1. HAFTA
TİCARET HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİ
Hukuk
kuralarını bireylerin birbirleriyle ve toplumla ilişkilerini düzenleyen ve
devlet tarafından maddi yaptırıma bağlanmış kurallar bütünü olarak tanımlayabiliriz.
Hukuk dalları arasında yapılan klasik Kamu Hukuku-Özel Hukuk ayırımında ticaret
hukuku özel hukuk dalları arasında yer almaktadır. Bu durumu TTK. M.1.de Türk Ticaret
Kanunu, Türk Medeni Kanununun ayrılmaz bir cüzüdür şeklinde ifade etmiştir. Fakat ticaret hukuku Medeni Hukuka
nispetle özerk bir özel hukuk dalıdır (Tekil, 1997 s.5).
Ticaret hukukunun konusunu ticari faaliyetler oluşturmaktadır.
Ticari faaliyetler aynı zamanda ekonomi biliminin de kapsamına girmektedir.
Kural olarak özel hukuk dallarına devletin müdahalesi söz konusu olmaz. Fakat
kamu yararı ve kamu düzeni gerekçesiyle bir özel hukuk dalı olan ticaret
hukukunun bazı alanlarında kamu hukuku müdahalesi gündeme gelmiştir (örn. TTK.
M.273, 275 ve 280’de düzenlenen tüzel kişi ticaret ortaklıklarının kurulması).
Belirtmek gerekir ki, özel hukuk kolları arasında kamu hukukunun en fazla
etkisinde kalan kol, ticaret hukukudur (İmregün, 2002, s.3).
TİCARET HUKUKUNUN TARİHÇESİ
Kişiler arasında genel ihtiyaçtan doğan ticari faaliyetlerin varlığı
ilk çağlara kadar uzanmaktadır (Saka, 1998, s.48). Fakat bu çağda ticari faaliyetlerin yalnızca
bir bölümü kanunlarca düzenlendiğinden bir ticaret hukukundan bahsetmek mümkün
değildir. Ticaret hukukunun ortaya çıktığı dönem Ortaçağ olmuştur. Bu dönemde
Ticaret hukuku, tacirlerin uygulamalarından oluşan bir teamülü hukuk niteliği
taşımaktadır.
Ticaret hukuku ile ilgili ilk yasalaştırma hareketi 1673’te
Fransa’da “Kara Ticareti Nizamnamesi” nin yürürlüğe girmesi ile olmuştur.
Ülkemizde ilk kez 1850’de kanunname-i Ticaret ile bu alanda yasa çıkarılmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında 865 Sayılı Ticaret Kanunu yürürlüğe
girmiş, 1 Ocak 1957’de şu an yürürlükte bulunan 6762 Sayılı Ticaret Kanunu ile
yürürlükten kaldırılmıştır. 2005 yılının Kasım ayında TBMM’ye yollanan tasarı
henüz yasalaşmamıştır.
TİCARET HUKUKU SİSTEMLERİ
Ticaret hukukunun konusunun ne olacağı sorusunun cevabı ticaret
hukuku sistemlerini oluşturmuştur. Genel kabul görmüş dört ana sistemden
bahsedilebilir. Bunlar:
Sübjektif
Sistem,
Ticaret
Hukukunun uygulama alanının ve konusunun belirlenmesinde taciri esas alan
sistemdir. Bu sistemde, Ticaret Hukuku bir Tacirler Hukuku, niteliğindedir.
Tarihsel gelişim açısından kanun koyucuların ilk kabul ettikleri sistemdir.
Objektif
Sistem,
Ticaret
hukukunun kimin yaptığına bakılmaksızın, tarafları kim olursa olsun, ticari
işlemlere uygulanmasını esas alan sistemdir. Bu sistemde Ticaret Hukukunun
uygulama alanı, belirli niteliklere sahip olan kişilere göre değil, belirli
nitelikleri olan ticari işlemlere göre saptanmaktadır.
Karma
Sistem, Sübjektif ve objektif sistemi bağdaştırmaya
çabalayan sistemdir. Bu sistemde, bazı işlemlerde hareket noktası ticari işlem
olurken bazılarında tacir çıkış noktası olarak belirlenmiştir. 1926 tarihli
eski Ticaret Kanunumuzun benimsediği sistemdir.
Ticari
İşletme Esası, XX. yüzyılda ortaya çıkan bu sisteme
göre, Ticaret Hukukunun esasını Ticari İşletme oluşturur. Çünkü modern ekonomik düzende, tacirden
ziyade ticari işletme önem taşımakta ve rol oynamaktadır. 1957 tarihli Ticaret
Kanunumuz, bu sistemin benimsendiği kanunun gerekçesinde açıkça belirtilmiştir.
2.HAFTA
TİCARİ İŞLETME
TTK,
hareket noktası olarak ticari işletmeyi benimsemesine rağmen ticari işletmeyi
açıkça tanımlamamıştır. Sadece 11. md. de “Ticarethane veya fabrika yahut
ticari şekilde işletilen diğer müesseseler, ticari işletme sayılır” hükmünü
getirmiş, on iki bent halinde ticarethane sayılacak müesseseleri saymış, ikinci
fıkra ile “hammadde veya diğer malların makine ve sair teknik vasıtalarla
işlenerek yeni ve değerli mahsuller vücuda getirilmesi” olarak fabrikacılığı
tanımlamış, ticari şekilde işletilen diğer müesseselerin hangi hallerde ticari
işletme sayılabileceğine ilişkin birtakım kıstaslar belirlemiştir. Ticaret
Sicili Tüzüğünün 14/ 2.fıkrası ile “Bir gelir sağlamayı hedef tutmayan veya
devamlı olmayan faaliyetlerle, Türk Ticaret Kanununda tarif edilen esnaf
faaliyeti sınırlarını aşmayan faaliyetler, ticari işletme sayılmaz” diyerek
ticari işletmeyi olumsuz bir şekilde tanımlamıştır.
TİCARİ İŞLETME KAVRAMI
Ticari
işletmeyi gelir sağlamak amacıyla, devamlılık niyetiyle, bağımsız bir şekilde
işletilen ve faaliyetinin sınırları esnaf faaliyeti çapını aşan işletmeler
olarak tanımlayabiliriz.
TİCARİ İŞLETME KAVRAMININ UNSURLARI
Gelir Sağlamayı Amaçlamak
Bir
işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilmesi için gelir sağlamayı
amaçlaması gerekmektedir. Önemli olan gelir sağlama niyetinin olmasıdır. Bu
niyete rağmen işletmenin zarar etmesi veya gelir sağlayamaması, işletmenin
diğer koşullar da varsa ticari işletme olarak nitelendirilmesini engelleyemez.
Devamlılık
Ticari
işletme olmanın ikinci unsuru süreklilik niyetiyle faaliyet göstermesidir.
Bunun için ne kadar uzun süre ticari faaliyette bulunduğu değil, devam etme
kastı ve niyetidir. Faaliyetin geçici olarak, bir kereliğine yapılmamasıdır.
Faaliyet niteliğinden ötürü kesintili olabilir. Mevsimlik işletmeler örneğin
plajlar da ticari işletme kapsamına girerler.
Esnaf Faaliyeti Çapını Aşma
Bir
işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilebilmesi için, bu işletmenin
çapının belli bir sınırı aşmış olması gerekir. Bu sınır esnaf faaliyeti
çapıdır. Hangi işletmelerin esnaf işletmesi olacağı, TTK.m.17 ve m.1463 ile
düzenlenmiştir. TTK.m.17 “iktisadi faaliyetlerin nakdi sermayeden çok bedeni çalışmaya
dayanması” ve kazancının “ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az” olması
halinde esnaftan söz edileceğini öngörür.
TTK.
m.1463’e dayanarak Temmuz 2007’de çıkarılan Kararname ile esnaf sınırı şu
şekilde belirlenmiştir. Kararnameye göre esnaf ve küçük sanatkâr kollarından
birine dâhil olanlardan:
Basit
usulde vergilendirilenler
İşletme
hesabına göre defter tutanlar
Vergiden
muaf bulunanlardan ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni
çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini
kazandırmayacak miktarda olan ve VUK. nda öngörülen parasal limitleri aşanlar
tacir ve işletmeleri de ticari işletme sayılacaktır.
Bağımsızlık
Ticari
işletme açısından öngörülen bağımsızlık ekonomik değil, hukuki bağımsızlıktır.
Hukuki bağımsızlık ise karar alma mekanizmasındaki bağımsızlıktır. Yani kendi
kararlarını kendisi alabilen işletme ekonomik bütünlük içinde olsa bile
bağımsızlık unsurunu gerçekleştirmiş olacaktır.
TİCARİ İŞLETMENİN HUKUKİ NİTELİĞİ
Ticari
işletme hukuki niteliği açısından maddi ve maddi olmayan unsurların oluşturduğu
ekonomik bir birimdir. Ticari işletme
iki unsurdan oluşur; Maddi unsur, maddi olmayan unsur.
MADDİ UNSUR
Ticari
işletmenin maddi unsuru, işletmenin faaliyetine özgülendiği maddi şey ve
haklardan oluşur. TTK.m.11 bunların önemli bir kısmını saymıştır. Maddi unsura,
işletmeye daimi olarak özgülenen motorlu araçları, taşınmazları, masa,
demirbaşları, hammaddeleri, yarı mamulleri veya ürettiği ürünleri vb. dâhildir.
MADDİ OLMAYAN UNSUR
Ticari
işletmenin maddi malvarlığı unsurlarından başka ayrıca maddi olmayan malvarlığı
unsurları vardır. İşletmenin maddi olmayan malvarlığı unsurları arasında
ticaret unvanı, marka ve patentleri, kiracılık hakkı, endüstriyel tasarımlar,
know-how teknikleri ve portföyü vardır.
TİCARİ İŞLETMEDE MERKEZ VE ŞUBE
KAVRAMI
Her ticari işletmenin
bir merkezi bulunmak zorundadır. Tacir ticari işletmesini faaliyete
başlattığı günden itibaren on beş gün içinde işletmenin merkezini, ticaret
unvanını işletme merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline tescil ve ilan
ettirmekle yükümlüdür.
Merkez ticari
işletmenin idari, hukuki ve ticari faaliyetlerinin yürütüldüğü yerdir. Tüzel
kişilere ait ticari işletmelerde, kural olarak tüzel kişinin ana sözleşme,
tüzük veya vakıf senedi gibi kuruluş işlemlerinde gösterilen yer, ticari
işletmenin de merkezi sayılır. Gerçek kişilerin işlettiği ticari işletmelerde
işletme merkezi gerçek kişinin ikametgâhından farklı bir yer olabilir. Ticari
işletmenin merkezi, işletmenin idari, hukuki ve ticari faaliyetlerinin
toplandığı ve yürütüldüğü yerdir.
Tacir işletmesinin
faaliyetini genişletmek amacıyla merkez dışındaki coğrafi bölgelerde yarı
bağımsız birimler, yani şubeler açabilir. Şubeyi iç işlerinde ve personel örgütlenmesinde merkeze bağımlı, dış
işlerinde kendisine tanınan yetkiler çerçevesinde bağımsız, merkezle aynı
alanda faaliyet gösteren, aynı gerçek ya da tüzel kişi tacire ait ekonomik
birimler olarak tanımlayabiliriz.
Bir yerin şube
sayılabilmesi için gerekli unsurlar şunlardır:
1. İç
ilişkilerinde merkeze bağlı olma: Şube iç işlerinde ve personel
örgütlenmesinde merkeze bağlıdır. Şube ile merkezin aynı gerçek veya tüzel
kişiye ait olması da gerekir. Şubenin kar ve zararı merkeze aittir. Şubenin
yaptığı işlemlerden haklar ve borçlar işletmeye aittir.
2. Dış ilişkilerinde
bağımsızlık: Şube, merkezin yaptığı işlemleri üçüncü kişilerle
yapabilme yetkisine sahip olmalıdır.
3. Yer
ve yönetim ayrılığı: Merkez ile şube arasında kural olarak yer
ayrılığı vardır. Ancak şube merkezin bulunduğu coğrafi alan dışında
açılabileceği gibi aynı şehirde de hatta merkezin bulunduğu bina içinde de
faaliyette bulunabilir. Burada önemli olan müşteri çevrelerinin birbirinden
ayrı olmasıdır.
4. Şube kendi başına
işlem yapmaya yetkili olduğundan merkezden ayrı bir muhasebe ve defterlere
sahip olması gerekir.
ŞUBE
OLMANIN HUKUKİ SONUÇLARI
- Merkezin devri
şubeyi de kapsar. Şube ticari işletmenin bir cüzüdür.
