1. HAFTA
TİCARET HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİ
Hukuk
kuralarını bireylerin birbirleriyle ve toplumla ilişkilerini düzenleyen ve
devlet tarafından maddi yaptırıma bağlanmış kurallar bütünü olarak tanımlayabiliriz.
Hukuk dalları arasında yapılan klasik Kamu Hukuku-Özel Hukuk ayırımında ticaret
hukuku özel hukuk dalları arasında yer almaktadır. Bu durumu TTK. M.1.de Türk Ticaret
Kanunu, Türk Medeni Kanununun ayrılmaz bir cüzüdür şeklinde ifade etmiştir. Fakat ticaret hukuku Medeni Hukuka
nispetle özerk bir özel hukuk dalıdır (Tekil, 1997 s.5).
Ticaret hukukunun konusunu ticari faaliyetler oluşturmaktadır.
Ticari faaliyetler aynı zamanda ekonomi biliminin de kapsamına girmektedir.
Kural olarak özel hukuk dallarına devletin müdahalesi söz konusu olmaz. Fakat
kamu yararı ve kamu düzeni gerekçesiyle bir özel hukuk dalı olan ticaret
hukukunun bazı alanlarında kamu hukuku müdahalesi gündeme gelmiştir (örn. TTK.
M.273, 275 ve 280’de düzenlenen tüzel kişi ticaret ortaklıklarının kurulması).
Belirtmek gerekir ki, özel hukuk kolları arasında kamu hukukunun en fazla
etkisinde kalan kol, ticaret hukukudur (İmregün, 2002, s.3).
TİCARET HUKUKUNUN TARİHÇESİ
Kişiler arasında genel ihtiyaçtan doğan ticari faaliyetlerin varlığı
ilk çağlara kadar uzanmaktadır (Saka, 1998, s.48). Fakat bu çağda ticari faaliyetlerin yalnızca
bir bölümü kanunlarca düzenlendiğinden bir ticaret hukukundan bahsetmek mümkün
değildir. Ticaret hukukunun ortaya çıktığı dönem Ortaçağ olmuştur. Bu dönemde
Ticaret hukuku, tacirlerin uygulamalarından oluşan bir teamülü hukuk niteliği
taşımaktadır.
Ticaret hukuku ile ilgili ilk yasalaştırma hareketi 1673’te
Fransa’da “Kara Ticareti Nizamnamesi” nin yürürlüğe girmesi ile olmuştur.
Ülkemizde ilk kez 1850’de kanunname-i Ticaret ile bu alanda yasa çıkarılmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında 865 Sayılı Ticaret Kanunu yürürlüğe
girmiş, 1 Ocak 1957’de şu an yürürlükte bulunan 6762 Sayılı Ticaret Kanunu ile
yürürlükten kaldırılmıştır. 2005 yılının Kasım ayında TBMM’ye yollanan tasarı
henüz yasalaşmamıştır.
TİCARET HUKUKU SİSTEMLERİ
Ticaret hukukunun konusunun ne olacağı sorusunun cevabı ticaret
hukuku sistemlerini oluşturmuştur. Genel kabul görmüş dört ana sistemden
bahsedilebilir. Bunlar:
Sübjektif
Sistem,
Ticaret
Hukukunun uygulama alanının ve konusunun belirlenmesinde taciri esas alan
sistemdir. Bu sistemde, Ticaret Hukuku bir Tacirler Hukuku, niteliğindedir.
Tarihsel gelişim açısından kanun koyucuların ilk kabul ettikleri sistemdir.
Objektif
Sistem,
Ticaret
hukukunun kimin yaptığına bakılmaksızın, tarafları kim olursa olsun, ticari
işlemlere uygulanmasını esas alan sistemdir. Bu sistemde Ticaret Hukukunun
uygulama alanı, belirli niteliklere sahip olan kişilere göre değil, belirli
nitelikleri olan ticari işlemlere göre saptanmaktadır.
Karma
Sistem, Sübjektif ve objektif sistemi bağdaştırmaya
çabalayan sistemdir. Bu sistemde, bazı işlemlerde hareket noktası ticari işlem
olurken bazılarında tacir çıkış noktası olarak belirlenmiştir. 1926 tarihli
eski Ticaret Kanunumuzun benimsediği sistemdir.
Ticari
İşletme Esası, XX. yüzyılda ortaya çıkan bu sisteme
göre, Ticaret Hukukunun esasını Ticari İşletme oluşturur. Çünkü modern ekonomik düzende, tacirden
ziyade ticari işletme önem taşımakta ve rol oynamaktadır. 1957 tarihli Ticaret
Kanunumuz, bu sistemin benimsendiği kanunun gerekçesinde açıkça belirtilmiştir.
2.HAFTA
TİCARİ İŞLETME
TTK,
hareket noktası olarak ticari işletmeyi benimsemesine rağmen ticari işletmeyi
açıkça tanımlamamıştır. Sadece 11. md. de “Ticarethane veya fabrika yahut
ticari şekilde işletilen diğer müesseseler, ticari işletme sayılır” hükmünü
getirmiş, on iki bent halinde ticarethane sayılacak müesseseleri saymış, ikinci
fıkra ile “hammadde veya diğer malların makine ve sair teknik vasıtalarla
işlenerek yeni ve değerli mahsuller vücuda getirilmesi” olarak fabrikacılığı
tanımlamış, ticari şekilde işletilen diğer müesseselerin hangi hallerde ticari
işletme sayılabileceğine ilişkin birtakım kıstaslar belirlemiştir. Ticaret
Sicili Tüzüğünün 14/ 2.fıkrası ile “Bir gelir sağlamayı hedef tutmayan veya
devamlı olmayan faaliyetlerle, Türk Ticaret Kanununda tarif edilen esnaf
faaliyeti sınırlarını aşmayan faaliyetler, ticari işletme sayılmaz” diyerek
ticari işletmeyi olumsuz bir şekilde tanımlamıştır.
TİCARİ İŞLETME KAVRAMI
Ticari
işletmeyi gelir sağlamak amacıyla, devamlılık niyetiyle, bağımsız bir şekilde
işletilen ve faaliyetinin sınırları esnaf faaliyeti çapını aşan işletmeler
olarak tanımlayabiliriz.
TİCARİ İŞLETME KAVRAMININ UNSURLARI
Gelir Sağlamayı Amaçlamak
Bir
işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilmesi için gelir sağlamayı
amaçlaması gerekmektedir. Önemli olan gelir sağlama niyetinin olmasıdır. Bu
niyete rağmen işletmenin zarar etmesi veya gelir sağlayamaması, işletmenin
diğer koşullar da varsa ticari işletme olarak nitelendirilmesini engelleyemez.
Devamlılık
Ticari
işletme olmanın ikinci unsuru süreklilik niyetiyle faaliyet göstermesidir.
Bunun için ne kadar uzun süre ticari faaliyette bulunduğu değil, devam etme
kastı ve niyetidir. Faaliyetin geçici olarak, bir kereliğine yapılmamasıdır.
Faaliyet niteliğinden ötürü kesintili olabilir. Mevsimlik işletmeler örneğin
plajlar da ticari işletme kapsamına girerler.
Esnaf Faaliyeti Çapını Aşma
Bir
işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilebilmesi için, bu işletmenin
çapının belli bir sınırı aşmış olması gerekir. Bu sınır esnaf faaliyeti
çapıdır. Hangi işletmelerin esnaf işletmesi olacağı, TTK.m.17 ve m.1463 ile
düzenlenmiştir. TTK.m.17 “iktisadi faaliyetlerin nakdi sermayeden çok bedeni çalışmaya
dayanması” ve kazancının “ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az” olması
halinde esnaftan söz edileceğini öngörür.
TTK.
m.1463’e dayanarak Temmuz 2007’de çıkarılan Kararname ile esnaf sınırı şu
şekilde belirlenmiştir. Kararnameye göre esnaf ve küçük sanatkâr kollarından
birine dâhil olanlardan:
Basit
usulde vergilendirilenler
İşletme
hesabına göre defter tutanlar
Vergiden
muaf bulunanlardan ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni
çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini
kazandırmayacak miktarda olan ve VUK. nda öngörülen parasal limitleri aşanlar
tacir ve işletmeleri de ticari işletme sayılacaktır.
Bağımsızlık
Ticari
işletme açısından öngörülen bağımsızlık ekonomik değil, hukuki bağımsızlıktır.
Hukuki bağımsızlık ise karar alma mekanizmasındaki bağımsızlıktır. Yani kendi
kararlarını kendisi alabilen işletme ekonomik bütünlük içinde olsa bile
bağımsızlık unsurunu gerçekleştirmiş olacaktır.
TİCARİ İŞLETMENİN HUKUKİ NİTELİĞİ
Ticari
işletme hukuki niteliği açısından maddi ve maddi olmayan unsurların oluşturduğu
ekonomik bir birimdir. Ticari işletme
iki unsurdan oluşur; Maddi unsur, maddi olmayan unsur.
MADDİ UNSUR
Ticari
işletmenin maddi unsuru, işletmenin faaliyetine özgülendiği maddi şey ve
haklardan oluşur. TTK.m.11 bunların önemli bir kısmını saymıştır. Maddi unsura,
işletmeye daimi olarak özgülenen motorlu araçları, taşınmazları, masa,
demirbaşları, hammaddeleri, yarı mamulleri veya ürettiği ürünleri vb. dâhildir.
MADDİ OLMAYAN UNSUR
Ticari
işletmenin maddi malvarlığı unsurlarından başka ayrıca maddi olmayan malvarlığı
unsurları vardır. İşletmenin maddi olmayan malvarlığı unsurları arasında
ticaret unvanı, marka ve patentleri, kiracılık hakkı, endüstriyel tasarımlar,
know-how teknikleri ve portföyü vardır.
TİCARİ İŞLETMEDE MERKEZ VE ŞUBE
KAVRAMI
HAKSIZ REKABET
TTK:’nun
56 ila 65. maddeleri arasında düzenlenen haksız rekabet, iktisadi rekabetin iyi
niyet kurallarına aykırı olan aldatıcı davranış veya başkaca suretle her türlü
kötüye kullanılmasıdır (TTK.m.56). Bu tanıma göre üç unsurun bir arada
gerçekleşmesi gerekmektedir. Öncelikle ortada ekonomik bir rekabet olmalıdır.
