unun aşırı değerli olduğu gerekçesiyle 10 Milyar Doların üzerinde İngiliz Paundunu diğer Avrupa ülkeleri para birimleri karşılığında satması sonucu İngiltere Merkez Bankası’nı devalüasyon yapmaya zorlayan George Soros bu kriz sürecinde 1,1 Milyar Dolar kazanırken, İngiltere hazinesinin kaybı yaklaşık 3,4 Milyar Paund oldu. 1997-98 Güneydoğu Asya Krizi sırasında ise bu bölge ülkeleri borsalarından yüksek miktarlarda para çekmek suretiyle bu krizin oluşumunda önemli etkisi olduğu düşünülen George Soros, Malezya’nın başarılı Başbakanı Mahatir Muhammed tarafından, “kontrolü altındaki parayı, Myanmar’ı üye olarak kabul eden ASEAN’ı cezalandırmak için kullanmakla” suçlamıştır.
[4] Münazara konusu: Türkiye hukuk devleti mi?
[5] Münazara konusu: Türkiye ulus devlet mi?
[6] Ödev: Bu sınıflandırmalardaki kategorilerin her birine 3’er farklı örnek bulun.

KIYMETLİ EVRAK HUKUKU





KIYMETLİ EVRAKA İLİŞKİN GENEL HÜKÜMLER

1. Tanım ve Unsurları

Kıymetli evrak, belirli bir hakkın senedi bağlı olduğu ve senede bağlı bu hakkın senetsiz devir veya ileri sürülmesinin mümkün olmadığı senetlerdir.
Bu tanımdan harekette kıymetli evrakın unsurları,

a) Senet (maddi unsur)
b) Bir alacağa veya ortaklığa ilişkin veya aynı mahiyette, fakat her halde ekonomik değer taşıyan hak (gayrı maddi unsur) ve
c) Hakkın senetle kaynaşması maddi ve gayrı maddi unsurların birleşmesi olarak sayılabilir.

2. Kıymetli Evrakın Özellikleri

a) Kıymetli evrakta hak ile senet arasında kuvvetli bir bağ vardır.

Bunun anlamı, kıymetli evrakın maddi ve gayrı maddi unsurları arasındaki sıkı bağdır. Bir hak kıymetli evraka bağlanınca, söz konusu hak ancak senet ile birlikte devredilir, ya da borçluya karşı ileri sürülebilir. Hakkı senetten ayırarak ileri süren, örneğin, bir borcu senetten ayrı olarak ödeyen ve senedi teslim almayan borçlu senet bedelini iki defa ödemek zorunda kalabilir. Senet ile hak arasındaki sıkı bağ iki taraflıdır. Buna göre, senet alacaklısı senedi ibraz etmeksizin ödeme isteyemez, aynı şekilde senet borçlusu da senet olmadan ödeme yapmamalıdır.

b) Kıymetli evrak parasal bir değeri olan hakkı muhtevi olup, borç senedi olarak düzenlenir.

Kıymetli evrakı imzalayan borçlu nitelikli bir borç üstlenir. Borçlu tarafından üstlenilen ve senede bağlanan hak, nesnel olarak parasal bir değere sahiptir.

c) Kıymetli evrakın içerdiği hak dolaşım kabiliyeti olan bir haktır.

Kıymetli evraka bağlanan hakkın devir kabiliyeti vardır. Başkasına devredilemeyen, kişi ile sıkı sıkıya bağlı haklar kıymetli evraka konu olamaz. Örneğin, kişilik hakları, sükna hakkı, velayet hakkı gibi haklar kişiye bağlı olup başkalarına devir edilemeyeceği için kıymetli evraka da konu olmaz.

d) Kıymetli evrakta mücerretlik (soyutluk) ilkesi geçerlidir.

Kıymetli evrak ilişkisi kural olarak bir temel ilişkiye dayanır. Biz bu temel ilişkiyi kıymetli evrakın doğumuna neden olan ilişki diye adlandırabiliriz.

x ........ Kıymetli evrak ilişkisi ........ x
 x .......... Alt (Temel ilişki ).......... x

Mücerretlik ilkesinden kasıt, kıymetli evrakın doğumuna esas teşkil eden temel ilişki ile kıymetli evrak ilişkisi arasında bir bağlantı olmaması, kıymetli evrak ilişkisinin temel ilişkiden soyut olmasıdır. Buna göre, kıymetli evraka temel teşkil eden bir satım sözleşmesi, eser sözleşmesi gibi ilişkilerdeki aksaklık, geçersizlik, noksanlık kıymetli evrakın geçerliliğini etkilemeyecektir.

Kıymetli evrak temel ilişkinin tarafları arasında kaldığı sürece mücerretlik ilkesinin geçerliliği sınırlıdır. Zira böyle bir halde senet bedelinin talep edilmesi durumunda temel ilişkinin tarafları, eğer temel ilişkide bir noksanlık ya da sakatlık varsa, bunları talep sahibine karşı ileri sürebilecektir. Ancak kıymetli evrak ne zamanki iyi niyetli üçüncü kişiye devredilirse mücerretlik ilkesi tüm unsurları ile devreye girer.

Kıymetli evrak sayılan bütün senetler mücerretlik niteliğine sahip değildir. Öte yandan senedin devir şekli bakımından bulunduğu grup da mücerretlik açısından rol oynar. Örneğin, nama yazılı senetlerin mücerretlik niteliği yok denecek ölçüdedir.

e) Kıymetli evrak özel şekil şartlarına tabidir.

Kıymetli evrakın oluşturulması, devri, kaybolması halinde iptali gibi hususlar belirli şekil şartlarına tabidir. Söz konusu işlemler, kanunda öngörüldüğü şekilde yapılmadığı takdirde kıymetli evrak ya hüküm ifade etmeyecek yahut istenen sonuç sağlanamayacaktır. Senedin oluşturulmasında aranan şekil kuralları bir sıhhat şartıdır.

3.Kıymetli Evrakın Sınıflandırılması

a) Temsil ettikleri hakkın türü bakımından

Temsil ettikleri hakkın türü bakımından kıymetli evrak; aa)Para/Alacak senetleri bb) Pay senetleri ve ilmühaberler, cc) Emtia senetleri olmak üzere üç gruba ayrılırlar.

b) Devir Şekilleri Bakımından

Devir şekilleri bakımından kıymetli evrak nama, emre ve hamiline olmak üzere 3 gruba ayrılmaktadır.

aa) Nama yazılı senetler

Belli bir şahıs namına yazılı olup da, onun emrine kaydını ihtiva etmeyen ve kanunen de emre yazılı senetlerden sayılmayan kıymetli evrak nama yazılı senet sayılır.  Buna göre nama yazılı bir senet düzenleyebilmek için, a) bir kişinin namına yazılı olup, emrine kaydını içermemesi b) fakat, kanunen emre yazılı olarak kabul edilen senetlerden ise, sadece emre kaydını içermemesi yeterli olmayıp, emre olmadığının ya da nama düzenlendiğinin belirtilmiş olması gerekir.

Yatırım fonu katılma belgesi, banka bonosu, banka garantili bono, finansman bonosu dışındaki hemen tüm kıymetli evrak nama düzenlenebilir.

Nama yazılı kıymetli evrak devir kabiliyeti en az olan senetlerdir. Bu senetlerin devri alacağın temliki ve senedin teslimi ile olmaktadır. Alacağın temliki yazılı devir beyanı olup, senedin arkasına veya ayrı bir kağıt üzerine yazılabilir. Devir şekli dolayısıyla senet borçlusu, temel ilişkideki eksiklik yada noksanlıkları yani def’ileri senedi devralan üçüncü kişiye karşı da ileri sürebilir.  Bu sebeple bu grup senetlerin mücerretlik niteliği sınırlıdır.
bb) Emre yazılı kıymetli evrak

Emre yazılı olan ve kanunen böyle sayılan kıymetli evrak emre yazılı senetlerdendir.  Buna göre bir kıymetli evrakın emre kıymetli evrak sayılabilmesi için; ya lehine düzenlenen kişinin isminden sonra emrine kaydı bulunmalı, ya da böyle hiç bir kayıt bulunmamakla beraber, kanunen emre sayılan bir senedin bulunması gerekir. Kambiyo senedi olarak adlandırılan bono, poliçe çek ile makbuz senedi ve varant kanunen emre yazılı senetlerdir.