- Şubenin yaptığı
işlemler için şube dava açabileceği gibi şubeye de dava açılabilir.
Yalnızca iflas davası şubeye karşı açılamaz.
- Şubelerin
ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi gerekir.
- Şubelere yapılan
ödeme açısından şube ifa yeri sayılır.
- Şubeler, işlem yaparken merkezin ticaret
unvanını, şube olduklarını belirterek kullanmak zorundadır.
- Şubelerin
ticaret ve sanayi odalarına kaydolmaları gerekir.
3.
HAFTA
TİCARİ
İŞLETMENİN DEVRİ
Ticari işletmenin
devri söz konusu olduğunda TTK’nda bu konudaki düzenlemeler saklı kalmak
kaydıyla Borçlar Kanunu 179. madde uygulama alanı bulmaktadır. Maddi olmayan
unsurlardan ticaret unvanı ve müşteri çevresi devredilmeden ticari işletme
devredilemez (Aslan ve diğ, 2002 s. 15). Bunlar dışında kalan unsurlar kural
olarak sözleşme ile devir kapsamı dışında bırakılabilir. Fakat devredilen maddi unsuların miktarının
işletmenin faaliyetini devam ettirecek miktarda olması gerekmektedir.
İşletmenin devri özel
bir şekil şartına bağlı tutulmamıştır. Fakat devredilen unsurular arasında
devri özel bir şekil şartına bağlı olan unsurlar var ise bu şekil şartı
yerine getirilmeden devir gerçekleşmiş olmaz. Örneğin, gayrimenkuller varsa,
bunun mülkiyeti tapuda resmi şekilde, motorlu araçlar resmi senet ve trafik
siciline tescil ile alacaklar ise yazılı temlik sözleşmesi ile
devredilmelidir. Ticari işletmenin devrinde önemli olan bir husus ta,
işletmenin malvarlığı kapsamında olan borç ve yükümlülüklerin (işletmenin
pasifinin) durumudur. Borçlar Kanunu m.174 gereği bir borcun nakli
sözleşmesinde borcu devredenin alacaklısına karşı borçtan kurtulması ancak
alacaklının buna razı olması halinde mümkündür. Oysa ticari işletmenin
devrinde Borçlar Kanunu m.179 ile pasiflerin durumu ayrı ve özel olarak
düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre ticari işletmeyi devralan, alacaklılara
ve iyi niyet sahibi üçüncü kişilere karşı devri tescil ve ilan ettirdiği anda
bütün borçların yükümlüsü ve alacakların da alacaklısı haline gelir. Devreden
ise, tescil ve ilandan sonraki borçlardan sorumlu değildir fakat devirden
önce doğmuş borç ve yükümlerden devralanla birlikte 2 yıl süre ile
müteselsilen sorumludur. İki yıllık bu sürenin başlangıcı, işletmenin muaccel
borçları için devrin tescil ve ilanı veya alacaklıya ihbar tarihidir. Müeccel
borçlardan sorumluluk ise devir tescil ve ilan veya alacaklıya ihbar edilmiş
olmak kaydı ile borcun muaccel hale geldiği yani vade tarihidir.
TİCARİ
İŞLETMENİN REHİNİ
Ticari işletmenin rehininde, Medeni Kanunun,
taşınır eşya rehininde zilyetliğin rehin alacaklısına verilmesi ile mümkün
olduğu kuralından ayrılınmıştır. Ticari işletmenin taşınırlarının rehin
alacaklısına teslimi durumunda ticari işletmenin çalışması engellenecek,
hatta olanaksız hale gelecektir. Bu sakınca, 21.7.1971 tarih ve 1447 sayılı
Ticari İşletme Rehini Kanunu (TİRK) ile giderilmiştir. Ticari işletme rehin
borçlusu ancak ticaret veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bir işletme olabilir.
Ticari işletme rehin alacaklısı ise TİRK 2. md. Düzenlemesine göre sınırlı
sayıda sayılan şu üç gruptan oluşmaktadır. Bunlar: tüzel kişiliğe sahip
sermaye şirket olarak kurulmuş kredi müesseseleri, kredili satış yapan gerçek
ve tüzel kişiler ve kooperatiflerdir. Bu üç grup kurumun
dışında hiç kimse ticari işletmenin rehini sözleşmesinde rehin alacaklısı
olamaz. Bu konudaki düzenleme emredicidir.
Rehin sözleşmesi,
ticari işletmenin kayıtlı bulunduğu sicil çevresindeki herhangi bir noter
tarafından re’sen düzenlenir. Sözleşme, rehin alan veya verenin yazılı talebi
ile yapılmasından itibaren 10 gün içinde ticaret siciline tescil edilmek
zorundadır. Noter tarafından hazırlanan fakat henüz tescil edilmemiş rehin
sözleşmesi geçerli değildir. Rehin hakkı sözleşmenin tescil edildiği anda
doğar. Tescil ile doğan rehin, üçüncü kişilerin korunması bakımından sicil
gazetesinde ilan da edilir.
Rehinin kapsamında
taşınmaz varsa tapu kütüğüne, fikri ve sınaî haklar sınaî haklar siciline,
madenler maden siciline, motorlu taşıtlar nakil araçları siciline ve
işletmenin şubesi varsa, şubenin kayıtlı bulunduğu sicile de tescil edilir.
Bir ticari işletme
rehininin kapsamına girmesi zorunlu unsurlar olduğu gibi bu zorunluluğa tabi
olmayan unsurlar da vardır. Ticaret unvanı, işletme adı ve menkul işletme
tesisatı mutlaka rehinin kapsamında olmalıdır. Sınai haklar ise, rehin
dışında bırakılabilir. Ama sözleşmede bu konuda açık bir hüküm bulunmalıdır.
Rehin sözleşmesinde bunların rehin dışında bırakıldıklarına dair bir hüküm yoksa
bunlar da rehin sözleşmesine konu olmuş demektir.
Rehin tesis edildikten sonra işletme sahibi,
işletmenin olağan faaliyetlerini sürdürebilmesi için her türlü işlemi
yapabilir. Ancak alacaklının rızası olmadan işletmeyi ve rehin kapsamındaki
malvarlığı unsurlarını devredemez, ayni hakla yükümlendiremez, yerini
değiştiremez ve takas edemez. İşletme sahibi,
işletmeyi korumak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.
Rehin alacaklısının hakları m. 9’da düzenlenmiştir. Rehin alan, mutlak hak
sahibidir. Kural olarak bu hakkını iyiniyet–kötü niyet ayrımı yapmaksızın
herkese karşı ileri sürebilir. Rehin alan, rehinli mala ilişkin varsa
tazminat ve sigorta alacağı üzerinde de hak sahibidir. Rehin alan, üçüncü
kişinin fiilini men ve dava edebilir. Bir ticari işletme
üzerinde birden fazla rehin tesis edilebilir, bu durumda rehin sırası tescil
tarihine göre belirlenir.
Ticari işletme
rehini, rehine konu olan borcun ifasıyla sona erer. Rehin, alacaklının talebi
üzerine sicilden silinir. Vadesinde borç ödenmediği takdirde rehinli mallar
paraya çevrilerek alacaklının alacağı ödenir. Rehinin paraya
çevrilebilmesi için İİK.’nın menkul rehininin paraya çevrilmesi hakkındaki
hükümleri uygulanır. Borç, satışla karşılanır. Rehin
alacaklısı ile borçlusu arasında borcun ödenmemesi durumunda rehine konu olan
malların mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine dair yapılan anlaşmalar
geçersizdir, hiçbir hüküm doğurmaz. Henüz rehinin vadesi gelmeden rehin
borçlusu tacir işletmesini kapatırsa, bu durumdan haberdar olan sicil memuru durumu
derhal rehin alacaklısına bildirmek zorundadır. Bu tebligattan itibaren 2 ay
içerisinde rehinin paraya çevrilmesi talebinde bulunmayan rehin alacaklısının
rehin hakkı düşer, borç aynen devam eder.
4.
HAFTA
TİCARİ İŞ
Ticari iş ve alelade iş ayrımı Borçlar Hukuku-Ticaret Hukuku ayrımından
kaynaklanmaktadır. Bunun anlamı, ticari işlere TTK. ve diğer ticari hükümler
uygulanacakken alelade işlere uygulanacak olan hükümlerin Borçlar kanunu ve
Medeni Kanun hükümleri olmasıdır.
TTK. hangi işlerin
ticari iş sayılacağına dair dört kriter belirlemiştir. Bu kriterler:
Ticaret Kanunu’nda
Düzenlenen İşler (TTK. m. 3). Bir iş Ticaret
Kanunu’nda düzenlenmişse, bu iş bir ticari iştir. Bu işin ticari iş sayılması
için bir
ticari işletmeyi ilgilendiriyor olması veya tarafların tacir olması gerekmez.
Ticaret Kanunu içinde ticari işletme, şirketler, kıymetli evrak, deniz
ticareti, taşıma ve özel sigorta, haksız rekabet vb. hükümler birer ticari
iştir.
Bir Ticari İşletmeyi
İlgilendiren İşler ve işlemler (TTK. m. 3). Burada,
yapılan işin taraflarından birisinin veya işin konusunun bir ticari işletmeyi
ilgilendirip ilgilendirmediği önem taşımaktadır. Örneğin işletme için depo
kiralanması, hammadde siparişi verilmesi veya araç satın alınması gibi.
Ticari İş Karinesi (TTK. m. 21/1)
Bir taraf için
ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler(TTK. m. 21/2). Tacirin yaptığı bütün
işler kural olarak ticari iştir. Bu bir karinedir dolayısıyla tüzel kişi
tacirin bu karineyi çürütmesi imkânı yoktur. Tüzel kişi tacirler ticari iş
karinesine mutlak olarak tabidirler. Gerçek kişi tacirleri karinenin aksini
ispat etmeleri iki şekilde söz konusu olabilir. Gerçek kişi tacir, işlem
anında yapılan işin, ticari bir iş olmadığını açıksa söylerse ( Bir mobilya
tüccarı beyaz eşya bayiine giderek bir buzdolabı satın aldığında gerçek kişi
tacirin yaptığı işler esas itibariyle ticari işletme içindir kuralına göre
ticari bir iştir. Ancak, gerçek kişi tacir (mobilya tüccarı), satım sırasında
buzdolabını evine aldığını söylerse, ticari iş karinesini çürütmüş olur artık
bu iş, ticari değil bir adi iştir. İkinci ihtimalde ise işin icabı ticari iş
sayılamayacak nitelikteyse yapılan iş, ticari iş olmamaktadır. Örneğin
evlenme, boşanma, velayet gibi.
Bir Taraf İçin
Ticari İş Niteliğinde Olan Sözleşmeler Diğeri İçin de Ticari İştir (TTK. m.21/II). Bir taraf için ticari iş niteliğinde olan
sözleşmeler diğer taraf için de ticari iş niteliğinde sayılmaktadır.
Taraflardan birisi için ticari iş niteliğinde olan sözleşme, kanunda aksine
bir hüküm yoksa diğeri için de ticari iş sayılır. Burada dikkat edilmesi
gererken nokta taraflardan birisi için ticari olan işin diğer taraf için de
bu sonucu ortaya çıkarmasının sözleşmenin varlığına bağlı olmasıdır. Eğer iş
bir sözleşmeden değil de haksız fiil ya da sebepsiz zenginleşmeden
kaynaklanıyorsa diğer taraf için de ticari olma sonucunu doğurmaz.
TİCARİ İŞ OLMANIN SONUÇLARI
Teselsül Karinesi (TTK m. 7). Ticari işlerde teselsül karinesi geçerlidir. Asıl olan müteselsil
sorumluluktur. Adi sorumluluğun geçerli olması isteniyorsa, bunu ayrıca
kararlaştırmak gerekir. Ticari olmayan işler içinse tam tersi geçerlidir.
Ticari olmayan sorumluluk halinde tüm borçlular kendi paylarına düşen oranda
sorumludurlar. Alacaklının her bir borçludan isteyebileceği miktar, o
borçlunun payına düşen miktar kadardır. Alacaklı, borçlulardan alacağını
talep etmeden kefile gidemez. Müteselsil (zincirleme) sorumluluk halinde ise;
alacaklı, herhangi bir borçluya istediği miktar oranında gidebileceği gibi,
borçluya gitmeden müteselsil kefilden dahi alacağını talep edebilir.