Haksız rekabetin ikinci unsuru iyi niyet kurallarına aykırı davranışlardır.
Üçüncü unsur ise rekabet hakkının kötüye kullanılmış olmasıdır. İyi niyet
kurallarına aykırı olarak rekabet özgürlüğünün sınırlarının asılmış olması, hakkın
kötüye kullanıldığı anlamına gelir.
Türk
Ticaret Kanunu haksız rekabet fiilini oluşturan bazı özel halleri Kanunun
57. maddesinde örnekseme yoluyla
saymıştır.
Türk
Ticaret Kanununun 57.maddesinde sayılan başlıca haksız rekabet halleri şunlardır:
Kötüleme: Başkalarını
veya onların emtiasını, iş ürünlerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini
yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici beyanlarla kötülemek bir haksız
rekabet hali oluşturur. Örneğin, bir rakip işletme sahibinin ticari itibarını
sarsacak şekilde finansal krizde olduğunun söylenmesi.
Başkasının
ahlaki veya mali iktidarı hakkında gerçeğe aykırı bilgi verme: Örneğin,
bir kimse hakkında gerçeğe aykırı bir biçimde kötü bilgi vererek onun ortak
almasını engelleme.
Bir kişinin kendisi ile ilgili olarak yanlış
veya yanıltıcı bilgi vermesi: Bir kişinin kendi iş veya ürünlerini veya
üçüncü kişilerinkini aldatıcı bir şekilde överek rakiplerine karşı üstün duruma
getirmesi söz konusudur. Yanıltıcı ya da
yanlış beyanlarla aldatıcı reklâm yapılaması örnek olarak verilebilir.
Yanlış
unvanlar, mesleki adlar ve işaretler kullanma:
Örneğin, böyle bir belgeye sahip olmadığı halde ürünlerinde CE işaretini
kullanması.
Karışıklığa
(iltibasa) yol açma:
Başkasının emtiası, iş ürünleri, faaliyeti veya ticari işletmesi ile ilgili
benzerlik yaratarak karışıklık meydana getirme ve bu yolla başkasının müşteri
çevresinden haksız olarak yararlanma. Örneğin “Hacıoğlu” markasına benzer
şekilde aynı üründe aynı renklerde “Hocaoğlu” markasının kullanılması.
Başkasının
yardımcılarını görevlerini kötüye kullanmaya yöneltme.
Başkasının işçilerini veya diğer
yardımcılarını kandırmak suretiyle, o kişinin imalat ve ticaret sırlarını ele
geçirme.
Başkasının, iyi niyet kurallarına aykırı bir
biçimde ele geçirilen ticaret ve imalat sırlarından faydalanma ve onları
başkalarına yayma.
İyi
niyetli kişileri kandırabilecek şekilde gerçeğe aykırı iyi hal veya iktidar
belgeleri verme.
İş
hayatında geçerli olan teamüllere uymama:
Rakiplerin
de uymak zorunda oldukları kurallara aykırı davranma: Örneğin, ilgili meslek
kuruluşu tarafından belirlenen indirimli satış dönemleri dışında indirimli
satışlar yapmak.
Haksız
rekabetten hukuki ve cezai sorumluluk olmak üzere iki tür sorumluluk söz konusu
olmaktadır.
Haksız rekabet hallerinde açılabilecek davalar
şunlardır:
Tespit
davası: Bu davada haksız rekabetin varlığını saptamaya yönelik davadır.
Men
davası: Haksız rekabette bulunan kimsenin haksız rekabetinin durdurulması
talebini içeren davadır.
Eski
Hale İade Davası: Haksız rekabet sonucu doğan maddi durumun ortadan
kaldırılması, haksız rekabet yanlış ve yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bunların
düzeltilmesi talebiyle açılan davadır.
Maddi
tazminat davası: Haksız rekabetten kaynaklanan maddi zararın tazmini için
açılan davadır. Bu dava için davalının
kusurlu olması şartı aranır.
Manevi
tazminat davası: Bu davayı haksız rekabete maruz kalmış gerçek veya tüzel
kişiler açabilirler. Kusur şartı bu dava için de aranmaktadır.
Tespit,
men ve eski hale iade davalarını rakipler, müşteriler ve meslek odaları ve
birlikleri açabilirler (davacı olabilirler). Fakat bu kuruluşlar, tazminat
davası açamazlar. Çünkü tazminat talep hakkı sadece zarar gören kişilere ve
müşterilere tanınmıştır.
Kendisine
karşı haksız rekabet davası açılabilecek (davalı olabilecek) kişiler ise
şunlardır:
Haksız
rekabet fiilini işleyen kimseler. Haksız rekabet fiiline dolaylı veya doğrudan
katılan her kişi aleyhine bu davalar açılabilir, rakip olmaları gerekmez.
İstihdam
edenler. Haksız rekabet fiili, çalışanlar tarafından hizmet veya işlerini
gördükleri sırada işlenmiş olursa, haksız rekabet davaları istihdam eden
aleyhine de açılabilir (TTK.m.59).
Yazı
sahibi veya ilan verenler. Haksız rekabet fiili basın yolu ile işlenmişse
tespit, men ve eski hale iade davası öncelikle yazı sahibi veya ilan veren
aleyhine açılır. Ancak, yazı veya ilan yazı sahibinin yahut ilan verenin haberi
olmaksızın veyahut rızalarına aykırı olarak yayımlanmışsa; yazı sahibi veya
ilan verenin kim olduğunun açıklanmasından kaçınılırsa veya diğer nedenlerden
dolayı yazı sahibi veya ilan verenin ortaya çıkarılması veya aleyhlerine bir
Türk mahkemesinde dava açılması mümkün olmazsa, bu davalar yazı işleri müdürü;
eğer bir ilan söz konusu ise ilan servisi şefi, yazı işleri müdürü ve ilan şefi
gösterilmemiş veya yoksa yayımcı; bu da gösterilmemiş ise matbaacı aleyhine
açılabilir (TTK.m.60).
Haksız
rekabetin men’i veya eski hale iade davalarında haksız rekabeti gerçekleştiren aleyhine
verilmiş olan hüküm, haksız rekabete konu olan ürünü doğrudan doğruya veya
dolayısıyla bu kimseden elde etmiş olan kişiler hakkında da uygulanır. Ancak
bunun için ürünün kişisel ihtiyaç dışında bir nedenle elde bulunduruluyor
olması gerekir.
Haksız
rekabete ilişkin davalar, davacının haksız rekabeti oluşturan eylemi günden
itibaren bir yıl ve herhalde üç yıl geçmekle zaman aşımına uğrar. Yani üç yıl
içinde haksız rekabet fiili öğrenilmediyse bu tarihten sonra dava açılamaz.
Haksız
rekabet fiili aynı zamanda Türk Ceza Kanunu anlamında bir suç teşkil ediyorsa
ceza davası da açılabilir. Fiilin ceza zamanaşımı süresi üç yıldan daha fazla
ise uzun olan zamanaşımı süresi uygulanır.
12. HAFTA
TİCARİ DEFTERLER
TTK.’nun
66 ile 86. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Tacir olmanın sonuçlarından bir
tanesi de ticari defterleri tutma ve saklama yükümlülüğüdür. Ticari defterler
aynı zamanda Vergi Hukukunun da kapsamına girmektedir. Vergi Hukuku açısından,
vergiye esas olacak matrahın doğru bir şekilde saptanmasında ticari defterler
önemli bir rol oynamaktadırlar. Bu nedenle Vergi Usul Kanunumuz, tacirlerin
tutmakla yükümlü olduğu defterleri vergi hukuku yönünden ayrıntılı bir şekilde
düzenlemiş bulunmaktadır. Tacirin defterlerini bizzat kendisinin tutma
yükümlülüğü yoktur, yardımcısına da tutturabilir (TTK.m.67). Fakat ticari defterlerin
hiç tutulmamasından veya gereği gibi tutulmamasından doğan sorumluluk tacire
aittir.
Tacirin
defter tutma yükümlülüğü tacir sıfatının kazanıldığı anda başlar, bu sıfatın
sona erdiği anda da ortadan kalkar. Tacir
sıfatı sona erdikten sonra tacir ticari defterlerini on yıl süreyle saklamak
zorundadır.
Bütün tacirler defter tutmakla yükümlü olmakla
beraber, tacirin gerçek veya tüzel kişi olması, işletmenin nitelik ve niceliği
açısından farklı düzenlemeler getirmiştir.
GERÇEK KİŞİ TACİRLERİN TUTMAKLA
YÜKÜMLÜ OLDUĞU DEFTERLER
Kanunumuz,
gerçek kişi tacirlerin tutmakla yükümlü oldukları defterleri tutulması zorunlu
defterler ve isteğe bağlı (ihtiyari) defterler olmak üzere ikiye ayırmıştır. Tutulması
zorunlu olan defterleri de ismen sayarak bunları belirli zorunlu defterler
(Onamaya Tabi) ve belirsiz zorunlu
defterler (Beyana Tabi) olarak iki gruba
ayırmıştır. Ayrıca tellalın tuttuğu tellal günlük defteri gibi özel hükümlere
göre tutulması zorunlu defterlerde vardır.
TTK.m.66/1'in
üçüncü bendi, gerçek kişi tacirlere kanunda ismen sayılmış defterlerin
tutulması yönünden bir seçim hakkı tanımıştır. gerçek kişi tacirler, ya defteri
kebir (büyük defter), yevmiye defteri (günlük defter) ve envanter ve bilanço
defteri tutarlar veya sadece basit işletme defteri tutabilirler. Kanunda ismen
sayılan bu defterlerin (defteri kebir, yevmiye ve envanter ve bilanço defteri)
kanuna göre, usulüne uygun tutulmuş sayılması için tümünün noterce veya ticaret
sicili memurunca açılış ve defteri kebir dışında kapanış onaması yapılması
gerektiğinden, bunlara onamaya tabi defterler de denir.