İpotekli borç senedi ve irat senedi, hisse senetleri, intifa senetleri, tahviller, varlığa dayalı menkul kıymetler, katılma intifa senetleri, kar ve zarar ortaklığı belgesi, kara iştirakli tahvil ve hisse senedi ile değiştirilebilir tahviller emre düzenlenemez.  Bunun dışında yasalarda öngörülen tüm kıymetli evrak emre düzenlenebilir.

Emre yazılı kıymetli evrak, kıymetli evrakın ciro ve teslimi ile olur.Ciro, senedin arka yüzüne veya allonj denilen kağıt üzerine yazılacaktır.Cironun senedin devrini temin edebilmesi için, senedin senet arkasındaki ciro silsilesine göre, meşru hamil tarafından devredilmiş olması zorunludur.  Kopuk bir ciro silsilesi ile senedi elinde bulunduran kişi, ciro ve teslim etmiş de olsa, kendisi senedin maliki sayılmayacağı için, devir gerçekleşmiş olmaz.

cc) Hamile Yazılı Kıymetli Evrak

Senedin metninden veya şeklinden, hamili kim ise o kimsenin hak sahibi sayılacağı anlaşılan her kıymetli evrak hamiline yazılı senet sayılır. Bu tür kıymetli evrakta, senedi elinde tutan kişi, senedin zilyedi ve onun maliki sayılır.

Bir kıymetli evrakın hamiline düzenlenebilmesi için yasada açıkça bu yönde hüküm olması gerekir. Buna göre, hukukumuzda poliçe ve bono hamiline düzenlenemez, çek hamiline düzenlenebilir. Buna karşın, banka bonosu, banka garantili bono, finansman banosu, varlığa dayalı menkul kıymet, kar-zarar ortaklığı belgesi, katılma intifa senedi, kara iştiraklı tahvil hamiline düzenlenebilir. İpotekli borç senedi ve irad senedi, rehinli tahvilat hamiline yazılabilir. Yine aynı şekilde yatırım fonu katılma belgesi ve hamiline yazılı mevduat sertifikası hamiline düzenlenebilir. Buna karşın makbuz senedi, varant, nakliye senedi, konşimento hamile yazılı olamaz.

Hamiline yazılı senetler devri en kolay olan senetlerdir. Hamiline yazılı bir senedin devri için, taraflar arasında bir anlaşmaya dayanılarak zilyedliğin karşı tarafa geçirilmesi yeterlidir. Bir diğer ifade ile hamiline yazılı senetler, kıymetli evrakın teslimi ile devredilir.

4. Kıymetli Evrakta Def ‘iler

Hukukta def'i; bir talep karşısında kalan borçlunun, bu talebin varlığını kabul, ancak, haklı bir nedene dayanarak, bunu yerine getirmekten kaçınma hakkının bulunduğu yolundaki savunmasıdır. Örneğin, kıymetli evraka dayanarak bir talepte bulunulması halinde, borçlunun senedin henüz vadesinin gelmediği yahut kıymetli evraka bağlı alacağın zamanaşımına uğradığı yönündeki savunmaları birer def'i oluşturur.

Hukukta benzer bir kavram da itiraz kavramıdır. İtirazda def’iden farklı olarak talep edilen hakkın varlığı/ geçerliliği reddedilir. İtiraz halinde, bu savunmayı yapan, talep edilen hakkın hiç doğmadığı yahut doğmuş olmakla birlikte sona erdiğini ifade etmektedir. Örneğin, talep karşısında senette zorunlu şekli unsurlardan birinin olmadığını dolayısıyla senedin doğmadığını söylemek bu tür bir savunmadır.

Kıymetli evrakta def’i denildiği zaman bu her ikisini de kapsar. Defi ve itiraz arasında önemli bir fark, res'en nazara alınma noktasındadır. İtiraz teşkil eden bir savunmayı hakim re'sen (kendiliğinden) nazara almakla mükellef olmakla birlikte, defi teşkil eden bir husus ancak taraflardan birince ileri sürülmesi halinde hakim tarafından dikkate alınabilir.

Kıymetli evrakta def’i ve itiraz 3 gruba ayrılarak incelenebilir.

a) Senedin Metninden Anlaşılan Defiler

Senet nedeni ile kendisine başvurulan herkes tarafından, senetle başvuran herkese karşı ileri sürülebilen, senedin metninden, şeklinden, ciro zincirinden kısaca şekil şartlarındaki eksiklikten doğan def'i ve itirazlardır. Örneğin, senedin şekil şartlarına uygun olmaması, yani şekli bakımdan zorunlu unsurlardan birinin eksik olması, ciro zincirindeki kopukluk nedeni ile senet hamilinin meşru hamil olmaması, senette yer alan bir kayda ilişkin def'i ve itirazlar bu türdendir.

b) Senedin Hükümsüzlüğüne İlişkin Defiler

Ortada şeklen geçerli bir senet bulunmakla birlikte, muayyen bazı sebeplerle senedin hüküm ifade etmediği durumlarda söz konusudur. Örneğin, senetteki iradenin sahibini bağlamadığı, ehliyetsizlik ve imza taklidi, yetkisiz temsilcinin imza atması, senet metninde değişiklik yapılması ve böylece senedi düzenleyenin iradesinin değiştirilmesi hallerinde, hükümsüzlük nedeni kişiliğinde doğan kimse, talep eden şahsa karşı hükümsüzlük def'i ileri sürebilecektir.  Aynı şekilde senedi düzenlemekle birlikte bunu karşı tarafa geçirme iradesinin olmaması, örneğin senedin çalınması veya tehditle alınması, senedin düzenleyene yüklenememesi hallerinde bir hükümsüzlük defi söz konusudur.

Hükümsüzlük def'nin senedin metninden anlaşılan ve bazı hallerde senedi tümüyle geçersiz kılan defilerden ayırd edilmesi gerekir. Hükümsüzlük def'i esas itibariyle senedi geçersiz kılmaz. Bu hükümsüzlük esasen hükümsüzlük sebebi kendi kişiliğinde doğan tarafından, talep eden herkese karşı ileri sürülebilir. Örneğin, senette keşideci ya da ciranta olarak imzası bulunan şahsın bu imzası sahte ise, senetle imzası sahte olan şahsa başvurulması halinde bu şahıs senet dolayısıyla sorumlu olmaz, yani senet imzası sahte olan kişi veya kişiler bakımından geçersizdir. Aynı şekilde, bir çek kooperatif adına kooperatifi temsile yetkili olmayan kişiler tarafından imzalanmış ise, bu çek kooperatifi bağlamayacağından talebin kooperatife karşı yöneltilmesi durumunda geçersizlik hali herkese karşı ileri sürülebilecektir.  Ancak, senedin bu kişi bakımından geçersiz olması o senedin tümü ile geçersiz olması anlamına gelmez. Senetlerde imzaların bağımsızlığı prensibi gereği, senette diğer imzalar geçerli ise senet bu şahıslar bakımından geçerli olmaya devam eder.

c) Şahsi Defiler

Taraflar arasındaki ilişkilerden doğan defilerdir. Şahsi defiler kıymetli evrak ilişkisine esas teşkil eden temel ilişkiden doğar. Örneğin, geçersizlik irade sakatlığı, zamanaşımı gibi yahut temel ilişki dışında taraflar arasında mevcut başka bir ilişkiden örneğin, takas yahut hatır anlaşması gibi, doğabilir. Şahsi defiler sadece bu ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Bunun istisnası ilişkiye taraf olmayan kambiyo ilişkisindeki bir diğer şahsın bilerek borçlunun zararına hareket etmesidir.