Ticari
İşlerde Zamanaşımı (TTK m.6). Kanunda
aksine hüküm bulunmadığı sürece kanunun belirlediği zamanaşımı süreleri
sözleşme ile değiştirilemez. Kanunun zamanaşımının değiştirilmesine açıkça
izin verdiği hallerde zamanaşımı sürelerinin değiştirilmesi mümkündür.
Örneğin TTK. M.25/4
“Borçlar
Kanununun 207. maddesindeki müruruzaman müddeti tüccarlar arasındaki ticari
satışlarda altı aydır. Şu kadar ki; bu müddet azaltılabilir” ifadesine yer vermektedir.
Ticari İşlerde Faiz.
Hukuk öğretisinde faiz; belirli bir meblağın bu meblağ alacaklısına sağladığı
medeni bir semere (ürün) olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamıyla faiz bir para
alacağının medeni semeresidir denilebilir. Faizden söz edebilmek için
öncelikle ortada bir para alacağı bulunmalıdır. İkinci şart olarak ta
sözleşmede ta taraflar faiz konusunda bir anlaşmaya varmış olmalı ya da kanun
hükmüyle faiz şart kılınmış olmalıdır. Faiz, asıl alacağa bağlı bir fer’i
alacak olduğundan asıl alacağın sona ermesi faizi de sona erdirir.
FAİZİN ÇEŞİTLERİ
Faiz, çeşitli
açılardan ayrıma tabi tutulabilir. Niteliği açısından
yapılan ayrıma göre kapital faizi ve temerrüt faizi olarak iki gruba ayrılır.
Bir
para borcunu talep hakkına sahip bulunan alacaklıya, bu paradan belli bir
süre yoksun kalması nedeniyle borcun vadesine kadar sözleşme ya da kanun
hükmü gereğince ödenen karşılığa kapital
faizi, para borcunu zamanında ödemeyerek temerrüde düşen (geciken)
borçlu tarafından ödenmesi gereken faize de temerrüt faizi denilmektedir. Temerrüt faizi,
alacaklının parasını zamanında alamadığı için gerçekleşebilecek zararlarının
giderilmesi amacıyla doğrudan doğruya kanun koyucu tarafından öngörülmüş olan
bir karşılıktır. Temerrüt faizinin talep edilebilmesi için temerrüt sonucunda
bir zarar görmüş olmak gerekli olmadığı gibi borçlunun kusurlu olup olmaması
da önemli değildir.
Faiz hesaplanması
açısından ise basit faiz ve bileşik faiz ayrımına tabi tutulmaktadır. Basit
faiz, faiz hesaplanırken yalnızca anapara esas alınarak belirlenen
faiz türüdür. O zamana kadar işlemiş olan faizler, faizin hesaplanmasında
dikkate alınmaz. Bileşik faiz ise faiz hesaplanırken işlemiş olan faizlerin anaparaya
eklenerek bu toplam üzerinden faizin belirlenmesidir. Bileşik faizin diğer adı, faize faiz yürütülmesidir. Bileşik faiz kural olarak
yasaktır. Ancak, süresi 3 aydan aşağı
olmamak üzere, cari hesap sözleşmesinde ve borçlu bakımından ticari iş
niteliği taşıyan ödünç sözleşmesinde faize faiz yürütülebilir.
Kaynağı açısından
yapılan ayrıma göre faiz iradi faiz ve kanuni faiz olmak üzere ikiye ayrılır.
Tarafların
anlaşması sonucu oranı belirlenmiş olan faize iradi faiz (akdi faiz) adı
verilir. İradi faizin kaynağı sözleşme taraflarının iradeleridir.
Tarafların sözleşme ile bir faiz oranı belirlememiş olmaları durumunda yedek
hukuk kurallarının getirdiği düzenlemelere dayanan faize ise kanuni faiz denir.
TİCARİ İŞLERDE FAİZİN
ÖZELLİKLERİ:
Sözleşmede
Kararlaştırılmamış Olsa Bile Faiz İstenebilmesi.
BK’u m.307/ ile ticari olmayan (adi
işlerde) faiz istenebilmesi için faizin kararlaştırılmış olması şartı
getirilirken BK’u m.307/ 2. ile ticari işlerde şart edilmemiş olsa dahi faiz
verilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.
Faiz Oranı Serbestîsi.
TTK.m.8/1’e göre ticari işlerde kapital faizinin oranını taraflar serbestçe
kararlaştırabilirler. Fakat ödünç para verme
işleri, bankalar, tasarruf sandıkları ve tarım kredi kooperatifleri
hakkındaki özel hükümler bu kuralın dışındadır.
Bileşik Faiz
Yürütülmesi. Kural olarak faize faiz yürütülmesi
yani bileşik faiz yasaktır. Fakat
ticari iş sayılan cari hesaplarla, borçlu bakımından ticari iş niteliğinde
olan ödünç sözleşmelerinde bileşik faiz ödenmesi mümkündür.
Faizin
İşlemeye Başlayacağı Tarih. Ticari işlerde faizin işlemeye başlayacağı tarihi taraflar
belirleyebilir. Sözleşmede bu konuda bir düzenleme bulunmaması halinde faiz
vadeden, belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar (TTK.
m.10).
5.
HAFTA
TİCARİ
HÜKÜMLER VE UYGULAMA SIRASI
Ticari işlere
uygulanacak olan hükümlerin sıralaması TTK. m.1/1 de “Bu kanundaki hükümlerle, bir ticarethane
veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen her hangi bir müesseseyi
ilgilendiren muamele, fiil ve işlere dair diğer kanunlarda yazılı hususi
hükümler, ticari hükümlerdir.
Hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde mahkeme, ticari
örf ve âdete, bu dahi yoksa umumi hükümlere göre karar verir” diyerek belirlemiştir.
Ticari Hükümlerin
Uygulanma Sırası
1.Emredici
Hükümler. Tarafların iradeleri ile aksini kararlaştıramayacakları
hükümlerdir. Örneğin BK m. 19 ve 20
2.Sözleşme Hükümleri.
Taraflar arasındaki anlaşmazlığa dair emredici bir düzenleme bulunmaması
halinde uygulanacak olan hükümler sözleşme hükümleridir. Yasa koyucu genel
hüküm sıralamasından ayrılıp tarafların sözleşmede açıkladıkları iradelerine
yedek hükümlerden önce yer vermiştir.
3.Yedek Ticari
Hükümler.
Sözleşmede uyuşmazlığa uygulanacak hüküm bulunmaması halinde başvurulacak
olan yorumlayıcı ve tamamlayıcı kurallardır. Örneğin TTK. m.7.
4.Ticari Örf ve Adetler. Örf ve âdetin iki unsuru vardır: Maddi
unsur ve manevi unsur. Maddi unsur, uzun süreden beri uygulana gelmesi;
manevi unsur, örf ve âdete uymanın zorunlu olmasıdır. Bu iki unsur bir araya
gelince arkasında devlet gücü olur. Bölgesel örf ve adet, genel örf ve âdete
tercih edilebilir. Hâkimler, baktıkları olayla ilgili ticari örf ve âdetin
olup olmadığını bulundukları yer ticaret ve sanayi odalarından öğrenirler.
5.Ticari Teamül.
Eğer hâkim elindeki uyuşmazlığı çözecek bir örf ve adet kuralı
bulamazsa ticari teamülü (uygulama) dikkate alarak uyuşmazlığı çözecektir.
Esasen Kanunda aksine bir hüküm yoksa teamül, ticari örf ve adet haline
gelmeden kural olarak uygulanamaz. Ticari teamülün uygulanabilmesi için,
kanunda açık bir hüküm olmalıdır.
6.Genel Hükümler. Hâkim elindeki
uyumazlığı çözecek herhangi bir ticari teamülde bulamazsa, sadece o somut
olay için geçerli olmak kaydıyla kendisi yasa koyucu gibi davranarak bir
hukuk kuralı koyar ve uyuşmazlığa uygulayarak olayı çözüme kavuşturur.
|
TİCARİ
YARGI
Ticari davalar TTK’n
4. Maddesinde 21. Maddeye atıf yapılarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre ticari davaları ikiye
ayırarak inceleyebiliriz.
Mutlak
Ticari Davalar, taraflarının tacir
olması veya ticari işletmeyi ilgilendirmek gibi bir şarta bağlı olmaksızın
kanun gereği ticari sayılan davalardır. Bunları da iki alt başlık halinde
sınıflandırmak mümkündür.
TTK.m.4/f 1b 1-6 arasında düzenlenen işlerden doğan davalar.
TTK’n da
düzenlenen tüm işlerden doğan davalar
Medeni
Kanunun, rehin karşılığı ödünç vermeye ilişkin 876 ve 883 üncü maddelerinden
doğan davalar
Borçlar
Kanununun, bir işletmenin satılması veya diğeriyle birleştirilmesi hakkındaki
179 ve 180, rekabet yasağına ilişkin 348 ve 352, yayın sözleşmesi hakkındaki
372 ila 385, itibar mektubu ve itibar emri hakkındaki 399 ila 403, komisyona
dair 416 ila 429, ticari mümessiller ve diğer ticari vekiller hakkındaki 449
ila 456, havale hakkındaki 457 ila 462, vedia hakkındaki 463 ila482 nci
maddelerinden doğan davalar
Markalar
ve patentler kanundan doğan bütün davalar
Ticarete
ayrılmış özel yerler olan borsa, fuar, sergi, panayır gibi yerlerden doğan
bütün davalar
Bankalar
ve ödünç para verme işleri kanunlarından doğan hukuk davaları ticari dava
sayılır.
Özel kuralları gereğince mutlak ticari dava sayılan davalar, taraflarının tacir olması
veya ticari işletmeyi ilgilendirmek gibi bir şart aranmaksızın özel kanunları
gereği mutlak ticari dava sayılmaktadırlar. Örneğin, Finansal Kiralama
Kanunu, Kooperatifler Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Ticari İşletme Rehini
Kanunundan doğan davalar mutlak ticari davadır.
Nispi
Ticari Davalar, TTK. m.4/1.b.1-6.c2 ”şu
kadar ki; her hangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve
telif hakkından doğan davalar bundan müstesnadır” diyerek nispi ticari
davaları düzenlemektedir. Nispi ticari davalar, bir ticari işletmeyi ilgilendiren
davalar veya iki taraf için de ticari olan hususlardan kaynaklanan
davalardır.
Ticari İşletmeyle İlgili Davalar, bir ticari işletmeyle ilgili olmak kaydıyla BK’nda düzenlenen
havale, vedia, FSEK’nda düzenlenen
telif haklarına ilişkin davalar ticari dava sayılmaktadırlar.
Her İki Taraf İçin Ticari Sayılan Konulardan Doğan Davalar, tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlık konusunun
ticari işletmeyle ilgili olması şartları birlikte gerçekleşmek koşuluyla, bu
uyuşmazlık hakkındaki dava da ticari bir dava olacaktır.
Ticari davaların hangi mahkeme de görüleceği
sorusu da bu noktada açıklığa kavuşturulmak zorundadır. TTK. madde 5 bu
konudaki yasal düzenlemenin kaynağıdır. Maddedeki düzenlemeye göre aksine
hüküm olmadıkça, dava olunan şeyin değerine göre asliye hukuk veya sulh hukuk
mahkemesi ticari davalara bakmakla görevlidir. Güncel olarak değeri 7.780,00
TL (01.01.2011′den itibaren) yi aşan davalar asliye hukuk mahkemelerinin
görev alanına girerken bu değerin altında kalan davalara bakmaya sulh hukuk
mahkemesi görevlidir.
Eğer kanunda yargılama yeri özel olarak
belirtilmişse artık dava değeri önem taşımaksızın kanun hükmünün belirlediği
mahkeme o davaya bakmakla yükümlü olmaktadır. Örneğin iflasa ilişkin davalar
ve TİRK’ndan doğan davalara, davanın değeri ne olursa olsun asliye ticaret
mahkemelerinde bakılacaktır. Dava yerinin özel bir mahkeme olarak
belirlendiği durumlarda örneğin asliye hukuk mahkemesinin görevlendirildiği
bir dava sulh hukuk mahkemesinde açılırsa, mahkeme re’sen görevsizlik kararı
vermek zorundadır.
Oysa dava değerine
göre hangi mahkemenin görevli olduğunun belirlenmesi durumunda görevsiz
mahkemede açılan davaya taraflar ilk itiraz süresi (on günlük dilekçeye cevap
süresi) içinde itiraz etmek zorundadırlar. Mahkeme bu durumda görevsizliği
re’sen dikkate alıp görevsizlik kararı veremez. Yine dava değerine göre
görevli mahkemenin belirlendiği durumlarda ilk yetki itirazı ile taraflar
görevsizliği ileri sürmez ve dava sonuçlanırsa sırf bu nedenden dolayı hüküm
Yargıtay’ca bozulamaz.