Defterlerin
onanması TTK. m. 69/1 ile düzenlenmiştir. Değişik maddeye göre “Şirket kuruluş
aşamasında 66. maddenin 1. fıkrasında yazılı defterler kullanılmaya başlamadan
önce ticari işletmenin bulunduğu yerin ticaret sicili memurluğuna veya notere
ibraz edilir. Bu defterler, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunun defterlerin tasdikine
ilişkin hükümlerinde yer alan bilgileri içerecek şekilde tasdik ve imza olunur.
Sicil memuru veya noter defterlerin kaç sayfadan ibaret bulunduğunu ilk ve son
sayfaya yazarak resmi mühür ve imzasıyla tasdik eder. Noterlerce tasdik edilen
defterlerin mahiyet ve adetleri ve bunların kime ait olduğu en geç 7 gün içinde
ilgili ticaret sicili memurluğuna bildirilir. Şirketin müteakip yıl defterleri
ile kullanılması zorunlu diğer defterler 213 sayılı Vergi Usul Kanununun
defterlerin tasdikine ilişkin hükümlerine göre tasdik olunur.”
BELİRLİ ZORUNLU (ONAMAYA TABİ) DEFTERLER
Yevmiye
Defteri (Günlük Defter )
Günlük
deftere kaydı gereken işlemlerin, belgelerden çıkarılarak en az bilgi ve tarih
sırası ile ve madde halinde düzenli bir şekilde geçirildiği defterdir. Çift
kayıt usulüne göre tutulur. Kaydı
gereken işlemler oluştuklarından itibaren en geç 10 günlük süre içinde yevmiye
defterine geçirilmelidir (TTK.m.70). Tellalın aracılık ettiği işlemleri kaydedeceği
tellal günlük defterine kayıtlar günü gününe geçirilmelidir.
Defteri
Kebir (Büyük Defter)
Defteri
kebir, yevmiye defterine geçirilmiş olan işlemlerin buradan alarak usulüne göre
ve en az bilgi ile hesaplara dağıtıldığı defterdir. Büyük defterin kapanış
onaması yoktur. Deftere geçirilmesi gereken kayıtlar için de bir süre
öngörülmemiştir. Dönem sonunda kayıtların geçirilmiş olması yeterlidir
(TTK.m.71). Defteri kebirdeki kayıtların
en az aşağıdaki bilgileri içermesi gerekir.
1.
Tarih
2.
Yevmiye defteri madde numarası
3.
Meblağ
4.
Toplu hesaplarda yardımcı nihai hesapların isimleri
Envanter
ve Bilânço Defteri
Envanter
defterine işletmenin açılış günündeki ve bundan sonraki her iş yılı sonunda
çıkarılan envanter ve bilançoları kayıt olunur. Envanter ve bilânçoların
açıklık ve doğruluk esaslarına göre düzenlenmesi gerekir.
BELİRLİ ZORUNLU (BEYANA TABİ)
DEFTERLER
Her
tacir, işletmesinin nitelik ve niceliğinin gerektirdiği diğer tüm defterleri
tutmakla da yükümlüdür. Her işletme
açısından farklılık arz edeceği için bu defterler kanunda ismen
sayılmamıştır. Bu defterlerin noter
tarafından onanması gerekmez, her yılbaşında ticaret siciline beyan edilmesi
yeterlidir. Bu nedenle bu defterler beyana tabi defterler adını alırlar. Senet defteri, stok defteri gibi
defterler beyana tabi defterlere
örnektir.
ÖZEL HÜKÜMLERE GÖRE TUTULMASI
ZORUNLU DEFTERLER
Gerek
Ticaret Kanunu, gerekse diğer kanunlar, işletmenin niteliğine ve uğraştığı
konuya göre, bazı özel defterlerin tutulmasını emretmiş olabilir. Bu takdirde
tacir bu defterleri de tutmakla yükümlüdür. Tellal olan tacirin tutmakla
yükümlü olduğu tellal günlük defteri özel hükümlere göre tutulması gereken
defterlerin örneğidir.
İSTEĞE BAĞLI (İHTİYARİ) DEFTERLER
Tacir,
isterse, tutmakla yükümlü olduğu defterlerden başka, işletmesinin nitelik ve
öneminin gerektirmediği defterleri kendi isteği ile tutabilir. Alacak defteri
ve borç defteri isteğe bağlı defterlere örnek olarak gösterilebilir İsteğe
bağlı defterlerin lehine delil olmasını istiyorsa, bunları da ticaret siciline
beyan etmelidir. Ancak, isteğe bağlı defterlerin tutulmaması veya beyan
edilmemesi diğer defterler usulüne uygun tutulmuş olmak kaydıyla ticari
defterlerin delil olma gücü üzerinde etki yapmaz. Ayrıca isteğe bağlı
defterlerin delil niteliğini kazanması, tutulması zorunlu olan defterlerin
tümünün tutulmuş olmasına bağlıdır.
TÜZEL KİŞİ TACİRLERİN DEFTER TUTMA
ZORUNLUĞU
Tüzel
kişi tacirler mutlaka yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter ve bilanço
defterini tutmak zorundadırlar. Tüzel kişi tacirler bu defterlerin yanında
ayrıca karar defteri ve pay defteri de tutmak zorundadırlar. Beyana tabi
defterler, özel hükümlere göre tutulması gerekli defterler ve saklanması
gerekli evraklar açısından gerçek ve tüzel kişi tacirler arasında fark yoktur.
Karar
Defteri
Tüzel
kişi tacirlerde ortaklık organlarının yönetim haklarını kullanırken aldıkları
kararların geçirildiği defterdir.
Pay
Defteri
Tüzel
kişi tacirlerde ortaklık paylarını gösteren defterdir.
TİCARİ DEFTERLERİN VE TİCARİ
BELGELERİN SAKLANMASI YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Tacirler,
tuttukları ticari defterlerini son kayıt tarihinden 10 yıl saklamakla
yükümlüdür. Tacir ticareti terk etse dahi bu yükümlülüğü devam eder, tacir ölürse bu yükümlülük mirasçılarına
geçer. Tacirin saklamakla yükümlü olduğu defter ve belgeler su baskını, yangın,
yer sarsıntısı gibi doğal bir afet
sonucu 10 yıllık saklama süresi içinde zayi olursa, tacir durumu
öğrendiği andan itibaren 15 gün içinde işletmesinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesinden kendisine bir
zayi belgesi verilmesini isteyebilir. Defterleri zayi olan ama zayi belgesi almamış olan tacir, defterlerinin
ibrazı istendiği hallerde defterlerini ibrazdan kaçınmış sayılır.
TTK.
m.66/2'de tacirlere öngörülen belgelerin düzgün bir şekilde saklanması yükümünü
getirmiştir. Tacirler, ticari işletmeleri ile ilgili belgeleri ve yazışmaları
saklamak zorundadırlar. Ticari işletme ile ilgili belgeler; tacirlerin ticari
işletmeleri ile ilgili işler dolayısıyla aldıkları her türlü yazı, telgraf,
fatura, senet gibi belge ve kâğıtlarla mahkeme ilamları, mektup gibi
belgelerdir.
TİCARİ DEFTERLERİN DELİL GÜCÜ
Ticari
defterlerin kanıt olması bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşullardan birisi anlaşmazlığın
niteliğidir. Tacirler arasında ve her iki taraf için de ticari iş niteliğindeki
anlaşmazlıklarda usulüne uygun olarak tutulan ticari defterler tacirin lehinde
delil olabileceği gibi usulüne uygun olarak tutulmayan defterler ise tacirin
aleyhinde delil olacaktır. Eğer anlaşmazlığın taraflarından birisi tacir değil
veya anlaşmazlık bir taraf için ticari iş niteliğinde değilse, ticari defterler
bu uyuşmazlıkta Ticaret Kanunu anlamında delil olmazlar.
Ticari
Defterlerin Sahibinin Lehine Delil Olması
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması
için üç koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlar, anlaşmazlığın
tacirler arası bir anlaşmazlık olması, her iki taraf için de ticari iş
niteliğinde olması ve ayrıca sahibi lehine delil olacak defterlerin usulüne
uygun tutulmuş olmasıdır. Beyana tabi ve isteğe bağlı defterler, ancak onamaya
tabi defterlerle birlikte delil gücüne sahiptirler. Defterlerin usulüne uygun tutulmuş olması,
tacirin onamaya ve beyana tabi defterler ile işletmenin nitelik ve öneminin
gerektirdiği tüm defterleri tutması; süresinde açılış ve kapanış onamalarını
yapması; defterlere kayıtları kanunda öngörülen sürede ve istenilen en az bilgi
ile geçirmesi; tüm defterlerdeki kayıtların birbirini doğrulaması demektir.
Tacirin, iddia ve savunmalarını delili olarak ticari defterlerine dayanması
kendisine tanınmış bir haktır yoksa tacirin böyle bir zorunluluğu yoktur.
Ticari
Defterlerin Sahibinin Aleyhine Kanıt Olması
Ticari
defterler usulüne uygun tutulsun tutulmasın sahipleri aleyhine delil oluştururlar.
Usulüne uygun tutulmuş defterlerdeki kayıtlar tacirin lehine delil olurken
aleyhteki kayıtlar da aleyhine delil olarak kabul edilir. Defterler usulüne
uygun tutulmamışsa, sadece aleyhteki kayıtlar dikkate alınır, lehteki kayıtlar
dikkate alınmaz. Ticari defterlerin sahibi aleyhine kanıt olarak kullanılması
herhangi bir şarta bağlı değildir.
TİCARİ DEFTERLERİN TESLİM VE İBRAZI
Ticari
defterler, tacirin ticari sırlarını da içermektedir. Bu nedenle anlaşmazlık
ticari nitelikte bile olsa, bu defterler her zaman incelenemez. Ancak tacir
isterse defterlerini mahkemeye getirebilir, kural olarak böyle bir yükümlülüğü
yoktur. Ticari defterlerin teslim ve
ibrazı birbirinden farklı olduğu için bu iki kavramı ayrı ayrı ele almak
gerekmektedir. Teslim, ticari defterlerin
ve ilgili belgelerin tamamının incelenme amacıyla mahkemeye verilmesi demektir.