Keşideci K 100 Milyon TL bedeli olan bir bonoyu lehdar L'ye vermiş olsun. Bu bono L tarafından Cl'e, ondan da C2'ye, C2‘ den de son olarak hamil H‘ye teslim edilsin. Bu örnekte, K'nin C2'den başka bir sözleşme ilişkisi dolayısıyla 50 Milyon TL alacağı bulunsun. Senet C2'nin elinde iken, C2'nin senedin ödenmesi için K'ya başvurması halinde K kendisine karşı takas definde bulunabilir. Ancak, aynı senedin iyi niyetli C3‘e ciro edilmesi halinde, senet bedeli C3 tarafından istenecek olursa K, C'ye karşı sahip olduğu defini C3'e karşı ileri süremez. Zira bu bir şahsi defi olup sadece o ilişkinin tarafları arasında geçerlidir. Takas definin ileri sürülmesi hali, ancak C3'ün bilerek borçlunun zararına hareket etmesi, yani takas defini bilmesi ve C2'yi bundan kurtarmak amacı ile devralması halinde mümkün olacaktır.

Şahsi defilerin ileri sürülmesi durumu senedin niteliğine göre değişir. Örneğin, nama yazılı senetlerde şahsi defiler, taraflar arasındaki ilişkiye taraf olmayan ve senedi devralana karşı da ileri sürülebilir. Oysa emre ve hamiline yazılı senetlerde kişisel defiler sadece taraflar arasında ileri sürülebilir.

5. Kıymetli Evrakta İmzaların İstiklali İlkesi

Bir poliçeye hangi sıfatla olursa olsun (keşideci, ciranta, muhatap, avalist) imza atmak suretiyle sorumluluk altına giren kimse, diğer imza sahiplerinin imzasından bağımsız olarak sorumluluk altına girer. Diğer imzalar herhangi bir sebeple geçersiz olsa dahi, bu geçersizlikten bağımsız olarak her imza sahibi kendi imzasından sorumlu olmaya devam eder. Dolayısıyla bir poliçe veya bono borçlanmaya ehil olmayanların imzasını, aslında mevcut olmayan şahısların imzalarını yahut imzalayan veya namlarına imzalanmış olan şahısları herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları taşırsa, diğer imzaların sıhhatine bu yüzden halel gelmez.

II. KAMBİYO SENETLERİ

1. Genel olarak

Türk hukukunda kambiyo senetleri bono, poliçe ve çektir. Kambiyo senetleri, esas itibariyle ifa uğruna yapılmış bir tasarruf olup, bir dolaşım ve ödeme aracıdır. Bu senetler kanunen emre yazılı senetlerdir. Ancak,”nama yazılıdır”, “emre değil” ya da “namadır” gibi açık bir kayıtla nama da yazılabilirler.


Öte yandan sadece çek hamiline de yazılabilir. Fakat bono ve poliçe hamiline yazılamaz. Ancak banka bonosu, banka garantili bono ve finansman bonoları bunun istisnasını oluşturur. Kambiyo senetleri belirli şekil şartlarına tabidir. Bu çerçevede poliçede asgari sekiz, bonoda yedi çekte ise altı şekil şartı vardır.

Kambiyo senedi düzenlemede ehliyet konusu genel hükümlere tabidir. Buna göre, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine ) sahip olan her gerçek kişi ile tüzel kişiliği haiz ortaklıklar yetkili organları veya temsilcileri vasıtası ile kambiyo senedi düzenleyebilirler.
                   
              
                    
                                                   
                      K                                         K    
           
                         
                  M            L                         M             L                 K----------------------L
                                
Bu açıklamadan sonra genel bir kıyaslama yapılacak olursa;

                               Poliçe                        Bono                         Çek                               
Şekil Şartı                   8                               7                              6
Devir Şekli              Emre veya nama         Emre veya nama        Emre , nama, hamiline  
İlişkinin Tarafları    Üç taraflı ilişki             İki taraflı ilişki           Üç taraflı ilişki 
Taahhüdün Şekli     “ödeyiniz”                  “ ödeyeceğim”           “ ödeyiniz” 


Bu açıklamadan sonra kambiyo senetlerini ayrıntılı olarak inceleyebiliriz..


2. Poliçe
a) Kavram

Poliçede üç taraflı ilişkiyi düzenleyen bir senettir. Bu senette düzenleyen keşideci, muhatap olarak adlandırılan diğer bir kişiye, poliçede gösterilen ve lehtar olarak adlandırılan diğer bir kişinin emrine veya istinaen namına, vadede belirli bir meblağı ödeme emrini, muayyen şekil şartlarına bağlı olarak verir. Muhatap olarak adlandırılan kişi bu ilişkiye esasen „kabul“ ile birlikte girer.

b) Şekil şartları

al) Poliçe kelimesi

Poliçe kelimesinin senet metninde ve senet hangi dilde yazılmış ise, o dilde yer alması gerekir.

a2) Belirli bir meblağın kayıtsız şartsız ödenmesi emri

Poliçe belirli bir bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız ve şartsız bir ödeme emrini (havaleyi) içermelidir. Bedelin poliçede nakit olarak ve şartsız ifade edilmesi gerekir.  Ayrıca bu bedelin belirli olması mecburiyeti vardır.  Rakam, alternatif bir biçimde ifade edilemez. Meblağın Türk parası olması mecburiyeti yoktur. Bu meblağ yabancı para üzerinden, yahut altın değeri üzerinden de ifade edilebilir.  Meblağ senedin metnine harf ve rakam ile yazılabilir. Eğer bunlar arasında bir farklık varsa harf ile yazılan miktar esas alınır. İki farklı harf varsa az olanına itibar edilir.

a3) Muhatabın adı soyadı, muhatap tüzel kişi ise ünvanı

Poliçede önemli olan muhatabın teşhis edilebilmesidir. Muhatabın hayali olması veya muhatabın imzasının taklit  edilmesi  poliçenin geçerliliğini etkilemez. Muhatabın ayrıca adresinin yazılı olması zorunlu değildir. Muhatap bir veya birden fazla kişi olabileceği gibi, keşidecinin de muhatap olması mümkündür.

a4) Vade

Poliçenin ayrıca bir vadeyi içermesi gerekir. Poliçeye 4 türlü vade konulabilir. Bunlar belirli bir vade (1.1.1996 gibi), senedin düzenlenme tarihinden itibaren belirli bir vade (ihdastan itibaren 90 gün gibi), görüldüğünde vade ve görüldüğünden belirli bir müddet sonra (görüldüğünden itibaren 90 gün gibi) vadedir. Bu dört tür vadeden farklı bir vadeyi veya birbirini takip eden vadeleri gösteren senetler geçersizdir.