Ticari davalar,
asliye hukuk mahkemesi görevli ise işbölümü ayrımına uygun olarak varsa
asliye ticaret mahkemelerinde, yoksa ticaret mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk
mahkemesinde görülür.
YARGILAMA USULÜ
Ticari davalar kural
olarak HUMK’na tabidir. Fakat TTK.m.23 ile tacirler arası davalarda ticari
defterlere, fatura ve teyit mektuplarına özel delil niteliği tanınmıştır.
Senetle ispatı gereken hususların ticari defterlerle ispatı mümkün kılınmış,
şahitle ispat imkânı da genişletilmiştir.
6.
HAFTA
TACİR
SIFATI VE HÜKÜMLERİ
Bu bölümde ilk
olarak, gerçek ve tüzel kişiler tarafından tacir sıfatının kazanılması ele
alınacaktır. Daha sonra tacir sıfatına bağlanan hukuki sonuçlar üzerinde
durulacaktır. Tacir sıfatının sona ermesine ilişkin düzenlemeler ise bölümün
son ayrımını oluşturacaktır.
GERÇEK
KİŞİLERDE TACİR SIFATININ KAZANILMASI
Ticari işletme
işleten gerçek ve tüzel kişilere genel anlamda verilen tacir ismi
verilmektedir (Yılmaz,2003). Türk
Ticaret Kanunumuz ise 14.maddesinde gerçek kişi taciri şöyle tanımlamıştır:
“Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir
denir.
Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan
vasıtaları ile halka bildirmiş ve işletmesini ticaret siciline kaydettirerek
keyfiyeti ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.
Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya
her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına
muamelelerde bulunan kimse, iyiniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı tacir gibi sorumlu olur.”
Kanun metninden açıkça anlaşıldığı gibi tacir sıfatının kazanılması için bir
ticari işletmenin varlığı şarttır. Ayrıca ticari işletmenin gerçek kişi
tarafından kendi adına işletilmesi gerekir. Eğer işletmeyi işleten kendi
adına değil de başkasının adına işletiyorsa, ticari işletmeyi işleten tacir
sıfatını kazanamaz. İşletmenin tamamının işletilmesi de şart değildir. Kısmen
dahi olsa bir ticari işletmenin kendi adına işletilmesi gerçek kişinin tacir
sıfatını kazanması için gerekli ve yeterlidir. Yine tacirin ticari işletme
açtığını Ticaret Siciline tescil ettirmesi zorunlu olmasına rağmen, tescilin
yapılmamış olması tacir sıfatının kazanılmasına engel olmaz. Tacir sıfatı
tescilden önce kazanılmıştır.
Gerçek kişilerin
tacir sıfatını kazanmasında bazı özel durumlar söz konusudur. Şimdi bu özel
durumlara kısaca göz atalım.
Küçük ve kısıtlılar
bir ticari işletmeye sahip olabilirler fakat ticari işletme işletemezler.
Onlar adına ticari işletmeyi kanuni temsilcileri olan veli veya vasileri
işletebilir. Tacir sıfatı da küçük ya da kısıtlıya ait olur. Hukuki
sorumluluk küçük ya da kısıtlıya ait olmasına rağmen, cezai sorumluluk ticari
işletmeyi küçük ya da kısıtlı adına işleten kanuni temsilciye ait olur (Poroy
ve Yasaman, 1998).
Kanuni temsilcinin
izni olmadan ticari işletme işleten küçük ya da kısıtlıya tacir sıfatını
kazanamaz.
Bir işletmeyi başkası
adına işleten ticari temsilci (mümessil) tacir sıfatına sahip değildir. Çünkü tacir sıfatının kazanılmasında,
ticari işletmeyi kendi adına işletmek temel unsur ve kıstastır. (Kayıhan,
2008).
Bazı meslek
gruplarının (memur, hâkim, noter, subay gibi) ticaretle uğraşmalarını kanun
yasaklamıştır. Yasağa rağmen bir ticari işletmeyi kendi adına işleten bu
meslek üyeleri tacir sıfatını kazanırlar (Aslan ve diğ. 2005).
Bazı durumlarda bir
ticari işletme açabilmek resmi makamların iznine veya ruhsat alınmasına
bağlanmış olabilir. Bu gibi durumlarda izinsiz ya da ruhsatsız olarak ticari
işletmeyi kısmen de olsa kendi adına açıp işleten kimse tacir sıfatını
kazanır.
Evli kadın kocasının
iznine tabi olmaksızın ticari işletme açıp işletir ve tacir sıfatını kazanır.
Türk Ticaret
Kanunumuz 14.maddesinde gerçek kişi taciri tanımlarken ayrıca”
Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan
vasıtaları ile halka bildirmiş ve işletmesini ticaret siciline kaydettirerek
keyfiyeti ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır” ifadesine yer vermektedir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını çeşitli
vasıtalarla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline kaydettirerek
durumu ilan eden kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile TTK’ ya göre tacir sayılmaktadır. Yani tacir
olmanın bütün haklarından yararlanmakta ve bütün yükümlülüklerine tabi
olmaktadır.
TTK. md.14/3’te ise “bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi
adına, ister adi bir şirket veya her ne surette olursa olsun hukuken
varsayılmayan diğer bir şirket adına muamelelerde bulunan kimse, hüsnüniyet
sahibi üçüncü kişilere karşı tacir gibi mesul olur” düzenlemesi yer
almaktadır. Bu hüküm, bir ticari
işletme açmış gibi işlemlerde bulunan kişiyle ilişkiye giren iyi niyetli
kişileri korumak amacıyla kabul edilmiştir. TTK. md.14/3’de öngörülen
sonucun doğabilmesi için, üçüncü kişinin iyi niyetli olması yani, gerçek
durumu bilmemesi ya da bilebilecek durumda olmaması gerekir.
Ticari işletme açmış gibi işlem yapan kişi, iyiniyet sahibi kişilere
karşı tacir gibi sorumlu olacağından,
tacirlere tanınan haklardan yararlanamaz; sadece tacirlere yüklenen
yükümlülüklere tabi olur. Örneğin bu kişinin iflası istenebilirken, cezai şartın, fahiş olduğu iddiasıyla
indirilmesini isteyemez.
TÜZEL
KİŞİLERDE TACİR SIFATININ KAZANILMASI
Tüzel
kişilerde tacir sıfatının kazanılması TTK. m. 18’de düzenlenmiştir. Bu
düzenlemeye göre, tacir sıfatını elde etme açısından tüzel kişiler üç gruba
ayrılmaktadır.
1. Ticaret Ortaklıkları; bunlar, Türk Ticaret Kanununun İkinci
Kitabında yer verilen kolektif, komandit, anonim ve limitet ortaklıklar ile
kooperatiflerdir.
Bu ortaklıklar usulüne uygun olarak tescil edilip tüzel kişilik
kazandıkları anda, yasa gereği tacir sıfatını kazanırlar. Bu sıfatın
kazanılması için başkaca bir koşul öngörülmemiştir.
2.Amaçlarını Gerçekleştirmek İçin Ticari İşletme İşleten Dernekler ve
Vakıflar Vakıflar;
Kural olarak dernekler kazanç paylaşma dışında, sosyal amaçlar için
kurulabilirler (MK.m.56) Dernekler Yasasının 1’inci maddesine göre ise,
ancak “üyelerine kazanç paylaştırmaktan başka amaçlarla” bir dernek
kurulabilir. Yani, derneğin amacı, sosyal, sportif, kültürel vb. olabilir.
Ancak, bir dernek, bu amacı gerçekleştirmek için gelir sağlamak zorundadır.
Bunun için de üyelerinden giriş ve yıllık aidat alır, balo, kermes düzenler
vb. fakat dernek, amacını gerçekleştirmek için bir ticarî işletme işletmeyi
tercih edebilir. İşte bu durumda dernek Ticaret Kanunumuza göre tacir
sıfatını kazanır. (TTK. m. 18.1). Örneğin, restoran işleten bir aşçı
derneği tacir sıfatını kazanacaktır.
Fakat “kamu
yararına” faaliyet gösteren dernekler, ticari bir işletme işletseler dahi
tacir sıfatını kazanamazlar. Bu konudaki en tipik örnek, kamu yararına bir
dernek olan Kızılay’ın ticarî bir işletme şeklinde Afyondaki Karahisar
Maden Suyu İşletmesinin faaliyetini yürütmesidir. Kızılay ticari bir
işletme işletmesine rağmen kamu yararına bir dernek olması nedeniyle tacir
sıfatını kazanmaz. Vakıflar da dernekler gibi gelir elde etmek amacıyla
kurulamazlar. Fakat bir mal topluluğu olan vakıflarda amacını
gerçekleştirmek için bir ticari işletme işletebilir ve bu takdirde de tacir
sıfatını vakıf tüzel kişiliği kazanır. Kamu yararına çalışan vakıflar
derneklerde olduğu gibi ticari işletme işletseler dahi tacir sıfatını
kazanamazlar (Arkan, 1999).
3.
Kendi kuruluş kanunları
uyarınca özel hukuk kuralları dairesinde yönetilmek veya ticarî bir şekilde
işletilmek üzere kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşekkül ve
müessese (KİT)’ler. (TTK.m.18.2). Burada söz konusu edilen müessese
ve teşekküller daha çok kısaca “KİT” diye anıla İktisadî Devlet
Teşekkülleri ile Kamu İktisadi Kuruluşlarını ifade eder. İktisadî Devlet
Teşekkülleri, sermayesinin tamamı devlete ait ve iktisadi alanda ticari
esaslara göre faaliyette bulunmak amacıyla kurulan kamu iktisadi
teşebbüsleridir. Oysa Kamu İktisadi Kuruluşları tekel niteliği taşıyan mal
ve hizmetleri kamu yararı esasına dayanarak üretmek veya pazarlamak
amacıyla kurulan ve sermayesinin tamamı devlete ait olan müesseslerdir. Bu
müessese ve teşekküller özel kuruluş kanunları gereği özel hukuk
kurallarına tâbi oldukları için tacir sıfatını kazanırlar.
Devlet, il,
belediye gibi kamu tüzel kişileri, bir ticarî işletmeyi ister doğrudan
doğruya, ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir
tüzel kişi aracılığı ile işletsinler, tacir sayılamazlar (TTK. m. 18.2).
Kamu tüzel
kişileri açısından bu yasak kesindir. Bunlar hiçbir suretle tacir sıfatını
kazanmazlar. Fakat devlet, belediye, il özel idaresi gibi tüzel kişilerinin
kurdukları tüzel kişiler “kamu hukuku hükümlerine göre” yönetilmekte ve
işletilmekte iseler, yine tacir sıfatından söz edilemez. Ancak kendi
kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya
ticarî bir şekilde işletilmek üzere devlet, vilâyet ve belediye gibi kamu
tüzel kişilerinin kurdukları tüzel kişiler tacir sıfatını kazanırlar.
|
4. Donatma İştiraki; TTK m.951 de düzenlenen donatma iştirakinin tacirler
için uygulanacak
hükümlere tabi olduğu yine Kanunun 19. maddesinde düzenlenmiştir. Donatma
İştiraki; birden çok kişinin, müşterek mülkiyet halinde sahip oldukları bir
gemiyi aralarında yapmış oldukları sözleşme gereğince, hepsi nam ve hesabına
deniz ticaretinde kullanılmalarını düzenlemektedir. Gemide pay sahibi olanlar
donatan diye adlandırılmaktadır. İşte donatma iştirakinde tacir sıfatına tek
tek her bir donatan değil, donatma iştiraki sahiptir.
7. HAFTA
TACİR OLMANIN HUKUKİ SONUÇLARI
Tacirlerin
Kanun’dan doğan bir çok sorumlulukları aynı zamanda da sahip oldukları
hakları bulunmaktadır. Bu hak ve sorumlulukları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
İflasa Tabi Olma: Tacirler her türlü borçları için iflasa
tabidirler. Dolayısıyla bir gerçek kişi tacirin, sadece ticari nitelikteki
borçları için değil ticari işletmesini ilgilendirmeyen borçları için de
iflasının istenmesi mümkündür. Yine tacir sayılan ve tacir gibi sorumlu
olanların da iflasının istenmesi söz konusudur. Ticareti terk eden tacir, bu
durumu tescil ve ilanından itibaren bir yıl süreyle iflas yoluyla takip
edilebilir. Kolektif şirket ortaklarının her birinin ve komandit şirkette
komandite ortakların şirket borçlarından dolayı iflasla takibi mümkündür.