Kanunda miras, iflas ve ortaklıktan doğan uyuşmazlıklarda defterlerin teslimi
zorunlu tutulmuş, bunlar dışındakiler tacirin isteğine bırakılmıştır. İbraz ise, ticari defterlerin delil
gücüne sahip olduğu diğer anlaşmazlıklarda defterlerin tamamının değil sadece
anlaşmazlık konusu kayıtların sureti çıkarılarak veya sadece ilgili sayfaların
üzerinde incelemeler yapılmak üzere mahkemeye sunulmasıdır. Taraf, isterse
defterlerini ibraz edebileceği gibi, yargılama sırasında haklı bir menfaatin
varlığı ispatlanır ve ibraz edilmeleri ispat bakımından zorunlu görülürse,
mahkeme resen veya diğer tarafın talebi üzerine defterlerin ibrazına karar
verilebilir. Taraflar üçüncü bir kişiye ait defterlerin ibrazını talep
edemezler. Burada önemli bir nokta da teslimi zorunlu üç hal dışında,
defterlerin ibrazı mahkemece emredilse dahi, tacir defterlerini isterse ibraz eder,
isterse etmez. İbraz etmesi davayı kaybetmesine sebep olsa bile ibraza
zorlanamaz.
TİCARİ DEFTERLERLE İSPATTA YEMİN
Ticari
defterler, yazılı delil niteliğinde olmakla beraber sahipleri lehine kanıt
olacaklarsa, başlı başına hükme esas olamazlar. Ayrıca bir yeminle
kuvvetlendirilmeleri gerekir. Ticari defterlerle ispatta iki tür yemin söz
konusudur. Bunlardan birisi tamamlayıcı yemin, diğeri ise kesin yemindir.
Tamamlayıcı Yemin
Ticari
defter sahibinin lehine delil olacaksa mahkeme, delili kuvvetlendirmek için o
kaydın doğru olduğuna ve davacının halen davalıda yerine getirilmesi gereken
bir hakkı bulunduğuna dair defter sahibine tamamlayıcı bir yemin verir. Bu
yeminle birlikte davayı yemin veren lehine sonuçlandırır.
Kesin Yemin
Taraflardan
birisi, diğer tarafın defterlerinin içeriğini kabul edeceğini mahkeme huzurunda
beyan etmiş ise, karşı taraf defterlerini ibraz etmelidir. Taraflar başkaca
kanıta başvurmazlar. Defterlerini ibraz etmesi
istenen taraf defterlerini ibraz ederse ve defterler usulüne uygun tutulmuşsa,
mahkeme bu defter kayıtlarına göre hüküm verir ve davayı defterlerini ibraz
eden lehine sonuçlandırır. Böyle bir
talebe rağmen karşı taraf defterlerini ibraz etmez veya ibraz edilen defterler
usulüne uygun tutulmamış olursa, mahkeme ibrazı talep eden diğer tarafa,
iddiasının sıhhati hakkında bir yemin verdirir ve davayı yemin veren lehine
sonuçlandırır. Bu yemine kesin yemin denir.
TİCARİ
DEFTERLERİN HİÇ VEYA GEREĞİ GİBİ
TUTULMAMASI
Ticari
defterlerin hiç veya gereği gibi tutulmaması tacire birtakım hukuki ve cezai
yaptırımların uygulanmasını gerektirir. Hukuki Yaptırım defterlerin sahibi
lehine kanıt olma niteliğini yitirmesi, aleyhe kanıt olmasıdır. Cezai
Yaptırımlar ise Cezai yaptırımların para cezaları, iflas halinde tacirin
taksirli veya hileli müflis sayılması ve Vergi Usul Hukuku açısından vergi
cezaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
13. HAFTA
CARİ HESAP
Ticaret
Kanununun 87. maddesine göre, iki kimsenin para, mal, hizmet ve diğer
hususlardan dolayı birbirlerindeki alacaklarını ayrı ayrı istemekten karşılıklı
olarak vazgeçip, bunları kalem kalem zimmet ve matlup şekline çevirerek hesabın
kesilmesinden çıkacak bakiyeyi isteyebileceklerine dair yapılan sözleşmeye cari
hesap sözleşmesi denir.
Cari
hesap sözleşmesi yazılı yapılmak zorundadır. Yazılı şekil geçerlilik şekli olduğundan
şekle aykırılık sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu doğurur. Cari hesap
sözleşmesi taraflarının tacir olma şartı yoktur.
Cari
hesabın olabilmesi için en az iki taraf arasında alacak ve borç doğuran para,
hizmet ve mal değişimi bulunması ve tarafların karşılıklı olarak bu çeşitli
işlemlerden doğan borç ve alacaklarını bağımsız bir biçimde ödeme ve tahsil
talebinden sözleşmede belirtilen süreye kadar vazgeçmiş olmaları gerekir. Cari
hesaba geçirilemeyecek olan alacaklar takası mümkün olmayan alacaklar, belirli
bir sebeple sarf edilmek veya emre amade tutulmak üzere teslim olunan para ve
mallardan doğan alacaklar ile önceden mevcut olan alacaklardır. Cari hesaba
kural olarak para alacakları geçirilir, ayni alacaklarında parasal değeri cari
hesaba konu olabilir. Kıymetli evrakın cari hesaba geçirilmesi ise bedellerinin
tahsili şartına bağlıdır. Şarta bağlı alacaklar içinse şartın gerçekleşmiş
olması koşulu aranır.
Cari
hesapta iki süre vardır. Bunlardan birisi cari hesap sözleşmesi süresi diğeri
hesap kesim devreleridir. Hesap devresinin uzunluğu sözleşme ile yoksa teamül
ile belirlenir. Bu da yoksa takvim yılı hesap devresi süresi sayılır. Devre
sonunda hesap kapatılır ve çıkan bakiye tespit edilir. Bu bakiyeyi tespit eden
cetvel karşı tarafa gönderilir. Karşı taraf aldığı tarihten itibaren bir ay
içinde noterce taahhütlü mektup veya telgrafla itiraz etmezse kabul etmiş
sayılır. Ödeme ancak cari hesap sözleşmesinin sonunda istenebilir.
Cari hesap süresi sözleşme ile belirli süreli
kararlaştırılacağı gibi, belirsiz süreli olarak ta kararlaştırılabilir. Bu
durumda cari hesap sözleşmesi taraflardan birinin ihbarı ile sona erer. . Taraflardan birinin iflası ya da bir alacaklının
bakiyeyi haczettirmesi sonrasında tarafça haczin kaldırılmaması üzerine diğer
tarafın sözleşmeyi feshetmesi veyahut da taraflardan birinin ölümü ya da
kısıtlanmasıyla cari hesap sözleşmesi sona erer.
Cari hesap sözleşmesinden kaynaklanan davalar, 5 yıllık zamanaşımına tabidir (TTK m.99).
Cari hesap sözleşmesinden kaynaklanan davalar, 5 yıllık zamanaşımına tabidir (TTK m.99).
TACİR
YARDIMCILARI
Tacir, ticari işletmesini işletirken ticari
faaliyetlerinde yardımcılara ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç ticari işletmenin yayılmasından genişlemesinden
kaynaklanmaktadır. Merkez dışındaki yerlerde faaliyette
bulunmak isteyen bir tacirin bu işleri tek başına görmesi olanaksızdır. Bu
nedenle tacirin kendisine yardımcılar seçer ve faaliyetini bu yardımcılar
aracılığıyla sürdürür. Tacir
yardımcıları iki büyük grup altında sınıflandırılır: Bağımlı tacir
yardımcıları, bağımsız tacir yardımcıları.
Bağımlı Tacir Yardımcıları: Ticari işletmenin içinde, kendisine ait ticari bir
işletmesi olmayan ve bu görevlerini yerine getirirken tacirden aldıkları emir
ve talimatlara uymak zorunda olan tacir yardımcılarıdır. Bunlar da üç tanedir; ticari mümessil, ticari
vekil ve seyyar tüccar memuru.
Bağımsız Tacir Yardımcıları: Ticari işletmenin dışında, kendine ait işletmesi
olan tacirin emir ve talimatlarıyla bağlı olmayan tacir yardımcılarıdır. Bu
yardımcılar da acente, ticaret işleri tellalı ve komisyoncudur.
BAĞIMLI TACİR YARDIMCILARI
Bağımlı tacir yardımcılarını düzenleyen hükümler Ticaret
Kanunu’nda değil Borçlar Kanunu’nda (m.449
vd) yer almaktadır.
TİCARİ MÜMESSİL
Ticari Mümessil, en önemli tacir yardımcısıdır. Ticari mümessil, tacir tarafından işletmeyi
yönetmek ve tacir adına hukuki işlem yapmak üzere görevlendirilen yardımcıdır.
Ticari mümessilin ticari işletmeyi dış ilişkide temsil, iç ilişkide yönetim yetkisi
vardır.
Ticari mümessilin en geniş temsil yetkisine sahip tacir yardımcısıdır. Ticari
mümessil atanması şekle bağlı değildir. Açık ve zımni olabilir. Ticari mümessilin ticaret siciline tescili
zorunludur. Fakat tescil, açıklayıcı niteliktedir. Yani, ticari mümessil sıfatı
tescilden önce doğmuştur. Esnaf
işletmelerine de ticari mümessil atanabilir, esnaf işletmelerine ticari
atanmasının tescili zorunludur ve yapılan tescil kurucu niteliktedir.
Kimler Ticari Mümessil Olabilir? Ticari mümessilin sahip olduğu yetkiler, şahsa bağlı bir durum oluşturduğundan, ancak tam ehliyetli gerçek kişiler ticari mümessil olarak atanabilir (Ancak bu durum tartışmalıdır, baskın olan bu görüştür).
Kimler Ticari Mümessil Olabilir? Ticari mümessilin sahip olduğu yetkiler, şahsa bağlı bir durum oluşturduğundan, ancak tam ehliyetli gerçek kişiler ticari mümessil olarak atanabilir (Ancak bu durum tartışmalıdır, baskın olan bu görüştür).
Kural olarak ticari mümessili, işletme sahibi atar.