Poliçeye vade konulması gerekmekle birlikte, poliçeye vade konulması esaslı şekil şartı değildir.Eğer poliçeye bir vade konulmamış ise, poliçe görüldüğünde vadeli poliçe sayılır.

a5) Ödeme yeri

Poliçede ödeme yerinin en az mülki mahal olarak (İstanbul, Ankara) gibi gösterilmesi gerekir. Ödeme yerinin açıkça belirtilmemiş olması, mutlak olarak geçersiz kılmaz. Eğer muhatabın adı ve soyadı yahut ünvanı yanında bir yer belirtilmiş ise orası ödeme yeri sayılır. Eğer burada da bir yer belirtilmemiş ise poliçe batıl sayılır.
a6) Lehtar

Poliçenin, kime veya kimin emrine ödenecek ise onun ad ve soyadını içermesi gerekir.

a7) Keşide tarihi ve yeri

Poliçenin düzenlendiği tarihin gösterilmesi gerekir. Eğer keşide tarihi gösterilmemiş ise diğer şekil şartları tamam olsa dahi, senet poliçe sayılmaz. Keşide tarihi gün, ay ve yıl olarak yazılmalıdır. Keşide yeri ise alternatif bir şarttır. Eğer poliçede düzenleme yeri gösterilmemiş ise, poliçe keşidecisinin imzası yanındaki yer keşide yeri sayılır. Eğer burada da bir yer gösterilmemiş ise senet poliçe sayılmaz.

a8) Keşidecinin imzası

Poliçede keşidecinin imzası, esaslı şekil şartıdır. Eğer poliçede keşidecinin imzası yoksa, poliçe hiçbir hüküm ifade etmez. Keşideci poliçeyi bizzat düzenleyebileceği gibi, yetkili temsilcisi vasıtası ile de düzenleyebilir. Tüzel kişiler adına poliçe düzenleyebilme, yasal temsil organlarına veya yetki vermek kaydı ile temsilcilerine aittir.

c ) Açık Poliçe

Tedavüle çıkarılırken zorunlu şekil şartları tam olmayan, en az keşidecinin imzasını içeren, tarafların aralarındaki anlaşmaya uygun olarak lehdar veya daha sonraki hamiller tarafından tamamlanmasını kararlaştırdıkları, doldurulunca unsurları tam bir poliçe hüviyetini kazanan poliçe açık yada diğer bir deyişle beyaz poliçe sayılır. Poliçeyi alan ve doldurma yetkisi olan hamil veya hamiller bu poliçeyi aralarındaki anlaşmalara aykırı olarak doldurulursa, bu husus daha sonraki hamillere karşı ileri sürülmez. Bunun anlaşmaya taraf olan hamile karşı ileri sürülebilmesi için, onun poliçeyi kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisabı sırasında kendisine ağır bir kusurun yüklenebilmesi gerekir.

ç) Poliçede kabul

„Kabul“ muhatabı poliçe ilişkisine sokan ve onu poliçenin asıl borçlusu haline getiren şartsız ve bağımsız bir taahhüttür.  Kabulde geçerli tek şart kısmi kabuldür. Kabul, muhatap tarafından poliçe üzerine "kabulümdür“, „ödeyeceğim“ veya benzeri bir ibare ve atılacak imza ile gerçekleşir. İmza kabulde esaslı şekil şartıdır. Muhatabın sorumluluğunun doğduğu an kabul için imza attığı an değil, kabul edilen senedin kabule arz edene teslim edildiği andır. Muhatap kabulden önce poliçeden sorumlu olmaz.

Kabul sadece poliçede söz konusudur. Keşidecinin çektiği poliçeyi muhatap borçlu da olsa kabule mecbur değildir.

Poliçe düzenlendiği andan vadeye kadar kabule ibraz edilir. Vade günü ile vadeyi takip eden 2 iş günü içinde senet ödenmek üzere ibraz edilir. Poliçeyi kabule arz hamil veya senedin zilyedi tarafından gerçekleştirilir. İbraz edilen poliçe kabul edilmez ise ibraz eden hamil veya zilyed bu hususu çekeceği bir kabul etmeme protestosu ile tespit ettirebilir.
Poliçenin düzenlenme Tarihi                       Vade Günü                   Vadeden sonra 2 gün
          x     .................................................x..............................................x                                          
                   kabul için ibraz süresi                      ödenme için ibraz süresi

Görüldüğünde ödenen poliçeler kabule ibraz edilmez. Kabul için ibraz yeri muhatabın ikametgahıdır.

Kabul için ibraz isteğe bağlı olmakla birlikte, bazı hallerde kabule ibraz mümkün değil, bazı hallerde ise kabule ibraz zorunludur. Görüldüğünde vadeli poliçeler ile kabule arzın keşideci tarafından belirli bir süre veya tamamen yasaklandığı durumlarda senet kabule arz edilemez. Ancak öte yandan görüldüğünden belirli bir süre ödenecek poliçeler ve ikametgahlı poliçeler ile keşidecinin kabule arzı zorunlu kıldığı durumlarda senedin kabule arzı mecburidir.

d) Poliçenin cirosu

aa) Cironun Tanımı, Şekli ve Tarafları

Ciro emre yazılı senetlerin içerdiği hakları devretmeye yönelik bir irade beyanı olup, bu irade beyanı ile ciranta (ciro eden) senet borçlusuna ve ciro edilen kimseye çifte yetki vermektedir.

Ciro, yazılı bir devir beyanıdır. Bu beyan senedin arka yüzü veya devamı olan allonj denilen bir kağıt üzerine yapılır. Ciro kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Kabulden farklı olarak kısmi ciro batıldır. Bu anlamda ciro şekli olarak tam veya beyaz ciro şeklinde yapılabilir. Tam ciro, ciro edenle ciro edilenin belli olduğu cirodur. Ahmet AK'a ödeyiniz, Mehmet BİLİR (imza) gibi; beyaz ciro ise sadece ciro edenin belli olduğu cirodur. Ödeyiniz, Mehmet BİLİR (imza) veya sadece imza gibi.

Ciro, poliçe lehdarın eline geçtiği andan ödememe protestosunun keşide edildiği veya bu protesto keşide edilmemiş ise, yasal olarak keşide edilebileceği vadeyi izleyen iki iş günü içinde iş saatleri bitimine kadar yapılabilir.Vadeden sonra yapılan ciro ise alacağın temliki hükümlerine tabidir.

bb) Cironun Türleri

a1) Temlik cirosu

Poliçeden doğan hakkın devredilmesi amacı ile yapılan cirodur. Temlik cirosu tam ciro veya beyaz ciro şeklinde yapılabilmektedir. Temlik cirosunun temlik, teşhis ve garanti fonksiyonu vardır. Temlik fonksiyonunun anlamı, temlik cirosu ile poliçe ve poliçeden doğan hakların mülkiyetinin ciro edenden ciro edilene geçmesidir. Ayrıca temlik cirosu ile poliçeyi elinde bulunduran kişi, düzgün bir ciro silsilesi ile poliçeyi elinde bulundurduğunu belirterek hak sahipliğini kanıtlar. Bu da temlik cirosunun teşhis fonksiyonudur.

Düzgün ciro silsilesinden kasıt, bir önceki ciroda ciro edilenin bir sonraki ciroda ciranta olmasıdır.  Bu noktada senedi beyaz ciro ile elinde bulunduran arada maddi anlamda kopukluk olsa bile senedi düzgün ciro silsilesi ile almış sayılır. Garanti fonksiyonunun anlamı ise, cirantanın kendisinden sonra gelenlere ve özellikle hamile senedin kabul edilmemesi ve ödenmemesinden sorumlu olduğunu beyan etmesidir. Buna göre, ibraza rağmen bir ödememe durumu söz konusu olursa cironun teminat (garanti) işlevi uyarınca, ciro eden kişi hamile ve kendisinden sonra gelenlere karşı sorumlu olur.

a2) Tahsil cirosu

Tahsil cirosunda ciranta, ciro edilene poliçe bedelini tahsil ve buna bağlı işlemleri yapma yetkisini verir. Tahsil cirosu ancak tam ciro olarak yapılabilir. Bu ciroya ayrıca "bedeli tahsil içindir”, “tevkil içindir” gibi bir ibare eklenir. Senedi tahsil cirosu ile alan kimse ancak yeni bir tahsil cirosu yapabilir, bir temlik veya rehin cirosu yapamaz. Temlik cirosundan farklı olarak tahsil cirosunun temlik ve teminat fonksiyonu yoktur. Tahsil cirosunda, ciro edenin ö1ümü veya fiil ehliyetinin kısıtlanması ya da kaybı ciro edilenin yetkisini kaldırmaz.

a3) Rehin cirosu

Rehin cirosu ile ciro eden, poliçede yerleşmiş olan hakkı ciro edilen kişiye rehnetmektedir. Rehin cirosu da ancak tam ciro şeklinde yapılır. Ayrıca, "bedeli rehindir” , “bedeli teminat içindir” şeklinde bir ibare de bulunur. Poliçeyi rehin cirosu ile alan kişi poliçeyi ciro etmek isterse, ancak tahsil cirosu ile devredebilir, temlik veya rehin cirosu yapamaz.