Bankacılık Kanunu 110. maddesi ile hukuka aykırı karar ve işlemlerde
bulunarak bankanın iflasına sebep olan banka yönetici ve denetçilerinin iflas
yoluyla takip edilebileceğini düzenlemiştir.
Ticaret Unvanı Seçme
ve Kullanma: Her
tacir, ticari işletmesinin faaliyeti ve büyüklüğüne uygun bir ticaret unvanı
seçmek ve işletmesiyle ilgili evrakları bu unvan altında imzalamak
zorundadır. Seçtiği ticaret unvanını işletmenin açıldığı günden itibaren on
beş gün içerisinde işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil
ve ilan ettirmekle yükümlüdür (TTK. m.42).
Ticaret ve Sanayi Odalarına Kaydolma: Ticaret siciline kayıtlı tacir ve sanayici
sıfatını haiz tüm gerçek ve tüzel kişiler; bunların şubeleri ve fabrikaları,
bulundukları yerin mensup olacakları odalarına veya ajanlıklarına kaydolmaya
mecburdurlar.
Ticaret Siciline
Kaydolma: Her tacir ticari işletmesini ve seçtiği
ticaret unvanını işletmenin açıldığı günden itibaren on beş gün içerisinde
işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirmekle
yükümlüdür (TTK. m.42).
Ticari İş Karinesine
Tabi Olma: Tacirlerin
borçlarının ticari olması asıldır. (TTK. m.21). Tüzel kişi tacirler için
mutlak olan bu tanım, gerçek kişi tacirler için karine olduğundan aksinin
ispatı mümkündür.
Ticari Örf ve Âdete
Tabi Olma: Ticari örf
ve âdete uygun davranışlar tacirler bakımından mutlak olarak uygulanır. Fakat
tacir olmayanlar için ancak ticari örf ve âdeti bilmeleri ya da bilmelerinin
gerekmesi durumunda uygulanır.
Ticari Defterleri
Tutma: Tacirler
ticari defter tutmak zorundadır. Bu ticari defterler Türkçe tutulmalıdır.
Tacirler hem ticari defterlerini hem de ticari işletme ve işlemleriyle ilgili
belgeleri beş yıl süreyle saklamak zorundadırlar.
Ücret ve Faiz İsteme: Ticari işletmenin amacı gelir sağlamadır
dolayısıyla, bu işletme aracılığı ile yürütülen iş ve hizmetler de ücret
karşılığında yapılır. Ayrıca tacir,
ticari işletmesi ile ilgili olarak verdiği avanslar ve yaptığı masraflar
için de ödeme tarihinden başlayarak faize hak kazanır. Tacirin yaptığı iş gördüğü hizmet
karşılığında ücret ve faiz istemesi için bunların sözleşmede kararlaştırılmış
olması şartı da aranmaz.
Ücret ve Cezai Şartın
İndirilmesini İsteyememe: tacir, ticari faaliyetlerinde basiretli davranmak ve buna bağlı olarak
üstleneceği yükümlülüklerin kapsam ve sonuçlarını tartarak hukuki ilişkiye
girmek zorundadır. Bunun sonucu olarak ta önceden girmiş olduğu ticari veya
hukuki bir ilişki nedeniyle, ücretin veya cezai şartın fahiş olduğu
iddiasıyla indirilmesini isteyemez.
Fatura Verme: Ticari işletmesi gereği bir mal satın alan, imal
eden veya bir iş gören ya da menfaat sağlayan tacir, fatura düzenlemek ve
vermek zorundadır.
Fatura ve Teyit
Mektubuna 8 Gün İçinde İtiraz Etme: Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren
sekiz gün içinde faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa, fatura
içeriğini kabul etmiş sayılır.
Teyit Mektubu; sözlü olarak veya telefon, telgrafla yapılan sözleşmenin
yazıya dökülmüş şeklidir. Teyit mektubunu alan taraf 8 gün içinde yazılı
olarak itiraz etmezse teyit mektubunun içeriğini kabul etmiş sayılır ve
sözleşme mektuptaki şartlarla kurulur.
İhtar ve İhbarları
Belli Şekillerde Yapma: Tacirler arasında diğer tarafı temerrüde düşürmek veya sözleşmeyi
fesih ya da sözleşmeden dönmek amacıyla yapılacak ihbar ve ihtarların geçerli
olabilmesi için bunların noter aracılığı ile veya iadeli taahhütlü mektupla
ya da telgrafla yapılması zorunludur. Aksi takdirde bu ihtar ve ihbarlar
geçersizdir.
Hapis Hakkına Sahip
Olma: Hapis
hakkı, kanunda öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde alacaklıya,
zilyetliği altında bulunan borçluya ait menkul mallar ile kıymetli evrakı
iade etmeyerek, bunların alacağının teminatı olarak alıkoyma ve paraya
çevirme yetkisini veren bir ayni haktır.
Satış ve Trampalarda
Özel Hükümlere Tabi Olma: Tacirler arasında yapılan ticari satış ve trampalar, esas itibariyle
BK hükümlerine tabidir. Ancak tacirler için özel bazı hükümler de
uygulanacaktır.
Basiretli İş Adamı
Gibi Davranma: Her tacir, tüm ticari
faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek sağduyu sahibi ve
ileriyi düşünmek ve işlemlerini ona göre düzenlemek zorundadır. Örneğin, ithalat ve ihracat yasağını takip
etmek, piyasa araştırması yapmak zorundadır.
TACİR
SIFATININ KAYBEDİLMESİ
Nasıl ki ticarete başlama bir
takım şartlara tabi ise, sona erdirme de doğal olarak bazı şartlara tabidir.
Bu şartların yerine getirilmesi bir zorunluluktur ve amacı kamu düzenini ve
üçüncü kişilerin haklarını korumaktır.
Gerçek
kişilerin tacir sıfatı, ticaretin terk edilmesi ile sona erer. Bu anlamda
ticaretin terk edilmesi, ticari işletmenin kapatılması ya da ticari
işletmenin o kişi adına işletilmesine son verilmesi anlamına gelir. Ticaret siciline kayıtlı bir tacirin
ticareti terk ettiğini, yani tacir sıfatının son bulduğunu, ticaret
siciline bildirerek, kaydın terkinini (kaydın üzerinin kırmızı kalemle
çizilmesi) de istemesi gerekir. Aksi takdirde gerçek kişi tacirin tacir
sıfatının sona ermiş olduğu, iyi niyetli kişilere karşı ileri sürülemez.
İcra İflas
Kanunu uyarınca ticareti terk eden tacir, durumu kayıtlı bulunduğu ticaret
siciline bildirmeye ve mal beyanında bulunmaya mecburdur. Bu bildirimi alan
sicil memuru durumu, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ve alacaklıların
bulunduğu yerde ilan eder. Bu ilan tarihinden itibaren bir yıl içinde
ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir. Bu
durum, ticaret şirketleri hakkında uygulanamaz. Tasfiyenin tamamlanarak,
şirketin ticaret sicilinden terkininden sonra tüzel kişilik ortadan kalkmış
olur. Bu aşamadan sonra ortada hukuken bir varlık kalmamış olacağından,
iflas yolu ile takip yapmak da mümkün olmayacaktır.
Tüzel kişilerin tacir sıfatı ise, kural olarak tüzel kişiliğin sona
ermesiyle gerçekleşir. Ancak, son bulma nedeninin gerçekleşmesi,
tüzelkişiliğe derhal sona erdirmez. Tüzel kişilik, son bulma nedeninin
gerçekleşmesinden sonra başlayan tasfiye işlemlerinin tamamlanarak, tüzel
kişi tacire ait kaydın ticaret sicilinden terkini (silinmesi) ile son bulur.
Tasfiye süresince tüzel kişilik tasfiye amacı ile sınırlı olarak devam
eder.
8.
HAFTA
TİCARET
SİCİLİ
Ticaret
sicili ticari faaliyetlerle ilgili üçüncü kişilerin bilmesi zorunluluğu
bulunan veya bilinmesinde yarar bulunan iş ve işlemlerin kayıt altına
alındığı, devlet tarafından tutulan resmi bir sicildir. Ticaret sicili
memuru ve yardımcıları ile diğer personeli, görevleri ile ilgili suçlardan
dolayı Devlet memuru gibi cezalandırılır ve bunlara karşı işlenmiş suçlar
Devlet memurlarına karşı işlenmiş sayılır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
ticaret sicili memurluklarının faaliyetlerini her zaman denetlemeye ve
gerekli tedbirleri almaya yetkilidir. Ticaret sicili memurlukları, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı tarafından alınan tedbir ve talimatlara uymakla yükümlüdür.
Ticaret ve
Sanayi Odası veya Ticaret Odası bulunan yerlerde bir ticaret sicili
memurluğu kurulur. Oda olmayan veya yeterli teşkilatı bulunmayan odaların
olduğu sicil işleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca tespit edilecek o il
dâhilinde yeterli teşkilata sahip odalardan birinin ticaret sicili
memurluğu tarafından yürütülür (TTK.m.26/1).
Ticaret
sicilinin yönetimi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak
ilgili oda meclisi tarafından atanan bir sicil memuruna aittir. Sicil
memurluğunun iş hacmine göre, yeteri
kadar da yardımcı görevlendirilir.
Ticaret
sicili kamuya açık bir sicildir. Bunun anlamı ilgili herkesin ticaret
sicilinin içeriğini ve buna kaynaklık eden belgeleri görme inceleme ve
bunların onaylı birer suretlerini isteme hakkının bulunmasıdır.
Sicil
işlemleri tescil, tadil ve terkin
olmak üzere üçe ayrılır. Tescil bir olgunun ilk kez ticaret siciline
işlenmesi, tadil sicildeki mevcut
kayıtların değiştirilmesi ve düzeltilmesi terkin ise tescili yapılmış bir
kaydın silinmesi işlemidir.
TTK. tescil
ve ilana tabi hususları genel bir düzenlemeye tabi tutmamış hangi
hususların ticaret siciline tescil edileceğini her konuda ayrı ayrı
kanunlarda ve Ticaret Sicili Tüzüğü’nde göstermiştir.
Tescil iki
şekilde yapılır. Birincisi talep üzerine yapılan tescildir. Tescil talebi, ilgililer veya
temsilcileri yahut hukuki halefleri tarafından yetkili sicil memurluğuna
dilekçe ile yapılır. Kanunda aksine hüküm olmadıkça, tescili talep süresi
on beş gündür. Bu süre, tescile tabi hususun meydana geldiği, tamamlanması
bir senet veya belgenin düzenlenmesine bağlı olan hususlarda bu senet veya
belgenin düzenlendiği tarihten itibaren başlar. Ticaret sicili memurluğunun
yetki çevresi dışında oturanlar için bu süre bir aydır.
İkinci
tescil işlemi kanunlarda açık bir hüküm bulunduğu takdirde ilgili makamın
bildirmesi üzerine veya re’sen de yapılan tescildir. Re’sen tescilin tipik
örneği sicil memurunun üç ay içerisinde kalıcı tescile dönüştürülmeyen
tescili terkin etmesidir. Sicil memuru tescil için aranılan kanuni
şartların bulunup bulunmadığını araştırmak zorundadır. Tüzel kişilerin
tescilinde, özellikle ortaklık sözleşmesinin emredici hükümlere aykırı olup
olmadığı ve kanunun zorunlu kıldığı esasları içerip içermediği
araştırılmalıdır. Tescil edilecek hususların ayrıca gerçeğe uygun olması,
üçüncü kişilerde yanlış bir fikir yaratacak nitelikte bulunmaması ve kamu
düzenine aykırı olmaması gerekir. Sonuçlandırılması bir mahkeme hükmüne
bağlı olan veya sicil memuru tarafından kesin olarak tescilinde tereddüt
edilen hususlar, ilgililerin talebi üzerine geçici olarak tescil edilir.
Geçici tescil yapılması durumunda ilgililerin üç ay içinde mahkemeye
başvurduklarını veya anlaştıklarını ispat etmedikleri takdirde geçici kayıt
re’sen silinir.
Yine 5362
Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu m.68/4 hükmü bu
konuda bir düzenleme getirmektedir. Düzenlemeye göre esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki
yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hâsılatı,
esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanlar kendileri istemedikçe ticaret
siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki
odalara kayda zorlanamazlar. Ancak, yıllık alış veya satış tutarları ya da
gayri safi iş hâsılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını
aşanların kayıtları, sicil marifetiyle ticaret siciline aktarılır.