Eğer işletme sahibinin temyiz gücü yoksa işletmesini işleten velisi ticari
mümessil atayacaktır. Vasi ise, bir ticari mümessil atayamaz. Zira kanun, bazı
işlemlerin kısıtlı adına yapılmasını tamamen yasaklamıştır. Kısıtlının
yapamayacağı bu işlemi vasi zaten yapamaz. Yine, bir ticari mümessilin kendisi
de açıkça yetkilendirilmediği sürece bir ticari mümessil atayamaz. Ticari
mümessil atamaya anonim şirketlerde yönetim kurulu, limitet şirketlerde
müdürler ve kolektif şirketlerde de idareciler yetkilidir.
İşletme sahibi kural olarak ticari mümessil atamaya mecbur değildir, ticari mümessil atanması tamamen isteğe bağlıdır. Ancak bunun bir istisnası vardır; merkezi yurt dışında olan bir şirketin Türkiye’de şube açması durumunda bu şube için ikametgâhı Türkiye’de bulunan tam yetkili bir ticari mümessil atanması zorunludur.
İşletme sahibi kural olarak ticari mümessil atamaya mecbur değildir, ticari mümessil atanması tamamen isteğe bağlıdır. Ancak bunun bir istisnası vardır; merkezi yurt dışında olan bir şirketin Türkiye’de şube açması durumunda bu şube için ikametgâhı Türkiye’de bulunan tam yetkili bir ticari mümessil atanması zorunludur.
TEMSİL
YETKİSİNİN KAPSAMI
Ticari mümessilin sahip olduğu yetkileri düzenleyen BK
m.450’ye göre ticari mümessil; “hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı,
müessese sahibi hesabına kambiyo taahhütlerinde bulunmak ve onun namına
müessesenin gayesine dâhil olan bilumum tasarrufları yapmak salahiyetini
haizdir”. Bu hükmün anlamı, ticari işletme sahibi, hangi işleri yapabiliyorsa,
ticari mümessilin de hemen hemen aynı işleri yapabileceğidir.
Ticari mümessil işletmenin faaliyeti bakımından gerekli olan taşınır ve taşınmaz malların kiralanması için sözleşmeler, yapabilir; işletmeye ait taşınmazları kiraya verebilir ve bu kira sözleşmelerini tapuya şerh ettirebilir. Ticari mümessil işletmede çalışacak işçiler ile iş sözleşmeleri yapabilir; bu sözleşmeleri feshedebilir; hammadde satın alabilir; ürettikleri malların satımı konusunda sözleşmeler yapabilir.
Ticari mümessil işletmenin faaliyeti bakımından gerekli olan taşınır ve taşınmaz malların kiralanması için sözleşmeler, yapabilir; işletmeye ait taşınmazları kiraya verebilir ve bu kira sözleşmelerini tapuya şerh ettirebilir. Ticari mümessil işletmede çalışacak işçiler ile iş sözleşmeleri yapabilir; bu sözleşmeleri feshedebilir; hammadde satın alabilir; ürettikleri malların satımı konusunda sözleşmeler yapabilir.
Ticari
mümessil
şube açabilir ve işletme merkezinin bulunduğu yeri değiştirebilir, ticari vekil
ve seyyar tüccar memuru atayabilir
tacir adına kambiyo taahhüdünde bulunabilir, ticari işletme ile ilgili
davalarda taciri mahkemelerde temsil ederek onun adına dava açabiliraçılan
davayı kabul edebilir, sulh olabilir, feragat edebilir.
Ticari
mümessil
iyi niyetli 3.kişilere karşı işletmenin gayesine dâhil her türlü hukuki
tasarrufu işletme sahibi adına yapmaya yetkilidir (BK m. 450/1). Ticari mümessilin müvekkili tacirden özel
yetki almadan yapamayacağı hukuki işlemler vardır.
TİCARİ MÜMESSİLİN MÜVEKKİLİNDEN
ÖZEL YETKİ ALMADAN YAPAMAYACAĞI İŞLER
Ticari
mümessil
işletmenin ortadan kalkmasına
tasfiye olunmasına yol açabilecek işlemleri yapamaz. Örneğin taşınmazları devredemez
ve taşınmazlar üzerinde 3. kişiler lehine ayni hak tesis edemez. (İşletmenin
faaliyet alanı gayrimenkul satmak ise ticari mümessil özel yetki almadan
taşınmaz satabilir) . Müvekkilinden
özel yetki almadıkça
işletme üzerinde rehin hakkı kuramaz, işletmenin türünü değiştiremez, iflasını
isteyemez, yeni ortak alamaz, faaliyet alanını değiştiremez. Ticari mümessil, tacir açıkça izin vermediği sürece
ticari işletme konusu olan bir işle ilgili kendisi iş alamaz (rekabet etme
yasağı).
TEMSİL YETKİSİNİN SINIRLANDIRILMASI
Ticari
mümessilin temsil yetkisi kanundan doğmaktadır. Dolayısıyla bu yetki, tacir
tarafından, iç ilişkide istenildiği gibi sınırlandırılabilirse de, bu
sınırlamalar iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Ticari
mümessilin temsil yetkisinin üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek olan
sınırları ya kanun tarafından çizilmiş olmalı veya kanunun izni ile tacirin
iradesi ile çizilip tescil ve ilan ettirilmiş olmalıdır. Birinci grup
sınırlamalara yasal sınırlama, ikinci grup sınırlamalara ise iradi sınırlama
denir.
Tacir,
ticari mümessilin yetkilerini, ancak iki bakımdan sınırlayabilir. Bu
sınırlamaların üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için tescil ve ilan
edilmesi gerekir. İlk iradi sınırlama, ticari mümessilin temsil yetkisinin bir şube veya merkezin işleriyle
sınırlandırılmasıdır. İkinci sınırlama ise, birden çok kişiyi ticari
mümessil atayarak, birlikte temsil
yetkisi vererek sınırlandırmadır. Bu iki sınırlama bir arada da yapılabilir.
Bunlardan başka sınırlama yapılamaz, tescil ve ilan edilemez. Her nasılsa
tescil ve ilan edilse bile üçüncü kişilerin iyi niyetini ortadan kaldırmaz.
TİCARİ MÜMESSİLİN TEMSİL YETKİSİNİN
SONA ERMESİ
Ticari mümessillik ilişkisi çeşitli şekillerde sona erebilir. Sona erme yolları:
Ticari mümessillik ilişkisi çeşitli şekillerde sona erebilir. Sona erme yolları:
Azil: İşletme sahibi, ticari mümessili her zaman
azledebilir. Ancak, bu hakkını kullanırken, mümessilin zarara uğramamasına
dikkat etmek zorundadır.
İstifa: Ticari mümessil de her zaman istifa edebilir. Ancak, bu istifa işletmeyi
zarara uğratmayacak bir zamanda yapılmalıdır. Aksi takdirde ticari mümessil
tacirin zararlarını karşılamak zorunda kalır.
Ölüm: İşletme sahibinin ölümü ticari mümessilliği sona erdirmez. Mirasçılar,
dilerse bu mümessilliği devam ettirebilir. Ticari mümessilin ölümü ile
temsilcilik ilişkisi sona erer çünkü temsilcilik şahsa bağlı bir durumdur.
Ehliyetin Sınırlandırılması veya Kaybı:
tacirin ehliyetinin sınırlandırılması mümessillik ilişkisini sona erdirmez. Ticari
mümessilin ehliyetinin sınırlandırılması ve kaybı durumunda ise, mümessillik
sona erer.
İflas: Ticari mümessilsin iflas etmesi, mümessillik ilişkisini sona erdirmez
fakat tacirin iflası mümessillik ilişkisini sora erdirir çünkü iflasla birlikte
ortada temsil edilecek bir ticari işletme kalmamaktadır.
Devir: ticari işletmenin devri
mümessillik ilişkisini sona erdirir. Zira mümessillik güvene dayalı bir ilişkidir.
İşletmeyi devralan, başka biriyle devam etmek isteyebilir.
Şirketlerde, fesih ve tasfiye aşaması ticari
mümessilliği sona erdirmez. İlişki, tescil ve ilanla sona erene kadar ticari
mümessillik devam eder.
TİCARİ
VEKİL
Ticari Vekil, “ticari mümessil sıfatını haiz
olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir
müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı
muameleleri için temsile memur edilen kimsedir”. (BK m.453). Ticari
vekili, ticari mümessil sıfatına olmaksızın, tacir tarafından işletmenin bütün
işleri veya belirli bazı işlemleri için temsil yetkisi verilen kişi, olarak
tanımlayabiliriz. Ticari vekiller de
taciri temsil yetkisine sahiptir, fakat bu yetki ticari mümessilin temsil
yetkisi kadar geniş değildir ve tacir bu temsil yetkisini istediği kadar
sınırlandırabilir. Esnaf işletmeleri için ticari mümessil
atanabilirken ticari vekil atanamaz. Ticari vekil yalnızca ticari işletmeler
için atanabilir. Ticari vekil, tacir veya ticari mümessil
tarafından açık veya zımni olarak atanabilir. ticaret siciline tescil
zorunluluğu bulunmamaktadır.
İki tür ticari vekil vardır:
Genel Yetkili Ticari Vekil, işletmenin
bütün işleri için yetki verilen ticari vekildir. Fabrika müdürü, mağaza müdürü
gibi.
Özel
Yetkili Ticari Vekil, işletmedeki belirli bazı işler için temsil
yetkisi verilen ticari vekildir. Kasiyerler, reyon görevlileri, manav
görevlileri gibi.
Ticari mümessil ile ticari vekil arasında temsil
yetkisi açısından önemli fark söz konusudur. Ticari vekil, yalnızca olağan,
sıradan işlemler ile yetkili olmasına rağmen, ticari mümessil işletmenin
ortadan kalkması dışında olağan ve olağanüstü, işletmenin faaliyet alanına giren
bütün hukuki işlemler konusunda yetkilidir. Ticari vekiller işletme sahibi
adına borçlanamaz, özel olarak yetkilendirilmedikçe kambiyo taahhüdünde
bulunamaz. Ticari vekillin yetkisinin sınırlandırılması da üçüncü şahıslar
tarafından anlaşıldığı sürece her şekilde yapılabilir. Önemli olan üçüncü
kişiler tarafından bilinebilir olmasının sağlanmasıdır.