Tahsil cirosundan farklı olarak rehin cirosunda poliçeyi devralan, cirantanın temsilcisi değildir. Bu nedenle poliçeyi ciro edene karşı ileri sürülebilecek kişisel defiler kendisine karşı ileri sürülemez.

Ciro ile senedi devralan senetten doğan hakları kendi namına kullanır, senet borçlularına karşı kendi adına takip yapabilir.

e) Poliçede ödeme

Poliçe, borçlunun ikametgahında ödenecek bir senettir. Poliçenin esas borçlusu kabul etmiş muhataptır. Ödeme yapabilmesi için poliçenin ödeme için vadesinde veya vadeyi izleyen iki iş günü içinde, hamil tarafından muhataba ibraz edilmesi gerekir. İbraz üzerine poliçeyi vadesinde ödeyen borçlu borcundan kurtulur. Muhatap, poliçeyi öderken bunu meşru hamile ödemekle mükelleftir. Bunun için de hamilin, düzgün bir ciro silsilesi ile hamil olup olmadığını kontrol etmesi gerekir.  Muhatap ibraz üzerine poliçeyi kısmen yada tamamen ödeyebilir.

Muhatap tarafından kabul işlemi yahut ödeme yapılmadığı zaman rücu mekanizması işler. Buna göre hamil, muhatabın kabul etmemesi veya ödememesi halinde, durumu kabul etmeme ve ödememe protestosu ile tespit ettirerek, ciro silsilesinde kendisinden önce gelen kişilere, sıra gözetmeksizin bunlardan birisine, birkaçına veya tümüne birden poliçe bedelinin ödenmesi için
başvurabilir.

Hamilin başvurduğu kişi ödemede bulunursa o da aynı şekilde kendisinden öncekilere başvurur. Başvurma hakkının doğması ve rücu mekanizmasının işleyebilmesi için hamilin muhataba kabul etmeme veya ödememe protestolarını çekmiş olması gerekir. Eğer hamil kabul etmeme halinde kabul etmeme protestosu yahut vade veya vadeyi takip eden iki iş günü içinde ödememe protestosu çekmez ise kabul etmiş muhataptan başka kişilere karşı başvurma hakkını kaybeder. Mücbir sebep hali bundan müstesnadır. Aynı şekilde senette protestosuz kaydı var ise bu halde de protesto çekilmesine gerek yoktur.

Kural olarak kabul etmeme protestosunun çekilmemesi sorumlulara başvurma hakkını düşürmez. Hamil bu halde kabul edilmemiş poliçeyi süresinde ödeme için ibraz ve ödememe halinde protesto keşide ederek rücu hakkını kullanır. Ancak kabul için ibrazın zorunlu olduğu hallerde, bunu yerine getirmeyen hamil başvuru hakkını yitirir.

Kural, senedin vade veya vadeyi takip eden iki iş günü içinde ödenmesidir. Ancak eğer muhatabın ödeme yapmayacağı anlaşılıyorsa, yahut muhatabın vadede ödeme yapmayacağı belirli ise ya da kabule arzı yasaklanan poliçede keşideci iflas     etmiş ise hamil vadeye beklemeksizin de rücu edebilir.

Hamilin başvurma hakkının doğması durumunda talep edebileceği kalemler şunlardır: a)poliçenin kabul edilmemiş veya ödenmemiş bedeli ve şart kılınmış ise faizi b) vadeden itibaren işleyecek temerrüt faizi c) protesto ve hamil tarafından tebliğ olunan ihbarname giderleri ve diğer giderler ç) poliçe bedelinin binde üçünü aşmamak üzere komisyon. Bu şartlar altında hamile ödeme yapan kişi a) kendisinin başvuru sonucu ödediği meblağın tamamını b) ödediği meblağ için yıllık belirli bir faizi c) yaptığı giderleri talep edebilir.

f) Poliçeden doğan taleplerde zamanaşımı

aa) Kabul etmiş muhataba karşı açılacak tüm davalar vade tarihinden itibaren 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

bb) Hamilin keşideci ile cirantalara karşı açacağı davalar, süresinde keşide edilen protesto tarihinde veya poliçede protestosuz kaydı var ise vadenin bitiminden itibaren 1 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

cc) Cirantanın diğer bir cirantaya veya keşideciye açacağı davalar ise altı aylık zamanaşımı süresine tabidir.

Söz konusu zamanaşımı sürelerini kesen haller dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi, alacağın iflas masasına bildirilmesidir.

2. Bono

Bono ikili bir ilişkiyi içerir. Bu ilişkide senet borçlu (yani senedi keşide eden) senedin lehdarına senette gösterilen meblağı süresinde ödemeyi taahhüt eder. Bono bu haliyle soyut bir ödeme vaadidir. Bono hukuken ifa uğruna verilen bir kıymetli evraktır. Ayrıca iktisaden bononun kredi ve ödeme fonksiyonları vardır. Bonoda 7 zorunlu şekil şartı vardır.

Bonodaki şekil şartları poliçenin aynısıdır. Bonoda sadece muhatap yoktur. Dolayısıyla poliçede şekil şartlarına ilişkin açıklamalardan muhataba ilişkin olanlar dışındakiler aynen bonoda da geçerlidir.

Bunun dışında ciro etme ve zamanaşımı konusundaki tüm açıklamalar aynen bonoda da geçerlidir.

3. Çek

a) Çekin tanımı ve niteliği

Poliçede olduğu gibi çekte de üçlü bir ilişki vardır. Çekte keşideci muhatap bankaya çekte yazılı meblağın lehdara ödenmesini emreder. Yalnız burada sözü geçen muhatap hemen her zaman bir banka yada özel finans kurumudur. Ayrıca çekte yer alan muhatap, poliçeden farklı olarak asıl borçlu olmayıp sadece gişe vazifesi görür.

Çek, poliçe ve bonodan farklı olarak kredi aracı olmayıp sadece ödeme aracıdır.

b) Çekte şekil şartları

Çekte zorunlu şekil şartları 6 tanedir. Poliçe ve bonodan farklı olarak çekte vade yoktur. Lehdar da zorunlu unsur değildir. Çünkü çek hamiline düzenlenebilir. Bunlar haricindeki şekil şartları ile ilgili olarak poliçe ve bono hakkındaki tüm açıklamalar çekte de geçerlidir.

c) Çek çekme koşulları

Türk Hukukunda poliçe ve bonodan farklı olarak medeni hakları kullanma ehliyetine sahip her kişi çek keşide edemez. Bir kişinin çek keşide edebilmesi için ilave belirli bazı koşullar vardır. Öncelikle çek sadece bir banka veya özel finans kurumu üzerine çekilebilir. Bunun dışında fiil ehliyetine sahip bir kişinin çek yazabilmesi için ilave iki şarta daha ihtiyaç vardır.

Bu koşullardan ilki muhatap banka ile çek keşide eden kişi arasında çek çekilebilmesi konusunda bir anlaşma olmasıdır. Bir bankanın bir kişiye çek vermesi halinde taraflar arasında üstü örtülü olarak bu anlaşma kurulur.