Sicil
memuru tescil için gerekeli kanuni şartların varlığını araştırmakla
yükümlüdür. Tescil talebi üzerine sicil memuru üç şekilde davranabilir.
Tescil talebini kabul edip tescili yapar, tescil talebini reddeder veya
geçici tescil yapar. Sicil memurunun, ilgililerin tescil,
tadil veya terkin talepleri üzerine verilen kararlara karşı bu kararın
tebliğinden itibaren sekiz gün içinde sicilin bulunduğu yerdeki ticari davalara
bakmakla görevli Asliye Hukuk Mahkemesine dilekçe ile itiraz edilebilir.
Mahkemenin kararı kesin değildir. İlgililer kararın tebliğinden itibaren on
beş gün içinde kararı temyiz edebilirler.
Tescilin iki
türlü niteliği vardır. Bunlardan birincisi olan açıklayıcı tescilde hukuki durum tescilden önce zaten geçerli
olarak kurulmuştur. Yapılan tescil mevcut bir hukuki durumun varlığını
ispata ve üçüncü kişilere duyurmaya hizmet eder. Tacirin ticari işletmesini
sicile tescil ettirmesi gibi. Eğer hukuki işlem tescilden önce mevcut
olmayıp varlık ve geçerliliğini tescil ile elde ediyorsa tescilin bu ikinci
niteliğine de kurucu tescil adı
verilir. Örneğin tüzel kişi tacirin tacir sıfatını ve tüzel kişiliğini
tescille kazanması.
Tescil ve
ilanı gereken bir husus yalnızca tescil edilmişse, o sicil çevresinde eğer
Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan da edilmişse tüm Türkiye’de etkili
olur.
Ticaret sicilinin iki türlü de etkisi söz
konusudur. Bunlardan birincisi tescilin olumlu etkisidir. Ticaret sicili
aleni bir sicil olduğu için tescil ve ilanı gerekli olan bir husus tescil
ve ilan edildiği takdirde üçüncü kişiler bu hususu bilmediklerini ileri
süremezler. Tescilin ikinci etkisi
ise olumsuz etkisidir. Tescili gerekli olan bir husus tescil edilmemişse
kural olarak üçüncü kişilerin bu hususu bilmedikleri varsayılır ve bu husus
onlara karşı ileri sürülemez.
TTK. 40.
madde ile sicile tescili gerektiği halde tescil yaptırmayanlar ve kayıt
için kötü niyetle gerçeğe aykırı beyanda bulunanlar için cezai yaptırımlar (para
cezası, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası) öngörülmüştür. Ayrıca,
gerçeğe aykırı tescil dolayısıyla zarar görenler tazminat talep
edebilirler. Yine sicildeki kayıtların gerçeğe uygun olmaması, üçüncü
kişilerde yanlış bir fikir yaratacak nitelikte bulunması veya kamu düzenine
aykırı olması halinde, bu durumu öğrendikleri halde düzeltilmesini
istemeyenler bu kusurları yüzünden üçüncü kişilerin uğradıkları zararları
tazmin ile yükümlüdürler.
9
HAFTA
TİCARET ÜNVANI VE DİĞER TİCARİ ADLAR
Ticaret unvanı
TTK’nun 41 ile 54. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ticaret unvanı, her tacirin, ticari
işletmesine ilişkin iş ve işlemlerinde kullandığı addır (TTK m. 41/f.1).
Ticaret unvanı işletme sahibinin kim olduğunu göstermeye yarayan, taciri
diğer tacirlerden ayırmaya hizmet eden isimdir.
Ticaret
unvanı sahibinin seçip kullandığı unvanı tescil ve ilan etme hakkı vardır.
Bu noktada TTK. gerçek ve tüzel kişi tacirler için farklı düzenlemelere yer
vermiştir. Gerçek kişi tacirin ticaret unvanını ticaret siciline tescil
ettirmesi yeterli iken, tüzel kişi tacirin ticaret unvanının tescilden
başka ayrıca Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde (TTSG) ilanını şart
koşmuştur. Bunun pratikteki önemi tescili edilip ilan edilmeyen ticaret
unvanının sadece sicil çevresinde hukuki korumadan yararlanması mümkün iken
tescille birlikte TTSG’de ilan da edilen unvanın tüm Türkiye’de hukuki
korumadan yararlanmasıdır.
Bu hükme
1618 Sayılı Seyahat Acenteleri ve Seyahat Acenteleri Birliği Kanunuyla
istisna getirilmiştir. Söz konusu Kanunun 5. maddesine göre, gerçek kişi
bir seyahat acentesinin sadece tescil edilmiş ama ilan edilmemiş ticaret
unvanı tüm Türkiye’de hukuki korumadan yararlanacaktır.
Gerçek
Kişi Tacirin Ticaret Unvanı
Gerçek kişi
tacirlerde ticaret unvanı, çekirdek ve ek olmak üzere iki unsurdan oluşur.
Çekirdektir asli unsurdur, zorunlu ve isteğe bağlı ekler kullanılır.
Ticaret unvanının çekirdek kısmı, kişinin ad ve soyadından oluşur. Zorunlu
ekler tacirin faaliyet alanını ifade eder. Örneğin, Çağrı Uzun Tuhafiye
Mağazası gibi. Yine adi ortaklıkta da ortaklardan birinin ad ve soyadının
ticaret unvanında bulunması zorunludur. Örneğin, Kutluhan Coşkun ve
Ortakları Tuhafiye Mağazası gibi.
Tüzel
Kişi Tacirlerde Ticaret Unvanı
1. Ticaret
Ortaklıklarında Ticaret Unvanı
a) Kolektif
Ortaklık: Ortaklardan en az birisinin ad ve soyadı + şirket türünü gösteren
ibare çekirdeği oluşturur. Zorunlu veya ihtiyari ekte getirilebilir.
Örneğin, Fatma Demir İnşaatçılık Kolektif Şirketi.
b) Komandit
Ortaklık: Komandite (sınırsız) “ortaklardan en az birisinin adı ve soyadı +
şirket türü çekirdeği oluşturur. Ek
durumları kolektif ortaklık ile aynıdır. Örneğin, Feyza Yüksel Kerestecilik
Adi Komandit Şirketi.
c) Anonim
Ortaklık: Konu ortaklık olduğundan şirketin konusu + şirket türü çekirdeği
oluşturur. Zorunlu ek ise şirketin faaliyet alanıdır. Örneğin, Özerler Gıda Maddeleri Üretim ve
Pazarlama A.Ş.
d) Limitet Ortaklık: Anonim şirketin unvan biçimi ile aynıdır. Örneğin,
Özerler Gıda Maddeleri Üretim ve Pazarlama Limitet Şirketi,.
2) Dernekler ve Vakıflarda Ticaret Unvanı:
Ticaret unvanı dernek ya da vakfın adının aynıdır. Zorunlu ve ihtiyari ek
alamazlar. Örneğin, Sakarya Üniversitesi Vakfı Özel Eğitim Kurumları.
3) Donatma
İştiraklerinde Ticaret Unvan:
Müşterek
donatanlardan en az birisinin ad ve soyadı ile donatma iştiraki ibaresi.
Örneğin Ayhan Işık Donatma İştiraki. Ya da geminin adı ile donatma iştiraki
ibaresinden oluşur. Örneğin Piri Reis Donatma İştiraki.
4) Kooperatiflerde Ticaret Unvanı:
Kooperatifin konusu ve kooperatif ibaresinin bulunması zorunludur. Örneğin,
Özlem Yapı Kooperatifi gibi.
ZORUNLU
VE İHTİYARİ EK SEÇMEDE YASAL SINIR
TTK.
madde 48’e göre tacirin kişiliği ve işletmenin genişlik ve önemi yahut mali
durumu hakkında üçüncü kişilerde yanlış bir kanaatin meydana gelmesine neden
olacak şekilde veya gerçeğe yahut kamu düzenine aykırı olmamak şartıyla her
ticaret unvanına işletmenin mahiyetini gösteren veya unvanda zikredilen
kimselerin kimliklerini belirten yahut hayali adlardan ibaret olan ilaveler
yapılabilir.
Tek başına ticaret yapan gerçek kişiler
ticaret unvanlarına bir şirketin mevcut olduğu zannını uyandıracak ekler
yapamazlar.
Türk, Türkiye, Cumhuriyet ve Milli
kelimeleri bir ticaret unvanına ancak Bakanlar Kurulu'nun
izniyle konulabilir. Her şube, kendi merkezinin
ticaret unvanını şube olduğunu belirterek kullanmak zorundadır.
TİCARET
UNVANININ KORUNMASINDAN DOĞAN SORUMLULUK
Usulüne uygun olarak tescil ve ilan
edilmiş olan ticaret unvanı sadece sahibi tarafından kullanılabilir. Tescil
edilmiş ticaret unvanları TK.54’e göre özel olarak korunur. Ticaret unvanı
kanuna aykırı şekilde bir başkası tarafından kullanılan tacir, bu
kullanmanın önlenmesini dava edebilir. Haksız olarak kullanılan unvan
tescil de edilmişse, tescilin sildirilmesini ya da ayırt edici bir ek alınmasını
ileri sürebilir. Ticaret unvanının haksız olarak kullanılması ile zarara
uğrayan tacir, kusurlu kişiden tazminat isteyebilir. Mahkeme ayrıca, davayı
kazanan tarafın talebi üzerine, masrafları aleyhine hüküm verilen kimseye
ait olmak üzere hükmün gazete ile de yayınlanmasına karar verebilir (TTK.
m.54).
Ticaret
unvanının korunmasından hukuki sorumluluğun yanında cezai sorumluluk ta
doğar. TTK. madde 53’e göre bütün mahkemeler ve
memurlar, ticaret ve sanayi odaları ve noterler vazifelerini yaparken bir
ticaret unvanının tescil edilmediğini veya kanunun hükümlerine aykırı
olarak tescil yahut istimal edildiğini öğrenirlerse keyfiyeti salahiyetli
ticaret sicil memuruna ve savcılığa bildirmeye mecburdurlar.
41 ila 48 ve 50. maddeler hükümlerine
aykırı hareket edenler ve 51. maddeye aykırı olarak ticaret unvanını
devredenlerle devralan ve kullanan kimseler, 40. maddenin birinci
fıkrasındaki cezalara mahkûm edilirler.
İŞLETME
ADI
İşletme adı,
işletmeyi tanıtmak ve benzer işletmelerden ayırt etmeye yarayan isimdir.
Örneğin, Prestij Sinemaları, Güllüoğlu Baklavaları gibi. Ticaret unvanını sadece tacirler
kullanabilirken işletme adını esnaf da kullanabilir.
İşletme
adını kullanmak zorunlu değildir. Fakat kullanılıyorsa ticaret siciline tescil ettirilmesi zorunludur. İşletme adının da
aldatıcı nitelikte ve kamu düzenine aykırı olmaması gerekir.
Ticaret
unvanı işletmeden ayrı olarak devredilemez fakat işletme adı işletme adı
devredilebilir. Fakat bunun için devir sözleşmesinde açık bir hükmün
bulunması gerekir. Çünkü aksi kararlaştırılmamışsa, işletmenin devri,
işletme adının devrini de kapsar.
10.
HAFTA
|
MARKA
Markaların tabi olacakları hukuki koruma tescil edilip
edilmediklerine göre farklılık göstermektedir. Tescil edilmiş olan markalar
556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmündeki Kararnameye tabi iken, tescil edilmemiş markalar TTK. md.56 ve
devamındaki haksız rekabete ilişkin hükümler çerçevesinde koruma
görecektir.
Markalar bir
işletmenin ürün veya hizmetlerini diğer işletmelerin ürün veya hizmetlerinden
ayırt etmeye yarayan her türlü işarettir.
556 sayılı 556
Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnameye göre ayırt
edicilik özelliği taşıyan, kişi adları dahil özellikle sözcükler, şekiller,
harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle
görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla
yayımlanabilen veya çoğaltılabilen her türlü işaret marka olarak tescil
edilebilir.
Markanın
mal veya hizmetin menşeini gösterme (kaynaklık etme), garanti ve kalite ve
reklam fonksiyonları vardır.
Marka
hakki bir fikri ve sınai haktır. Koruma süresi boyunca hakkı ihlal eden herkese
karşı ileri sürülebilen mutlak bir haktır. Doğduktan sonra başkalarına
devri mümkündür ve sözleşmelere konu olabilirler (örn. Lisans sözleşmesi).