Ticari vekil de rekabet yasağına tabiidir.
Ticari vekillik ilişkisi ölüm, azil, istifa, fiil ehliyetinin kaybı, iflas, devirle birlikte sona erer. Sona ermenin de ticaret siciline tescili gerekmez.
Ticari vekil de rekabet yasağına tabiidir.
Ticari vekillik ilişkisi ölüm, azil, istifa, fiil ehliyetinin kaybı, iflas, devirle birlikte sona erer. Sona ermenin de ticaret siciline tescili gerekmez.
SEYYAR
TÜCCAR MEMURU
Seyyar Tüccar Memuru BK m.454 düzenlemesine göre “bir müessese için merkezinin
haricindeki mahallerde muamele icra eden seyyar memurlar, müessese namına
sattıkları malın bedelini almak ve makbuz vermek ve borçluya mehil ita etmek
yetkisini haiz sayılırlar”. Madde uygulamada çıkan pazarlamacı olarak
adlandırılan kimseleri tanımlamaktadır. Bu kimseler tacir adına merkez
dışındaki yerlerde tacirin ürünlerini satma yetkisi verilen gerçek kişilerdir. Sattıkları malın bedelini alabilir, bedel
karşılığı makbuz verebilir ve ödemeyle ilgili bir vade tayin edebilirler. Kanunda seyyar tüccar memurunun nasıl
atanacağına dair açık bir düzenleme mevcut değildir. Fakat seyyar tüccar memuru
ancak açık bir beyan ile atanabilir. Çünkü seyyar tüccar memuru, işletmenin
işyeri dışında hizmet görmektedir ve bu hizmetlerin gerektirdiği yetkilerin
işletme adına yatığına dair bir yetki belgesi verilmesi gerekir. Seyyar tüccar
memurunun yetkisinin sınırlarını tacir veya ticari mümessili tarafından
düzenlenip, imzalanıp memura verilen yetki belgesi belirler. Taraflar
arasındaki iç ilişki, genellikle bir iş sözleşmesine dayanır.
Seyyar
tüccar memurları, işletme merkezi ve şubelerinin bulunduğu yerler dışındaki
yerlerde görev yapabilirler. Bununla beraber tacir açıkça izin vererek, merkez
ve şubelerin bulunduğu yerlerde de yetkili kılabileceği gibi, temsil
yetkilerini belli bir coğrafi veya idari bölge ile de kısıtlayabilir. Tacir, bu
kişilerin temsil yetkilerini dilediğince sınırlandırabilir. Kendilerine sadece
seyyar tüccar memuru olduklarına ilişkin belge verilmiş ise, bu kişiler
sattıkları malın bedelini almak, makbuz vermek, borçluya süre tanımak yetkisine
sahiptirler.
SEYYAR TÜCCAR MEMURLUĞUNUN SONA
ERMESİ
Seyyar
tüccar memurluğu, ticari mümessil ve ticari vekilliğin sona erme nedenleri ile
sona erer. Temsil yetkisini gösterir belgenin, seyyar tüccar memurluğu sona
erdiği zaman tacire geri verilmesi gerekir. Taraflar arasında anlaşmazlık
varsa, belge mahkemeye teslim edilmelidir. Aksi halde, görev sona erse dahi,
seyyar tüccar memurunun elindeki belgeye dayanarak iyiniyetle hukuki işlem
yapan üçüncü kişilere karşı tacir sorumlu olur.
Rekabet yasağı seyyar tüccar memuru açısından da geçerlidir.
Rekabet yasağı seyyar tüccar memuru açısından da geçerlidir.
14. HAFTA
BAĞIMLI OLMAYAN
TACİR YARDIMCILARI
Bu
gruba dâhil olan yardımcılar genellikle kendi ticari işletmeleri olan, tacir
sıfatına sahip yardımcılardır. Bağımsız tacir yardımcıları kural olarak tacirin
emir ve talimatları ile bağlı değildir. Bağlı olmayan tacir yardımcıları 3
gruptur: 1.Acente
2.Ticaret İşleri Tellalı
2.Ticaret İşleri Tellalı
3.Komisyoncu
ACENTE
Acentelik,
uygulama tarihi oldukça eski bir müessese olmasına rağmen hukuki düzenleme 1957
tarihli Türk Ticaret Kanunu ile yapılmıştır. TTK. dışında bazı özel konulara
ilişkin acenteler hakkında, ayrı düzenlemeler bulunmaktadır. Örneğin seyahat
acenteleri, sigorta acenteleri gibi. TTK
iki tür acente düzenlemiş bulunmaktadır. Bunlar aracı acente ve sözleşme yapma
yetkisi verilen acentedir.
ARACI ACENTE
Aracı
Acente, bağımlı sıfatı bulunmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belli bir yer
veya bölgede, daimi surette bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık
etmeyi meslek edinen kimsedir.
Aracı Acenteliğin Unsurları
•
Bir
Sözleşmenin Varlığı: Aracı acentelik ilişkisi acente ile işletme sahibi
arasındaki bir sözleşmeden doğar. Aracı acentelik sözleşmesi bir şekle bağlı
değildir, yazılı veya sözlü yapılabilir. Eğer bu acente sözleşme yapma yetkisine sahipse bu acentelik
sözleşmesinin yazılı yapılması ve sicile
tescil ve ilan edilmesi şarttır.
•
Faaliyet
Alanı: Acenteye, müvekkili tacir adına aracılık ettiği sözleşmelerde
belirli bir yer veya bölge belirlenmelidir.
•
Aracılıkta
Süreklilik: Acente, aracılık faaliyetini geçici olarak değil sürekli
olarak yapmalıdır. Tek bir işte tesadüfen aracılık yapmak aracı acentelik
değildir.
•
Meslek
Edinme: Aracı acente, acentelik faaliyetini meslek edinmiş olmalıdır.
•
Tacire
Bağımlı Olmama: Aracı acenteyi bağımlı tüccar yardımcılarından ayırt
eden en önemli unsur bağımsızlıktır. Aracı acente faaliyetlerini yerine
getirirken bağımsızdır. Aracılık ettiği sözleşmelerde tacirin emir ve
talimatlarıyla bağlıdır, ancak onun denetim ve gözetiminde değildir.
Acenteye uygulanacak hükümler TTK 116–134 hükümleridir. Ancak somut olayda,
uygulanacak hüküm bulunamadığı takdirde, aracılık eden acente hakkında telalık
hükümleri, sözleşme yapan acente hakkında komisyonculuk hükümleri ve bunlarda
da hüküm bulunamadığı takdirde vekâlet hükümleri uygulanır (m.116/II). Ayrıca,
acenteye ilişkin hükümler, bazı işletmelere de, acenteye benzemeleri
dolayısıyla, uygulanır. Bu hükümler TTK m.117’de üç bent halinde sayılmıştır:
1. Yerli veya yabancı bir işletme hesabına ve kendi
adına sözleşme yapmaya daimi olarak yetkisi bulunanlar,
2. Sigorta sözleşmelerine aracılık edenler,
3. Türkiye sınırları içinde merkez veya şubesi olmayan
yabancı ticari işletmeler adına hesabına Türkiye’de hukuki işlem yapanlar.
Acente sadece bir ticari işletmenin acenteliğini yapar. Esnaf işletmelerinin acenteliği olamaz. Aracı acente yetkisini aşıp müvekkili adına sözleşme yaparsa, müvekkil durumu öğrenince icazet vermediğini hemen karşı tarafa bildirmediği takdirde, icazet vermiş sayılır. İcazet verilmediği takdirde acente kendisi sorumlu olur.
Acente sadece bir ticari işletmenin acenteliğini yapar. Esnaf işletmelerinin acenteliği olamaz. Aracı acente yetkisini aşıp müvekkili adına sözleşme yaparsa, müvekkil durumu öğrenince icazet vermediğini hemen karşı tarafa bildirmediği takdirde, icazet vermiş sayılır. İcazet verilmediği takdirde acente kendisi sorumlu olur.
SÖZLEŞME YAPMA YETKİSİNE SAHİP
ACENTE
Sözleşme
Yapma Yetkisine Sahip Acente bağımlı bir sıfatı olmaksızın, yazılı bir
sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölgede, daimi olarak bir işletmeyi
ilgilendiren sözleşmeleri o işletme adına yapmayı meslek edinen kimseye,
sözleşme yapma yetkisine sahip acente denir.
Sözleşme
yapma yetkisine sahip acentenin yetki sınırı tacir tarafından istenildiği gibi
çizilebilir, bu sınırlamaların tescil ve ilanı gereklidir. Acente yetki
sınırlarını aşarak sözleşme yaparsa, bu konuda aracı acenteye uygulanan
hükümler uygulanır.
ACENTENİN
HAKLARI VE YETKİLERİ
Tekel
Hakkı:
Aksi yazılı
olarak kararlaştırılmış olmadıkça, müvekkil acentelik sözleşmesi süresince,
aynı yer ve bölge için ve aynı ticaret dalı için birden fazla acente tayin
edemez. Buna acentenin tekel (inhisar) hakkı denir. Ancak aksi yazılı olarak
kararlaştırılabilir. Bu durumda, acente, tekel hakkından feragat etmiş olur.
Masrafları
Talep Hakkı: Bağımsız tacir yardımcısı olan acente olağan masraflarını
kendisi karşılamak zorundadır (TTK m.127). Acente, ancak olağanüstü masraflarını
müvekkilinden isteyebilir. Olağandışı, pahalı bir tanıtım olağanüstü masraflara
örnektir. Bunun bedelini müvekkilinden talep edebilir. Ancak, işçi ücretleri,
elektrik, iletişim vs giderleri olağan masraflardır, bunları acente kendisi
karşılamak zorundadır, müvekkilinden isteyemez.
Ücret Hakkı: Acente, gerçekleştirdiği faaliyetin karşılığında ücret isteme hakkını kazanır. Ücret, genellikle komisyon şeklinde ödenir. Sözleşme ile belirlenir. Ücretin miktarı belirlenmemişse, mahkeme tarafından belirlenir.
Ücretin
ödenme zamanı taraflar arasında kararlaştırılabilir, kararlaştırılmamışsa her
üç ayda bir defa ve her halde takvim yılı sonunda veya acentelik sözleşmesi
sona erdiği zaman ödenmesi gereklidir.