Çek çekilebilmesi için ikinci şart ise, muhatap banka nezdinde bir karşılığın bulunmasıdır. Eğer bir keşideci, muhatap banka nezdinde karşılık olmadan çek keşide edecek olursa bu karşılıksızlık hususu, çekin arkasının muhatabın yazılı imzalı beyanı ile yahut noter marifeti ile ya da takas odasının yazılı ve imzalı beyanı ile tespit edilir. Bu durumda keşideci karşılıksız çek çekme suçu işlemiş olur ve çek bedeli tutarı kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Ancak verilecek para cezası her yıl artırılan belirli bir miktarın üzerinde olamaz. Bu suçtan mükerrirlere bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir. Karşılıksız çek keşide edilmesi halinde keşideci hakkında cezai takibata geçilebilmesi için çek hamilinin şikayette bulunması gerekir.  Hamil hüküm kesinleşinceye kadar bu şikayetinden vazgeçebilir.

Çekin karşılıksız çıkması durumunda muhatap banka çek hamiline belirli bir meblağı (her çek yaprağı için 300.000.000 TL) ödemek zorundadır. Bu miktar, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca yapılan toptan eşya fiyatları yıllık endeksindeki değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmi Gazete’de yayımlanır.

Keşideci, çekin karşılıksız kalan kısmını, % 10 tazminatı ve ibraz tarihinden ödeme gününe kadar süre için hesaplanacak gecikme faizi ile birlikte ödemek suretiyle düzeltme hakkını kullanabilir. Bu ödemenin, çekte yazılı keşide gününe göre hesaplanacak ibraz süresinin bitim tarihinden itibaren en geç 10 gün içinde yapılması gerekir. Bu takdirde keşideci tekrar çek keşide etme hakkını kazanır.

Yeterli karşılığı bulunmadığı için çeki kısmen veya tamamen ödemeyen muhatap banka, hesap sahibine, kendisine ait bütün çek defterlerini aldığı bankalara geri vermesini, iadeli taahhütlü mektup ile bildirir. Bu ihtarın, yukarıda yazılı düzeltme süresinin dolmasından itibaren 10 gün içinde yapılması gerekir.

Muhatap banka ayrıca yeterli karşılığı olmadığı için çekin ödenmediğini ve hesap sahibi hakkındaki gerekli bilgileri Merkez Bankası'na da bildirir.

d) Çekte vade ve ibraz süreleri

Çekte tek tip vade vardır, çek görüldüğünde ödenir. Uygulamada ileri düzenleme tarihi yazılmak suretiyle fiilen vade oluşturulmakla birlikte, bu uygulama genel kuralı değiştirmez. Çek hamili isterse ileri düzenleme tarihinden önce ibraz etmek suretiyle çekin ödenmesini isteyebilir.

Çek esas itibariyle bir ödeme aracı olduğu için vadeden farklı olarak kısa ibraz süreleri vardır.
Buna göre:

Bir çek keşide edildiği yerde ödenecekse on gün, keşide edildiği yerden başka yerde ödenecekse bir ay içinde muhatap bankaya ibraz edilmelidir.

Ödeneceği memleketten başka bir memlekette keşide edilen çek, keşide yeri ile ödeme yeri aynı kıtada ise bir ay ve ayrı kıtalarda ise üç ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Bu bağlamda Akdeniz’de sahili olan devletler farklı kıtalarda da olsa aynı kıtada kabul edilir.

Tüm bu süreler, çekte keşide günü olarak gösterilen tarihten itibaren işlemeye başlar.

e) Çekin devri

Çek hamiline ise ya da belirli bir kişinin ismi ile birlikte hamiline kaydını içeriyorsa teslim yolu ile devredilir. Nama yazılı bir çek alacağın temliki ve teslim yolu ile emre yazılı çek ise ciro ve teslim yolu ile devredilir.

Çekte temlik ve tahsil cirosu yapılabilir, rehin cirosu yapılamaz. Öte yandan çekin muhatap bankaya cirosu makbuz hükmündedir.

f) Çekte ödeme

Çek ödenmek üzere muhataba ibraz süresi içinde ibraz edilmelidir. Çeklerin ödeme için ibrazı ancak iş günü ve saatlerinde yapılır.

İbraz süresinin son günü tatile rastlıyorsa ibraz süresi tatili izleyen ilk iş günü mesai saatinin bitimine kadar uzar.

Çek görüldüğünde ödeneceğinden süresi içinde ibraz edilen çeki karşılığı varsa muhatap banka ödemek zorundadır. İbraz süresi geçmiş olsa dahi, keşideci çekten caymamış ise, muhatap çeki geçerli olarak ödeyebilir. Bu noktada karşılığı olmasa bile eğer muhatap banka çeki teyit etmiş ise yine ödeme mükellefiyeti altındadır.

Keşideci çeki çizgili çek olarak düzenleyebilir. Çizgili bir çek muhatap banka tarafından ancak bir bankaya ödenebilir.  Bu noktada eğer çek üzerindeki iki paralel çizgi arasında belirli bir bankanın ismi var ise “özel” sadece”banka” kelimesi yer alıyorsa “genel” çizgili çek söz konusudur.

Çek tedavüle çıktıktan sonra çekin kendisinin veya üçüncü bir kişinin elinden rızasına aykırı olarak çıktığını iddia eden keşideci ancak ödemeyi durdurabilir. Aksi halde çekten cayma ancak ibraz süreleri geçtikten sonra olanaklıdır.

Çek tedavüle çıktıktan sonra keşidecinin durumunda değişiklik olması örneğin keşidecinin ö1mesi, iflas etmesi, fiil ehliyetini yitirmesi halinde dahi ibraz süresi içinde çek geçerliliğini korur.

Muhatap çeki öderken, ciro silsilesinin şeklen düzgünlüğünü inceleme yükümü altında olmakla birlikte imzaların sıhhatini incelemek zorunda değildir.

Çek ibrazında ödenmez ve bu husus noter marifeti ile ya da muhatabın çek arkasına yazılı ve imzalı beyanı ile veya takas odasının aynı nitelikteki beyanı ile tespit edilecek olursa hamil rücu hakkını kullanabilir.

AŞAĞIDAKİ ÖZET BİLGİLERİ ÇALIŞMA NOTLARI OLARAK KULLANABİLİRSİNİZ.

Nama yazılı senetlerin kamu güvenliği yoktur ancak ipotekli borç senedi ile irat senedi nama yazılı olsa bile kamu güvenliğine sahiptir.
Nama tazılı olabilecek kıymetli evraklar şunlardır; Hisse senetleri, ancak ipotekli borç senedi ile irat senedi ve tüm kambiyo senetleri nama yazılı olabilir.

İpotekli borç senedi tapuya kayıtlı bütün gayrimenkuller için çıkarılabilirken, irat senedi tapuya kayıtlı olmayanlar için de çıkarılabilir.

Makbuz senedi ve varant eşyayı temsil eden sentlerdendir. Makbuz senedi eşya üzerindeki mülkiyet hakkını varant ise eşya üzerindeki rehin hakkını kurar ve temsil eder.

Nama yazılı senet hakkında hamiline yazılı sentteki gibi ibraz edilmesi için bazı düzenlemeler yapılabilir bu durumda eksik nama yazılı senet söz konusu  olmuş olur.

Kambiyo senetlerin Nama Yazılı olması için
-      iş bu senet emre yazılı değildir.
-      İşbu senet ciro edilemez
-      İşbu senet nama yazılıdır
Kayıtları bulunmalıdır.

Adi borçların aksine TTK da borçlu kimsi ifayı reddedemez.

Vade tarihinden sonra iki iş günü sonrasında veya iki iş günü içinde olsa bile ödememe protestosu çekilmesinden sonra yapılan ciro geçersiz değildir ancak artık alacağın temliki hükümlerine tabidir.