MARKA TÜRLERİ
a)
Ticaret markaları
b)
Hizmet markaları
c)
Garanti markaları
d)
Ortak Markalar
a) Ticaret Markaları
Bir
işletmenin imalatını veya ticaretini yaptığı malları, başka işletmelerin
mallarından ayırt etmeye yarayan işaretlerdir. Malların üzerinde veya
ambalajında kullanılan markalar ticaret markalarıdır.
b) Hizmet Markaları
Bir
işletmenin hizmetlerini diğer işletmelerin hizmetlerinden ayırt etmeye
yarayan işaretlerdir. Bankaların, hastanelerin, reklamcılık,
televizyon-radyo yayıncılarının, otellerin, restoranların ve eğlence
hizmeti veren firmaların markaları hizmet markaları kapsamında
korunmaktadır.
c)Garanti Markaları
Marka
sahibinin kontrolü altında, birçok işletme tarafından o işletmelerin ortak
özelliklerini, üretim usullerini, coğrafi menşelerini ve kalitesini garanti
etmeye yarayan işaretlerdir. Garanti Markalarına en iyi örnek; Uluslararası
Yün Birliği’ne ait "WOOLMARK" markası, Türk Standartları
Enstitüsü tarafından, firmalara verilen standartlara uygunluk belgesiyle
kullanılan TSE markası, ISO 9000, CE işareti, Zürih Üniversitesi tarafından
diş çürümesine yol açmayan çikletler üzerinde kullanılan özel tasarımlı diş
resmi de garanti markalarına örnek gösterilebilir.
d)Ortak Markalar
Üretim,
ticaret veya hizmet işletmelerinden oluşan, bir grubun mal veya
hizmetlerini diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye
yarayan işaretlerdir. Örneğin TARİŞ markası gibi.
Seçilen
marka Türk Patent Enstitüsü tarafından tutulan marka siciline tescil
ettirilir. Tescil edilen marka ile ilgili bilgiler TPE’ce yayımlanan Resmi
Marka Gazetesinde ilan olunur. Marka tescil edilince, talep anından
itibaren 10 yıl süre ile korunur. Bu süre onar yıllık süreler için
yenilenebilir. Tescil marka sahibine kullanma ve korunma haklarını sağlar,
buna karşılık marka sahibi markasını aynen tescil edilmiş şekli ile
kullanma zorundadır.
Marka
üzerindeki hakkın sona ermesi, marka sicilindeki kaydın silinmesi ile olur.
Silinme nedenleri olarak feragat, mahkeme kararı ve resen terkin
öngörülmüştür.
LİSANS
SÖZLEŞMELERİ
Lisans
sözleşmeleri, fikri veya sınaî bir hakkın kullanılmasının bir ücret
karşılığında, belli bir süre için yazılı bir sözleşme ile üçüncü kişiye
bırakılmasıdır. Lisans sözleşmeleri basit ve inhisarı lisans sözleşmesi
olmak üzere ikiye ayrılır. Basit
lisans sözleşmesinde, lisans veren lisans konusu üzerindeki hakların
kullanılmasını lisans verene devrede ama lisans konusu üzerinde hem kendi
kullanım hakkını hem üçüncü kişilere devri hakkını saklı tutar. İnhisarı lisans sözleşmesinde ise
lisansa konu olan hakla ilgili üçüncü kişilere lisans vermemeyi ve aksi
sözleşmede kararlaştırılmadığı sürece kendisi de kullanmamayı taahhüt
etmektedir.
Uygulamada
lisans sözleşmesine konu olan fikri ve sınai hak çoğunlukla marka
olmaktadır. Garanti markası dışındaki tüm marka çeşitleri lisans
sözleşmesine konu olabilir.
Yazılı
yapılması gereken lisans sözleşmelerinin iyi niyetli üçüncü kişilere karşı
ileri sürülebilmesi için sicile tescili de gerekmektedir.
MENŞE
VE MAHREÇ İŞARETLERİ
Menşe ve mahreç işaretleri coğrafi işaretlerdendir. Coğrafi işaretler 555
Sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname hükümleri
çerçevesinde korunmaktadır.
Kanun
Hükmünde Kararname düzenlemesine göre coğrafi işaret belirgin bir niteliği,
ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan
bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretlerdir.
Örneğin Anzer balı, Şile bezi, Isparta gülü, Rize çayı, Erzurum cağ kebabı
gibi.
11. HAFTA
|
|
HAKSIZ REKABET
TTK:’nun
56 ila 65. maddeleri arasında düzenlenen haksız rekabet, iktisadi rekabetin iyi
niyet kurallarına aykırı olan aldatıcı davranış veya başkaca suretle her türlü
kötüye kullanılmasıdır (TTK.m.56). Bu tanıma göre üç unsurun bir arada
gerçekleşmesi gerekmektedir. Öncelikle ortada ekonomik bir rekabet olmalıdır.
Haksız rekabetin ikinci unsuru iyi niyet kurallarına aykırı davranışlardır.
Üçüncü unsur ise rekabet hakkının kötüye kullanılmış olmasıdır. İyi niyet
kurallarına aykırı olarak rekabet özgürlüğünün sınırlarının asılmış olması, hakkın
kötüye kullanıldığı anlamına gelir.
Türk
Ticaret Kanunu haksız rekabet fiilini oluşturan bazı özel halleri Kanunun
57. maddesinde örnekseme yoluyla
saymıştır.
Türk
Ticaret Kanununun 57.maddesinde sayılan başlıca haksız rekabet halleri şunlardır:
Kötüleme: Başkalarını
veya onların emtiasını, iş ürünlerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini
yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici beyanlarla kötülemek bir haksız
rekabet hali oluşturur. Örneğin, bir rakip işletme sahibinin ticari itibarını
sarsacak şekilde finansal krizde olduğunun söylenmesi.
Başkasının
ahlaki veya mali iktidarı hakkında gerçeğe aykırı bilgi verme: Örneğin,
bir kimse hakkında gerçeğe aykırı bir biçimde kötü bilgi vererek onun ortak
almasını engelleme.
Bir kişinin kendisi ile ilgili olarak yanlış
veya yanıltıcı bilgi vermesi: Bir kişinin kendi iş veya ürünlerini veya
üçüncü kişilerinkini aldatıcı bir şekilde överek rakiplerine karşı üstün duruma
getirmesi söz konusudur. Yanıltıcı ya da
yanlış beyanlarla aldatıcı reklâm yapılaması örnek olarak verilebilir.
Yanlış
unvanlar, mesleki adlar ve işaretler kullanma:
Örneğin, böyle bir belgeye sahip olmadığı halde ürünlerinde CE işaretini
kullanması.
Karışıklığa
(iltibasa) yol açma:
Başkasının emtiası, iş ürünleri, faaliyeti veya ticari işletmesi ile ilgili
benzerlik yaratarak karışıklık meydana getirme ve bu yolla başkasının müşteri
çevresinden haksız olarak yararlanma. Örneğin “Hacıoğlu” markasına benzer
şekilde aynı üründe aynı renklerde “Hocaoğlu” markasının kullanılması.
Başkasının
yardımcılarını görevlerini kötüye kullanmaya yöneltme.
Başkasının işçilerini veya diğer
yardımcılarını kandırmak suretiyle, o kişinin imalat ve ticaret sırlarını ele
geçirme.
Başkasının, iyi niyet kurallarına aykırı bir
biçimde ele geçirilen ticaret ve imalat sırlarından faydalanma ve onları
başkalarına yayma.
İyi
niyetli kişileri kandırabilecek şekilde gerçeğe aykırı iyi hal veya iktidar
belgeleri verme.
İş
hayatında geçerli olan teamüllere uymama:
Rakiplerin
de uymak zorunda oldukları kurallara aykırı davranma: Örneğin, ilgili meslek
kuruluşu tarafından belirlenen indirimli satış dönemleri dışında indirimli
satışlar yapmak.
Haksız
rekabetten hukuki ve cezai sorumluluk olmak üzere iki tür sorumluluk söz konusu
olmaktadır.
Haksız rekabet hallerinde açılabilecek davalar
şunlardır:
Tespit
davası: Bu davada haksız rekabetin varlığını saptamaya yönelik davadır.
Men
davası: Haksız rekabette bulunan kimsenin haksız rekabetinin durdurulması
talebini içeren davadır.
Eski
Hale İade Davası: Haksız rekabet sonucu doğan maddi durumun ortadan
kaldırılması, haksız rekabet yanlış ve yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bunların
düzeltilmesi talebiyle açılan davadır.
Maddi
tazminat davası: Haksız rekabetten kaynaklanan maddi zararın tazmini için
açılan davadır. Bu dava için davalının
kusurlu olması şartı aranır.
Manevi
tazminat davası: Bu davayı haksız rekabete maruz kalmış gerçek veya tüzel
kişiler açabilirler. Kusur şartı bu dava için de aranmaktadır.
Tespit,
men ve eski hale iade davalarını rakipler, müşteriler ve meslek odaları ve
birlikleri açabilirler (davacı olabilirler). Fakat bu kuruluşlar, tazminat
davası açamazlar. Çünkü tazminat talep hakkı sadece zarar gören kişilere ve
müşterilere tanınmıştır.
Kendisine
karşı haksız rekabet davası açılabilecek (davalı olabilecek) kişiler ise
şunlardır:
Haksız
rekabet fiilini işleyen kimseler. Haksız rekabet fiiline dolaylı veya doğrudan
katılan her kişi aleyhine bu davalar açılabilir, rakip olmaları gerekmez.
İstihdam
edenler. Haksız rekabet fiili, çalışanlar tarafından hizmet veya işlerini
gördükleri sırada işlenmiş olursa, haksız rekabet davaları istihdam eden
aleyhine de açılabilir (TTK.m.59).
Yazı
sahibi veya ilan verenler. Haksız rekabet fiili basın yolu ile işlenmişse
tespit, men ve eski hale iade davası öncelikle yazı sahibi veya ilan veren
aleyhine açılır. Ancak, yazı veya ilan yazı sahibinin yahut ilan verenin haberi
olmaksızın veyahut rızalarına aykırı olarak yayımlanmışsa; yazı sahibi veya
ilan verenin kim olduğunun açıklanmasından kaçınılırsa veya diğer nedenlerden
dolayı yazı sahibi veya ilan verenin ortaya çıkarılması veya aleyhlerine bir
Türk mahkemesinde dava açılması mümkün olmazsa, bu davalar yazı işleri müdürü;
eğer bir ilan söz konusu ise ilan servisi şefi, yazı işleri müdürü ve ilan şefi
gösterilmemiş veya yoksa yayımcı; bu da gösterilmemiş ise matbaacı aleyhine
açılabilir (TTK.m.60).
Haksız
rekabetin men’i veya eski hale iade davalarında haksız rekabeti gerçekleştiren aleyhine
verilmiş olan hüküm, haksız rekabete konu olan ürünü doğrudan doğruya veya
dolayısıyla bu kimseden elde etmiş olan kişiler hakkında da uygulanır. Ancak
bunun için ürünün kişisel ihtiyaç dışında bir nedenle elde bulunduruluyor
olması gerekir.
Haksız
rekabete ilişkin davalar, davacının haksız rekabeti oluşturan eylemi günden
itibaren bir yıl ve herhalde üç yıl geçmekle zaman aşımına uğrar. Yani üç yıl
içinde haksız rekabet fiili öğrenilmediyse bu tarihten sonra dava açılamaz.
Haksız
rekabet fiili aynı zamanda Türk Ceza Kanunu anlamında bir suç teşkil ediyorsa
ceza davası da açılabilir. Fiilin ceza zamanaşımı süresi üç yıldan daha fazla
ise uzun olan zamanaşımı süresi uygulanır.
12. HAFTA
TİCARİ DEFTERLER
TTK.’nun
66 ile 86. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Tacir olmanın sonuçlarından bir
tanesi de ticari defterleri tutma ve saklama yükümlülüğüdür. Ticari defterler
aynı zamanda Vergi Hukukunun da kapsamına girmektedir. Vergi Hukuku açısından,
vergiye esas olacak matrahın doğru bir şekilde saptanmasında ticari defterler
önemli bir rol oynamaktadırlar. Bu nedenle Vergi Usul Kanunumuz, tacirlerin
tutmakla yükümlü olduğu defterleri vergi hukuku yönünden ayrıntılı bir şekilde
düzenlemiş bulunmaktadır. Tacirin defterlerini bizzat kendisinin tutma
yükümlülüğü yoktur, yardımcısına da tutturabilir (TTK.m.67). Fakat ticari defterlerin
hiç tutulmamasından veya gereği gibi tutulmamasından doğan sorumluluk tacire
aittir.