Hapis Hakkı: TTK m.132’de düzenlenmiştir. Acentenin, müvekkilinden
olan alacaklarını ödetebilmesi için bu hak tanınmıştır. Acente, üzerinde
tasarruf yetkisi bulunan şeyler üzerinde, alacağı ödeninceye kadar hapis
hakkını kullanabilir. Acente, müvekkilinden olan alacaklarını
elde edinceye kadar müvekkili tacire ait para, kıymetli evrak ve menkul malları
tacire teslimden kaçınabilir. .
İhtar, İhbar Ve Protesto Yetkisi, TTK m.119’a göre, acente, aracılıkta bulunduğu veya
kendisinin yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihbar, ihtar ve protesto gibi
beyanları müvekkili adına yapmaya ve kabule yetkilidir. Sözleşmeye aracılık
etmemiş veya sözleşmeyi bizzat yapmamışsa bu yetkiye sahip değildir. Aracılıkta
bulunduğu veya bizzat yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklardan
dolayı acente, müvekkili namına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı
sıfatla dava açılabilir.
Kabz Yetkisi: TTK m.120’ye göre, acente, müvekkili tacire ait bedelini bizzat ödediği malları teslim alabilir, sattığı malların bedelini tahsil edebilir. Kendisinin bizzat yapmadığı işlemlerle ilgili bu yetkisinin olması için müvekkili tacir yazılı izin vermelidir.
Sözleşme Yapma Yetkisi: TTK m.121’e göre, acenteye sözleşme yapma yetkisi veren sözleşmenin yazılı yapılması ve tescil ve ilan olunması gerekir. Bu şekil şartı yerine getirilmediği sürece acente müvekkili tacir adına sözleşme yapamaz. Yetkisini aşarak sözleşme yapan acentenin yaptığı bu sözleşmeyle bağlı olmak istemeyen tacir icazet vermediğini derhal karşı tarafa bildirmek zorundadır. TTK m.122’ye göre, müvekkil tacir icazet vermediğini bildirirse, yapılan sözleşme acenteyi bağlar.
ACENTENİN BORÇ VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ
• Rekabet Yasağı: Acente, aynı yer ve bölge
içinde, tacirle aynı alanda faaliyette bulunan birden çok
işletmenin aracı veya sözleşme yapma yetkisine sahip acenteliğini yüklenemez. Bu
kural emredici değildir. Taraflar aksini yazılı olarak kararlaştırabilirler. Bu
durumda acentenin rekabet yasağı da kalkar. Uygulamada rekabet yasağı
genellikle yazılı sözleşme ile açıkça kararlaştırılarak kaldırılmaktadır.
•
Müvekkilin
İşlerini Görme ve Çıkarlarını Koruma:
Acente, kendisi için belirlenen bölge ve faaliyet alanında müvekkili tacirin
işlerini görmeye ve çıkarlarını korumaya mecburdur. Acente, özellikle müvekkili
hesabına saklamakta olduğu mal ve eşyanın zarar görmemesi için gereken dikkat
ve özeni göstermek zorundadır. Aksi takdirde da meydana gelen hasarlardan
sorumludur. Ancak hasarın meydana gelmesinde kusursuz olduğunu kanıtlayarak bu
sorumluluktan kurtulabilir.
•
Bilgi
Verme ve Uyarma Borcu: Acente, üçüncü kişilerin yapmış olduğu ve
kendisinin kabule yetkili olduğu beyanlarını, bölgesindeki piyasa durumunu,
piyasadaki değişiklikleri, beklenen gelişmeleri, yaptığı işlemlere ilişkin
müvekkili taciri ilgilendiren bütün hususları müvekkiline bildirmeye ve müvekkilini
uyarmaya zorunludur.
Kural
olarak acente müvekkilinin açık talimatı bulunmayan hususlarda onun talimatını
isteyip talimata uygun davranmak zorundadır. Fakat gecikmesinde tacir açısından
sakınca bulunan, tacirin zararına neden olabilecek durumlarda tacirin
talimatını beklemez basiretli bir tacir gibi hareket eder. İlk fırsatta
müvekkili tacire talimatını sormadan yaptığı hukuki işlem hakkında bilgi
vermelidir.
•
Gerekli
Önlemleri Alma Yükümlülüğü: Acente, müvekkilinin haklarını ve çıkarlarını
korumak için tüm önlemleri almak zorundadır. Örneğin müvekkili tacir adına
teslim aldığı mallarda bir hasar, zarar olup olmadığını araştırmak, eğer böyle
bir hasar varsa bunu bir tutanakla tespit ettirmek ve derhal hem satıcıya hem
müvekkili tacire bildirmekle yükümlüdür. .
•
Ödeme
Yükümlülüğü: Acente,
müvekkiline ait olup kendi zilyetliğinde bulunan para ve malları gecikmeden
tacire iletmek zorundadır. geçmiş
paranın gönderilmesi veya teslimi gerektiği anda, bu işlemleri yapmakla
yükümlüdür. Gecikirse o andan itibaren faiz ve gereğinde ayrıca giderim
ödemekle yükümlü olur.
•
Üçüncü
Kişilerin Beyanlarını Kabul ve Müvekkilini Temsil Yükümlülüğü: Acente, müvekkilinin haklarını koruyan
her türlü beyanı yapmaya ve müvekkiline karşı yapılacak her türlü beyanı kabule
yetkilidir. Acente açısından bu durum hem bir yetki hem de bir yükümlülüktür.
ACENTELİK
SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ
Acentelik sözleşmesinin bir süreye bağlı olup
olmadığına göre değişir. Sözleşme süreye
bağlanmışsa sürenin bitmesiyle kendiliğinden sona erer. Eğer sözleşme için bir
süre öngörülmemişse, her iki taraf da en az 3 ay önceden fesih ihbarında
bulunarak sözleşmeyi sona erdirebilirler.
Acentelik
sözleşmesi ister süreye tabi olsun isterse belirsiz süreli olsun, haklı
sebeplerin varlığı halinde sözleşme her zaman feshedilebilir. Örn: müvekkilin,
ücret ödeme borcunu yerine getirmemesi acente açısından haklı bir sebeptir. Acentenin
rekabet yasağına uymaması ise tacir açısından haklı bir sebeptir. Aksi sözleşmede
kararlaştırılmış olmadıkça, müvekkilin veya acentenin iflası, ölümü,
kısıtlanması da acentelik sözleşmesini sona erdiren nedenlerdir.
TİCARET İŞLERİ TELLALI
Ticaret işleri tellalı, taraflardan
hiçbirisine tabi olmaksızın, ücret karşılığında, ticari işlere ilişkin
sözleşmelere aracılık yapılmasını meslek edinen kimsedir. .
Ticaret
işleri tellallığının unsurları
şunlardır:
Ticari
işlere ilişkin sözleşmelere aracılık: Bir kişinin
ticaret işleri tellalı sayılması için aracılık yaptığı işlerin ticari iş olması
gerekir. Örneğin esnaflar arasında aracılık
yapan kişilere ticaret işleri tellalına ait hükümler uygulanmaz.
Meslek
edinme, Tellalın ticari işlere aracılık etmeyi meslek edinmesi gerektir. Geçici
olarak bir veya birkaç ticari işe aracılık eden tellal Borçlar Kanunu
hükümlerine tabi olur.
Bağımlı
Olmama, Tellal
taraflardan hiçbirisi ile devamlı nitelikte bir sözleşme yapmamış olmalıdır.
Tellalın aracılık faaliyeti taraflar arasındaki belirli bir iş içindir. tellal
aracılık faaliyetini yerine getirirken tacirin emir ve talimatlarıyla bağlı değildir.
Kendi çalışma düzenini bağımsız bir şekilde oluşturur.
Ücret
İsteme, Tellal kendisi de bir tacir olduğu için aracılık
ettiği iş karşılığında ücret
almalıdır. Ücret karşılığı olmayan aracılık faaliyeti vekâlet hükümlerine tabi
olur.
TİCARET İŞLERİ TELLALININ BORÇ VE
YÜKÜMLERİ
Aracılık
Etme, Ticaret işleri tellalının tellallık sözleşmesinden
doğan asli borcu, sözleşmenin yapılmasına aracılık etmektir. Aracılık borcu
sadece sözleşme getirmek değildir, sözleşmenin pazarlık aşaması da dâhil
sözleşme yapılıncaya kadar ki aşamalarına katılmalıdır. Tellal bu şekilde
hareket ederken tarafsız davranmak zorundadır, aksi halde tellallık
sözleşmesinden doğan tüm haklarını kaybeder.
Bordro
Düzenlenmesi, Ticaret işleri tellalı, taraflardan her
birine, sözleşme yapıldıktan sonra tarafların, ad ve soyadlarını, unvanlarını,
sözleşmenin konu ve şartlarını, mal fiyatını, teslim zamanını gösterir bir
bordro düzenler, imzalar ve verir.
Örneklerin
Saklanılması Numune üzerine yapılan
satışlarda, tellal kendi aracılığı ile satılan malların her birinin örneğini,
malların niteliklerine itiraz edilmeden kabul edilmesine veya işlemin başka
şekilde bitirilmesine kadar saklamakla yükümlüdür. Aksine hareket eden tellal
tacirin zararını tazmin etmekle yükümlüdür.
Tellal
Günlük Defteri Tutma, Tellal, kendi aracılığı ile yapılan
işlemleri, tellal günlük defterine günü gününe kaydetmekle yükümlüdür.
Kayıtların tarih sırasıyla yapılması ve bordrolara geçirilen bilgileri içermesi
gerektir. Anlaşmazlık halinde, taraflar bu defterin ibrazını isteyebilirler.
Tellal ölür veya faaliyetine son verirse tellal yevmiye defter saklanmak üzere
notere teslim edilir.
TELLALIN HAKLARI
Ücret
İsteme, Tellalın ücrete hak kazanması için,
taraflar arasında sözleşmenin yapılması ve bordronun verilmesi gerekir. Ücretin
miktarı sözleşmeye, yoksa ticari teamüllere göre belirlenir o da yoksa taraflar
ücreti yarı yarıya öderler. Tellal tarafsızlıktan ayrılır ve taraflardan
birisini tutarsa, ücret hakkını yitirir.