Diğer vadelerden farklı olarak görüldüğünde ödenecek poliçelerde ödememe protestosunun iki iş günü içinde çekilmesi zorunlu değildir. İbraz süresi gibi ödememe protestosu çekilmesi de bir yıllık süreye tabidir.

Limited şirketlerin pay senetleri kıymetli evrak değildir.

Nama ve emre yazılı senetlerin hamiline yazılı hale getirilmesi için herkesin rızasını senet üzerinde göstermesi gerekir.

Nama yazılı senetlerin iptali için hamiline yazılı senetlerin iptali usulü uygulanır. Ancak nama yazılı bono poliçe çek iptalinde emre yazılı senet usulüne ilişkin hükümler uygulanır. Nama yazılı irat senedi ve ipotekli borç senedi ise Medeni kanun hükümlerine göre iptal edilir.

Hamiline senetlerde ödeme yasağı alabilmek için ilk önce iptal davası açılması lazımdır. Ancak emre yazılı senetler ve nama yazılı için doğrudan ödeme yasağı kararı alınabileceği gibi doğrudan iptal davası da açılabilir.
Ödeme yasağı ödeme yeri mahkemesinden istenir

Nama yazılı senetlerin iptalinde borçluya tanınmış 2 yetki vardır. Bunlar ilan sayılarının azaltılması ve mehil sürelerinin kısaltılmasıdır.

Senet bulunmuşsa iptal davası açılamaz. İptal kararı maddi anlamda hak sahipliğini içermez.

Bir senedi rehin cirosu veya tahsil cirosu ilen alan kişi ancak tahsil cirosu yapabilir. Tahsil cirosu ile alana ciro edene karşı ileri sürebilecek defiler ileri sürülebilir ancak rehin cirosu ile alana ciro edene karşı mevcut olan defiler ileri sürülemez. Ancak rehin cirosu ile alan kişi bilerek borçlunun zararına  hareket etmek kastıyla hareket etmişse ileri sürülebilir.

Kambiyo senetlerinde geçerli olan imzaların istiklalli gereğince imzalardan birinin zorla attırılmış olması senedi geçersiz kılmaz.

Bono ve poliçede lehtarın adı ve soyadı yazılması zorunludur. Neden hamiline olamadığı bu nedenle daha iyi anlaşılır.

Kambiyo senedindeki imza ıslak imza olmalıdır. Açık senet geçerlidir ancak eksik senet geçersizdir.

Senette ödeme zamanı yazılmamışsa senet görüldüğünde ödenecek senettir. (poliçe hariç)

Ödememe protestosunun çekilmesi müracaat borçlularına başvurmanın ön şartıdır. Asli borçlulara başvurmada böyle bir şart yoktur. Görüldüğünde ödenecek poliçelerde sadece ödememe protestosu çekilir.

Poliçede kabul alonj üzerine yapılamaz.
Ayrıca kısmi kabul geçerlidir. Ancak kısmi ciro batıldır.
Keşideci poliçeyi ilk önce kendisi kabul ettirip sonradan lehtara verebilir.

Poliçe muhatabın ikametgahında kabule arz edilir.

Poliçeye sadece keşideci kabule arz yasağı koyabilir. Kabule arz yasağı mutlak bir ilke değildir. Çünkü
-      Görüldüğünden belli bir müddet sonra ödenecek poliçeler hiç
-      İkametgâhlı ve adresli poliçelerde süresiz
kabule arz yasağı olamaz.

Poliçede hamilin müracaat hakkının kapsamına 1- ödenmeyen bedel 2- poliçe bedelinin %03 ünü aşmamak kaydıyla komisyon 3- gecikme faizi 4- hamilin yapmış olduğu masraflar. Müracaat hakkı ile gecikme tazminatı istenemez. Ek zarar varsa bunun için ayrıca dava açılmalıdır.

Cirantalar kabule arz süresini uzatamaz. Cirantalar kabule arz zorunluluğu da getirebilirler.

Görüldüğünde ve görüldüğünden belli bir müddet sonra ödenecek poliçelerde 1 yıl içinde kabule arz etme zorunluluğu vardır.

Kabul beyanının tarihli olması gerekir tarih yoksa bu noter protestosu ile tevsik ettirilmelidir. Eğer bunlar yapılmamışsa vade tarihi beklenmek zorundadır. Yani kabule arzın son günü kabul etmiş sayılır.

Vade tatil gününe rastlarsa ödeme günü takip eden ilk iş gününe sarkar Vade 1 nisan cumartesi ise ödeme günü otomatikman 3 nisan pazartesi olur ve protesto süresi de bu tarih baz alınarak hesaplanır.

Muhatap poliçeyi kabul edince asıl borçlu olur.

Keşidecinin kabul etmemeden dolayı sorumlu olmayacağı kaydı mümkündür ancak ödememeden sorumlu olmayacağı kaydı geçerli olmaz. Ciranta ise bu iki kaydı da koyabilir.

Ciranta sadece imza atarak beyaz ciro yapsa da imza atmış olacağından müracaat borçlusu olarak sorumludur.

Beyaz ciro teşhis fonksiyonu bulunmayan ciro türüdür.

Bedeli tahsil için, kabz için, vekaleten gibi kayıtlar varsa tahsil cirosudur.

Bedeli teminat ve bedeli rehin gibi kayıtlar varsa rehin cirosudur.

Bila teminat ve bila mesuliyet kabul etmemeden ve ödememeden sorumlu olmayacağına dair kayıttır.

Hamil Vadeden önce müracaat borçlularına başvurabilmek için
1. Kabulden tamamen veya kısmen imtina edilmiş;
2. Poliçeyi kabul etmiş olsun olmasın muhatap iflas etmiş veya sadece ödemelerini tatil etmiş* yahut aleyhindeki her hangi bir icra takibi semeresiz kalmış*;
3. Kabul için arz edilmesi menedilen bir poliçenin keşidecisi iflas etmiş; bulunursa

Vadenin hululünden önce de aynı müracaat hakkını haizdir.

**Poliçeyi kabul etmiş olsun olmasın, muhatap ödemelerini tatil etmiş veya aleyhindeki her hangi bir icra takibi semeresiz kalmış ise, hamil müracaat haklarını ancak poliçenin ödenmesi için muhataba ibrazından ve protestonun çekilmesinden sonra kullanabilir.


PROTESTONUN MUAFİYETİ

Keşideci veya ciranta yahut aval veren kimse, senet üzerine "Masrafsız iade", "Protestosuz" şartlarını veya bunlara muadil diğer herhangi bir ibareyi yazarak imzalamak suretiyle, hamile müracaat hakkını kullanmak için kabul etmeme veya ödememe protestosu keşidesinden muaf tutulabilir.
Bu şart, hamili, poliçeyi vaktinde ibraz etmek ve gereken ihbarları yapmak mükellefiyetlerinden vareste kılmaz. Müddetlere riayet olunmadığını ispat mükellefiyeti, bunu hamile karşı iddia eden şahsa düşer.
Bu şart poliçeye keşideci tarafından yazılmış ise, poliçeden dolayı taahhüt altına girmiş olanların hepsine karşı hüküm ifade eder; bir ciranta veya aval veren bir kimse tarafından yazıldığı takdirde hükmü yalnız ona münhasır kalır. Keşideci tarafından yazılan şarta rağmen hamil yine protesto çekerse masraflar kendisine ait olur.

Kabul etmeme ödememe durumunda veya ödemenin şüpheli bir hal alması durumunda hamil durumu kendi cirantasına ve keşideciye ihbar etmek zorundadır.

Hamil cirantasına 4 iş günü içerinde İhbarı alan ciranta  2 iş günü içerisinde kendi cirantasına ihbar etmesi gerekir yoksa bundan doğan zararları karşılamak zorunda kalır.

Aval veren kişinin sorumluluğu sadece şekli noksanlık varsa sona  ere yoksa aval verilen kişinin ehliyetsiz olması avalın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Zamanaşımına uğrayan kambiyo senetleri temel ilişkiye dayanan borç ilişkisinde yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilir

-      Senedin asli borçlusunun sorumluluğu zamanaşımı süresi boyuncadır. Poliçelerde muhatap için zamanaşımı süresi 3 yıldır.  Vadeden sonra 2 iş günü içinde de bir şey yapılmazsa müracaat borçlularının sorumluluğu sona erer.
-      Muhatabın poliçeyi kabul etmemesi ya da ödememesi durumunda hamilin keşideciye veya cirantalara karşı açacağı davalar da zamanaşımı süresi 1 yıldır. 1 yıllık süre protesto tahinden itibaren başlar ancak protestodan muafiyet kaydı varsa vadeden itibaren başlar.
-      Poliçe bedelini ödeyen cirantanın diğer cirantalara ve keşideciye karşı açacağı davalarda zamanaşımı süresi 6 aydır.
-      Bonoda da keşideciye karşı yöneltilebilecek taleplere karşı zamanaşımı süresi vadeden itibaren 3 yıldır. Diğer süreler aynı yukarıdaki gibidir.
-      Çeklerde ise hamilin cirantalara keşideciye ve diğer çek borçlularına karşı müracaat hakkı ibraz süresinin bitiminden çek borçlularının birbirlerine karşı müracaat hakkı ise ödeme tarihinden 6 ay geçmekle zamanaşımına uğrar. Banka müşterisi adına kendisi ödeme yapmışsa burada zamanaşımı süresi 6 ay değildir. Bu süre aralarındaki sözleşme ya da kanun hükümlerine göre tayin edilir.

TTK da zamanaşımı durduran sebepler belirtilmemiştir. Kesen sebepler ise 4 tanedir. 1- dava açılması 2- takip talebinde bulunulması 3- davanın ihbarı 4- alacağın iflas masasına bildirilmesi

Vade günü poliçenin kabul edilip edilemeyeceği sorulmaz. Vade günü sadece ödenip ödenmeyeceği sorulur. O nedenle kabul etmeme protestosu en geç vadeden bir gün içinde çekilir.

Poliçe ilişkisine dayanılarak açılacak sebepsiz zenginleşme davası cirantalara karşı açılamaz. Ancak Keşideci ve lehtara karşı sebepsiz zenginleşme davası açılabilir.

Poliçeyi illa hamilin kabule arz  etmesi zorunlu değildir.

Senedin ön yüzüne sadece imza atılmışsa yani Avalin kime verildiği belirtilmemişse keşideciye verildiği kabul edilir. Ancak muhatabın poliçenin ön yüzüne sadece imza atması kabul anlamına gelir.

Poliçede daha önce adı geçmiş olan birine karşı da ciro yapılabilir.

Protestodan muafiyet kaydının konulduğu durumlarda poliçenin kabul veya ödenmek için süresinde ibraz edildiğini borçlu ispat edecektir.

Emre yazılı senetlerde borçlunun hamile karşı ileri sürebileceği senetlerde esas olarak senet metninden anlaşılabilecek defilerdir. Ancak istisnai olarak ehliyetsizlik, sahte imza, yetkisiz temsil, cebir ile ilgili defiler de ileri sürülebilir. Bunu yanında sahip olunan defiler de ileri sürülebilir.

İlmühaberler hisse senetlerinin yerine geçici olarak çıkarılır. Bu nedenle nama yazılı ilmühaberlerle nama yazılı hisse senetlerinin devri aynı şekilde olur. (Ciro + Teslim)

Ticari mümessilin kambiyo senedi düzenleme yetkisi vardır ancak ticari vekilin düzenlemesi için özel yetki gerekir.

Poliçe ve bono kredi aracı iken çek ödeme aracıdır.

Görüldüğünde ve görüldüğünden belli bir müddet sonra ödenecek poliçelerde kapital faiz konulabilir. Bunun dışındaki poliçelerde konamaz. Temerrüt faizi zaten hepsinde konabilir.

TTK Borçlar kanunun aksine kişinin haklı bir nedeni olsa dahi sebepsiz zenginleşme davası açılabileceğini belirtmiştir.

Poliçenin zorunlu şekil şartları açık poliçe hariç lehtara verildiği anda tamam olmalıdır.

Çekin vizesinde banka sadece sorulduğu zamanda karşılığının bulunup bulunmadığını söyler.


Çekte muhatabın kabul yasağı vardır bankanın vereceği kabul aval anlamına geleceğinden geçerli olmaz.

İbraz süresi içinde çekten cayma hüküm ifade etmez. İbraz süresi dolunca banka ister öder ister ödemez.

Çek belirli bir kişi adına veya hamiline şeklinde düzenlenebilen kıymetli evraktır.

Çekin ibraz süresi içerisinde ibraz edilememesi halinde hamil keşideci ve cirantalara karşı başvuru hakkını kaybeder. Ödememe protestosu çekilecekse bunun da ibraz süresi içerisinde yapılması gerekir.

Genel çizgili çek özel çizgili çeke dönüştürülebilir ancak özel çizgili çek genel çizgili çeke dönüştürülemez.

Havalenin şarta bağlanması çeki geçersiz kılar.

Yargıtay içtihatlarına göre teminat kaydının konması çeki geçersiz kılmaz. Şarta bağlanması çeki geçersiz kılar.

Çekte faiz konulmuşsa faiz yok sayılır. Çek geçerlidir.

Çeklerde temlik ve tahsil cirosu yapılması mümkünken alenen rehin cirosu yapılması mümkün değildir.

Çeki ödemekle yükümlü asıl borçlu keşidecidir.

Gerçek kişi üzerine çekilen çekin hukuki niteliği havaledir.

Çekte kanunen tek vade vardır. Çek görüldüğünde ödenir.

Poliçede suret tanzimine izin verilmişken çekte suret tanzimine izin verilmemiştir.

Muhatap banka çek karşılıksız çıktığında hesap sahibine hemen ihtar göndermez. Bu kaldırılmıştır. Düzeltme hakkının bitiminden itibaren 10 gün içinde iadeli taahhütlü mektupla ihtar göndermelidir. Yani düzeltme hakkı kullanılmadığında ihtar gönderilir. Ayrıca düzeltme hakkı ile ilgili sayı sınırlandırılması da kaldırılmıştır.

Ciranta ciro yasağı koymuşsa sadece onun sorumluluğuna gidilemez. Diğerlerinin sorumluluğuna gidilebilir.

Asli borçlunun kısmi ödeme teklifi reddedilemez ancak müracaat borçlularının kısmi ödeme teklifi kabul edilmek zorunda değildir.

Keşidecinin çek keşide edildikten sonra ölmesi kısıtlanması veya iflas etmesi çekin geçerliliğini etkilemez. Çekin karşılığı varsa banka ödemek zorundadır

Karşılıksız çek hakkında şikayet edebilme süresi düzeltme hakkının kullanılabileceği 10 günlük sürenin bitiminde başlar. Düzeltme süresi de ibraz süresinin sonunda başlar.
Ayrıca hüküm kesinleştikten sonra ödeme bile bütün cezai sonuçları ile birlikte hükmü kaldırır.

Bankanın yapacağı ciro makbuz hükmünde olur. Ancak muhatap bankanın başka şubesinin yaptığı ciro makbuz hükmünde olmaz. Ne hükmünde olduğu tartışmalıdır ancak diğer şube bu şekilde ciro ile  çeki 3. kişiye devredemez.

Çeke “veya hamiline” kaydı konması onu eksik nama yazılı hale getirmez.

Sınırlı ehliyetliler kanuni danışmanlarının izni ile kendileri kambiyo senedi düzenleyebilirler.


Yrd.Doç.Dr. SEVDA YAŞAR COŞKUN