Masrafları
İsteyememe, Aksi sözleşmede kararlaştırılmadığı
sürece tellal yaptığı giderleri isteyemez. Çünkü tellal bağımsız tacir
yardımcıdır ve kendisi de aynı zamanda bir tacirdir.
TELLALLIĞIN SONA ERMESİ
Tellallık,
müvekkil tarafından verilen işin herhangi bir nedenle sona ermesi, müvekkil
veya tellalın ölümü, fiil ehliyetini yitirmesi, iflası, süre öngörülmüşse
sürenin geçmesi ile son bulur. Azil ve istifa ile de telalık ilişkisi sona
erer. Uygun olmayan zamanda yapılan azil ve istifa diğer tarafın uğradığı
zararların tazminini gerektirir.
KOMİSYONCU
Komisyoncuyla ilgili hükümler, kanunun çeşitli yerlerine dağılmıştır. Komisyonculuk sözleşmesi, BK m.416–424 arasında düzenlenmiştir. Taşıma işleri komisyonculuğuna ilişkin TTK m.808-818’de, gümrük komisyonculuğuna ilişkin olarak ta Gümrük Kanunu’nda hükümler vardır.
Komisyoncuyla ilgili hükümler, kanunun çeşitli yerlerine dağılmıştır. Komisyonculuk sözleşmesi, BK m.416–424 arasında düzenlenmiştir. Taşıma işleri komisyonculuğuna ilişkin TTK m.808-818’de, gümrük komisyonculuğuna ilişkin olarak ta Gümrük Kanunu’nda hükümler vardır.
BK m.416’ya göre, komisyoncu, ücret karşılığında kendi
adına ve müvekkili hesabına kıymetli evrak ve menkul eşya alım satımıyla
uğraşan kimsedir.
Unsurları
Komisyoncu ile müvekkil arasında sözleşme olmalıdır. Sözleşme açısından şekil serbestîsi vardır. Sözlü, ya da yazılı olabilir. Sözleşmenin konusu kıymetli evrak veya menkul eşya alım-satımıdır. Bu sözleşme devamlı bir ilişkiyi düzenlemek için değil, tek bir iş için yapılır.
Komisyoncu kıymetli evrak ve menkul eşyayı kendi namına, müvekkil hesabına alıp satmalıdır.
Komisyoncu, faaliyetini ücret karşılığında yapmalıdır. Ücret kararlaştırılmamışsa ortada bir komisyon sözleşmesi değil, vekâlet sözleşmesi vardır.
Unsurları
Komisyoncu ile müvekkil arasında sözleşme olmalıdır. Sözleşme açısından şekil serbestîsi vardır. Sözlü, ya da yazılı olabilir. Sözleşmenin konusu kıymetli evrak veya menkul eşya alım-satımıdır. Bu sözleşme devamlı bir ilişkiyi düzenlemek için değil, tek bir iş için yapılır.
Komisyoncu kıymetli evrak ve menkul eşyayı kendi namına, müvekkil hesabına alıp satmalıdır.
Komisyoncu, faaliyetini ücret karşılığında yapmalıdır. Ücret kararlaştırılmamışsa ortada bir komisyon sözleşmesi değil, vekâlet sözleşmesi vardır.
Komisyon sözleşmesinde üçlü bir ilişki vardır.
Komisyoncu ile müvekkili arasındaki ilişkiye iç ilişki, komisyoncu ile üçüncü
kişiler arasındaki ilişkiye dış ilişki denir. Adına işlem yapmak, bir ilişkinin
taraflarının kim olduğunu, bu ilişkiden doğan hak ve yükümlülüklerin kim
tarafından yerine getirileceğini gösterir. Hesabına işlem yapmak ise, yapılan
sözleşmenin sonuçlarının kime ait olacağını gösterir. Borçlar Kanununda
komisyoncuya ait hükümlerle, komisyoncu ile müvekkil arasındaki iç ilişki
düzenlenmiştir. Bu sözleşme gereği, komisyoncu işlemi kendi adına ve fakat
müvekkili hesabına yapar. Üçüncü kişiye karşı sözleşmenin tarafı komisyoncudur,
sözleşme hükümleri komisyoncu ile üçüncü kişi arasında doğar, ancak komisyoncu
elde ettiklerini müvekkiline devretmek zorundadır.
KOMİSYONCUNUN BORÇ VE YÜKÜMLERİ
Sözleşmenin
Yapılması ve Uygulanması, Komisyoncu,
müvekkilinin talimatına uygun olarak, üçüncü kişi ile sözleşmeyi yapmak ve onun
uygulanmasını sağlamakla yükümlüdür. Komisyoncu müvekkilinin istediği
sözleşmeyi mutlaka bir üçüncü kişi ile yapmak zorunda değildir, borsada kaydı veya
piyasa rayici olan kıymetli evrak veya mal söz konusu ise sözleşmeyi kendisi
ile de yapabilir. Komisyoncu sadece sözleşmenin yapılmasını değil,
uygulanmasını sağlamakla da yükümlüdür. Sözleşmenin karşı tarafça uygulanmamasından
kural olarak komisyoncu sorumlu değildir. Bu durumda komisyoncu, komisyon
sözleşmesinden doğan haklarını, özellikle
de ücret isteme hakkını yitirir. Ama komisyoncu karşı tarafın sözleşmenin
gereğini yerine getireceğini garanti altına alırsa bu tür komisyoncuya dükrüar
komisyoncu denir.
Özen Gösterme, Talimata Uyma,
Müvekkilin Çıkarlarını Koruma
Komisyoncu,
müvekkilinin işine ve kendisine gönderilen veya satın aldığı mallara özen
göstermek zorundadır. Komisyoncu, üzerine aldığı alım satım sözleşmesinin
yapılması ve uygulanmasında müvekkilinin açık talimatına uymak zorundadır.
Ancak komisyoncu üzerine aldığı işi müvekkilinin çıkarlarını gözeterek yerine
getirmek zorundadır. Hatta yeni talimat almasının olanaksız olduğu hallerde,
oluşan yeni durum karşısında müvekkilin eski talimatını değiştireceği kabul
edilebilir gibi ise, eski talimattan dahi ayrılmalıdır. Bunun gibi, talimata
aykırı hareketin açıkça müvekkilin yararına olması halinde de komisyoncu
talimata uymayabilir.
Hesap Verme Borcu
Komisyoncu,
müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu alım satım işinin hesabını vermeye ve
bu işten dolayı her ne ad altında olursa olsun almış olduğu şeyleri müvekkiline
aktarmaya mecburdur. Müvekkil yalnız işin bitiminde değil, her aşamasında hesap
ve bilgi isteyebilir. Komisyoncu müvekkiline ödemede geciktiği paranın faizini
de vermek zorundadır.
KOMİSYONCUNUN HAKLARI
Ücret
İsteme Hakkı, Komisyoncunun en önemli hakkı, ücrettir.
Ücretin miktarı ve ödeme şekli sözleşme ile kararlaştırılır. Önceden
kararlaştırılmamışsa teamüle göre, o da yoksa mahkemece belirlenir. Ücrete hak
kazanmak için, sadece sözleşmenin yapılması yeterli olmayıp sözleşmenin üçüncü
kişi tarafından yerine getirilmesi gerekir.
Avans
ve Çeşitli Giderleri İsteme Hakkı, Komisyoncu olağan ve
olağanüstü tüm giderlerini ve verdiği avansları müvekkilinden isteyebilir. Çünkü
sözleşmeyi kendi adına ama tacir hesabına yapmaktadır.
Hapis
Hakkı, Komisyoncu sattığı malın bedeli ve
aldığı mal üzerinde, alacakları için hapis hakkına sahiptir.
Malı
Açık Artırma İle Sattırma, Müvekkil, kendi
hesabına satın alınan malı, uygun süre içinde komisyoncudan almazsa,
komisyoncu, malı bulunduğu yer mahkemesi aracılığı ile açık artırma yolu ile
sattırabilir.
Komisyon
Sözleşmesinin Sona Ermesi, Komisyon sözleşmesi,
komisyoncuya verilen işin görülmesi ile normal olarak sona erer. Azil veya
istifa da sözleşmeyi sona erdirir; ancak uygun olmayan zamanda yapılan azil ve istifa
diğer tarafın uğradığı zararların tazminini gerektirir.
Taşıma işleri komisyoncusunun da unsurları aynıdır. Aralarındaki
fark ise, taşıma işleri komisyoncusunun eşya taşıtmayı meslek edinmiş
olmasıdır. Komisyonculuk sözleşmesinin konusu eşya taşıtmaktır. Sözleşme konusu
yolcu taşıtmaksa, vekâlet hükümleri uygulanır.
Gümrük işleri komisyoncusu Gümrük Kanuna tabi olan, gümrük işlemleri yapan tacirin temsilcisi olan, özel bir sınavla mesleğe kabul edilen kimselerdir. Bunlar aslında tacirin tam yetkili temsilcileri durumundadır.
Gümrük işleri komisyoncusu Gümrük Kanuna tabi olan, gümrük işlemleri yapan tacirin temsilcisi olan, özel bir sınavla mesleğe kabul edilen kimselerdir. Bunlar aslında tacirin tam yetkili temsilcileri durumundadır.
KAYNAKÇA:
Aslan,İ.Y.,
Şenyüz, D., Ergün, M. (2005), İşletme
Hukuku, Ekin Kitabevi, Bursa.
Arkan S. (1999), Ticari İşletme Hukuku, Gözden Geçirilmiş 5. Bası, Ankara.
Kayıhan, Ş. (2008), Ticaret Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara.
Arkan S. (1999), Ticari İşletme Hukuku, Gözden Geçirilmiş 5. Bası, Ankara.
Kayıhan, Ş. (2008), Ticaret Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara.
Poroy, R., Yasaman, H. (1998), Ticari İşletme
Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. İstanbul
Yılmaz, P.(2003), Ticaret Hukuku, Seçkin Yayınevi,
Ankara.
Yrd. Doç. Dr. Sevda Yaşar COŞKUN