Tacirin
defter tutma yükümlülüğü tacir sıfatının kazanıldığı anda başlar, bu sıfatın
sona erdiği anda da ortadan kalkar. Tacir
sıfatı sona erdikten sonra tacir ticari defterlerini on yıl süreyle saklamak
zorundadır.
Bütün tacirler defter tutmakla yükümlü olmakla
beraber, tacirin gerçek veya tüzel kişi olması, işletmenin nitelik ve niceliği
açısından farklı düzenlemeler getirmiştir.
GERÇEK KİŞİ TACİRLERİN TUTMAKLA
YÜKÜMLÜ OLDUĞU DEFTERLER
Kanunumuz,
gerçek kişi tacirlerin tutmakla yükümlü oldukları defterleri tutulması zorunlu
defterler ve isteğe bağlı (ihtiyari) defterler olmak üzere ikiye ayırmıştır. Tutulması
zorunlu olan defterleri de ismen sayarak bunları belirli zorunlu defterler
(Onamaya Tabi) ve belirsiz zorunlu
defterler (Beyana Tabi) olarak iki gruba
ayırmıştır. Ayrıca tellalın tuttuğu tellal günlük defteri gibi özel hükümlere
göre tutulması zorunlu defterlerde vardır.
TTK.m.66/1'in
üçüncü bendi, gerçek kişi tacirlere kanunda ismen sayılmış defterlerin
tutulması yönünden bir seçim hakkı tanımıştır. gerçek kişi tacirler, ya defteri
kebir (büyük defter), yevmiye defteri (günlük defter) ve envanter ve bilanço
defteri tutarlar veya sadece basit işletme defteri tutabilirler. Kanunda ismen
sayılan bu defterlerin (defteri kebir, yevmiye ve envanter ve bilanço defteri)
kanuna göre, usulüne uygun tutulmuş sayılması için tümünün noterce veya ticaret
sicili memurunca açılış ve defteri kebir dışında kapanış onaması yapılması
gerektiğinden, bunlara onamaya tabi defterler de denir.
Defterlerin
onanması TTK. m. 69/1 ile düzenlenmiştir. Değişik maddeye göre “Şirket kuruluş
aşamasında 66. maddenin 1. fıkrasında yazılı defterler kullanılmaya başlamadan
önce ticari işletmenin bulunduğu yerin ticaret sicili memurluğuna veya notere
ibraz edilir. Bu defterler, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunun defterlerin tasdikine
ilişkin hükümlerinde yer alan bilgileri içerecek şekilde tasdik ve imza olunur.
Sicil memuru veya noter defterlerin kaç sayfadan ibaret bulunduğunu ilk ve son
sayfaya yazarak resmi mühür ve imzasıyla tasdik eder. Noterlerce tasdik edilen
defterlerin mahiyet ve adetleri ve bunların kime ait olduğu en geç 7 gün içinde
ilgili ticaret sicili memurluğuna bildirilir. Şirketin müteakip yıl defterleri
ile kullanılması zorunlu diğer defterler 213 sayılı Vergi Usul Kanununun
defterlerin tasdikine ilişkin hükümlerine göre tasdik olunur.”
BELİRLİ ZORUNLU (ONAMAYA TABİ) DEFTERLER
Yevmiye
Defteri (Günlük Defter )
Günlük
deftere kaydı gereken işlemlerin, belgelerden çıkarılarak en az bilgi ve tarih
sırası ile ve madde halinde düzenli bir şekilde geçirildiği defterdir. Çift
kayıt usulüne göre tutulur. Kaydı
gereken işlemler oluştuklarından itibaren en geç 10 günlük süre içinde yevmiye
defterine geçirilmelidir (TTK.m.70). Tellalın aracılık ettiği işlemleri kaydedeceği
tellal günlük defterine kayıtlar günü gününe geçirilmelidir.
Defteri
Kebir (Büyük Defter)
Defteri
kebir, yevmiye defterine geçirilmiş olan işlemlerin buradan alarak usulüne göre
ve en az bilgi ile hesaplara dağıtıldığı defterdir. Büyük defterin kapanış
onaması yoktur. Deftere geçirilmesi gereken kayıtlar için de bir süre
öngörülmemiştir. Dönem sonunda kayıtların geçirilmiş olması yeterlidir
(TTK.m.71). Defteri kebirdeki kayıtların
en az aşağıdaki bilgileri içermesi gerekir.
1.
Tarih
2.
Yevmiye defteri madde numarası
3.
Meblağ
4.
Toplu hesaplarda yardımcı nihai hesapların isimleri
Envanter
ve Bilânço Defteri
Envanter
defterine işletmenin açılış günündeki ve bundan sonraki her iş yılı sonunda
çıkarılan envanter ve bilançoları kayıt olunur. Envanter ve bilânçoların
açıklık ve doğruluk esaslarına göre düzenlenmesi gerekir.
BELİRLİ ZORUNLU (BEYANA TABİ)
DEFTERLER
Her
tacir, işletmesinin nitelik ve niceliğinin gerektirdiği diğer tüm defterleri
tutmakla da yükümlüdür. Her işletme
açısından farklılık arz edeceği için bu defterler kanunda ismen
sayılmamıştır. Bu defterlerin noter
tarafından onanması gerekmez, her yılbaşında ticaret siciline beyan edilmesi
yeterlidir. Bu nedenle bu defterler beyana tabi defterler adını alırlar. Senet defteri, stok defteri gibi
defterler beyana tabi defterlere
örnektir.
ÖZEL HÜKÜMLERE GÖRE TUTULMASI
ZORUNLU DEFTERLER
Gerek
Ticaret Kanunu, gerekse diğer kanunlar, işletmenin niteliğine ve uğraştığı
konuya göre, bazı özel defterlerin tutulmasını emretmiş olabilir. Bu takdirde
tacir bu defterleri de tutmakla yükümlüdür. Tellal olan tacirin tutmakla
yükümlü olduğu tellal günlük defteri özel hükümlere göre tutulması gereken
defterlerin örneğidir.
İSTEĞE BAĞLI (İHTİYARİ) DEFTERLER
Tacir,
isterse, tutmakla yükümlü olduğu defterlerden başka, işletmesinin nitelik ve
öneminin gerektirmediği defterleri kendi isteği ile tutabilir. Alacak defteri
ve borç defteri isteğe bağlı defterlere örnek olarak gösterilebilir İsteğe
bağlı defterlerin lehine delil olmasını istiyorsa, bunları da ticaret siciline
beyan etmelidir. Ancak, isteğe bağlı defterlerin tutulmaması veya beyan
edilmemesi diğer defterler usulüne uygun tutulmuş olmak kaydıyla ticari
defterlerin delil olma gücü üzerinde etki yapmaz. Ayrıca isteğe bağlı
defterlerin delil niteliğini kazanması, tutulması zorunlu olan defterlerin
tümünün tutulmuş olmasına bağlıdır.
TÜZEL KİŞİ TACİRLERİN DEFTER TUTMA
ZORUNLUĞU
Tüzel
kişi tacirler mutlaka yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter ve bilanço
defterini tutmak zorundadırlar. Tüzel kişi tacirler bu defterlerin yanında
ayrıca karar defteri ve pay defteri de tutmak zorundadırlar. Beyana tabi
defterler, özel hükümlere göre tutulması gerekli defterler ve saklanması
gerekli evraklar açısından gerçek ve tüzel kişi tacirler arasında fark yoktur.
Karar
Defteri
Tüzel
kişi tacirlerde ortaklık organlarının yönetim haklarını kullanırken aldıkları
kararların geçirildiği defterdir.
Pay
Defteri
Tüzel
kişi tacirlerde ortaklık paylarını gösteren defterdir.
TİCARİ DEFTERLERİN VE TİCARİ
BELGELERİN SAKLANMASI YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Tacirler,
tuttukları ticari defterlerini son kayıt tarihinden 10 yıl saklamakla
yükümlüdür. Tacir ticareti terk etse dahi bu yükümlülüğü devam eder, tacir ölürse bu yükümlülük mirasçılarına
geçer. Tacirin saklamakla yükümlü olduğu defter ve belgeler su baskını, yangın,
yer sarsıntısı gibi doğal bir afet
sonucu 10 yıllık saklama süresi içinde zayi olursa, tacir durumu
öğrendiği andan itibaren 15 gün içinde işletmesinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesinden kendisine bir
zayi belgesi verilmesini isteyebilir. Defterleri zayi olan ama zayi belgesi almamış olan tacir, defterlerinin
ibrazı istendiği hallerde defterlerini ibrazdan kaçınmış sayılır.
TTK.
m.66/2'de tacirlere öngörülen belgelerin düzgün bir şekilde saklanması yükümünü
getirmiştir. Tacirler, ticari işletmeleri ile ilgili belgeleri ve yazışmaları
saklamak zorundadırlar. Ticari işletme ile ilgili belgeler; tacirlerin ticari
işletmeleri ile ilgili işler dolayısıyla aldıkları her türlü yazı, telgraf,
fatura, senet gibi belge ve kâğıtlarla mahkeme ilamları, mektup gibi
belgelerdir.
TİCARİ DEFTERLERİN DELİL GÜCÜ
Ticari
defterlerin kanıt olması bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Bu koşullardan birisi anlaşmazlığın
niteliğidir. Tacirler arasında ve her iki taraf için de ticari iş niteliğindeki
anlaşmazlıklarda usulüne uygun olarak tutulan ticari defterler tacirin lehinde
delil olabileceği gibi usulüne uygun olarak tutulmayan defterler ise tacirin
aleyhinde delil olacaktır. Eğer anlaşmazlığın taraflarından birisi tacir değil
veya anlaşmazlık bir taraf için ticari iş niteliğinde değilse, ticari defterler
bu uyuşmazlıkta Ticaret Kanunu anlamında delil olmazlar.
Ticari
Defterlerin Sahibinin Lehine Delil Olması
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması
için üç koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlar, anlaşmazlığın
tacirler arası bir anlaşmazlık olması, her iki taraf için de ticari iş
niteliğinde olması ve ayrıca sahibi lehine delil olacak defterlerin usulüne
uygun tutulmuş olmasıdır. Beyana tabi ve isteğe bağlı defterler, ancak onamaya
tabi defterlerle birlikte delil gücüne sahiptirler. Defterlerin usulüne uygun tutulmuş olması,
tacirin onamaya ve beyana tabi defterler ile işletmenin nitelik ve öneminin
gerektirdiği tüm defterleri tutması; süresinde açılış ve kapanış onamalarını
yapması; defterlere kayıtları kanunda öngörülen sürede ve istenilen en az bilgi
ile geçirmesi; tüm defterlerdeki kayıtların birbirini doğrulaması demektir.
Tacirin, iddia ve savunmalarını delili olarak ticari defterlerine dayanması
kendisine tanınmış bir haktır yoksa tacirin böyle bir zorunluluğu yoktur.
Ticari
Defterlerin Sahibinin Aleyhine Kanıt Olması
Ticari
defterler usulüne uygun tutulsun tutulmasın sahipleri aleyhine delil oluştururlar.
Usulüne uygun tutulmuş defterlerdeki kayıtlar tacirin lehine delil olurken
aleyhteki kayıtlar da aleyhine delil olarak kabul edilir. Defterler usulüne
uygun tutulmamışsa, sadece aleyhteki kayıtlar dikkate alınır, lehteki kayıtlar
dikkate alınmaz. Ticari defterlerin sahibi aleyhine kanıt olarak kullanılması
herhangi bir şarta bağlı değildir.
TİCARİ DEFTERLERİN TESLİM VE İBRAZI
Ticari
defterler, tacirin ticari sırlarını da içermektedir. Bu nedenle anlaşmazlık
ticari nitelikte bile olsa, bu defterler her zaman incelenemez. Ancak tacir
isterse defterlerini mahkemeye getirebilir, kural olarak böyle bir yükümlülüğü
yoktur. Ticari defterlerin teslim ve
ibrazı birbirinden farklı olduğu için bu iki kavramı ayrı ayrı ele almak
gerekmektedir. Teslim, ticari defterlerin
ve ilgili belgelerin tamamının incelenme amacıyla mahkemeye verilmesi demektir.
Kanunda miras, iflas ve ortaklıktan doğan uyuşmazlıklarda defterlerin teslimi
zorunlu tutulmuş, bunlar dışındakiler tacirin isteğine bırakılmıştır. İbraz ise, ticari defterlerin delil
gücüne sahip olduğu diğer anlaşmazlıklarda defterlerin tamamının değil sadece
anlaşmazlık konusu kayıtların sureti çıkarılarak veya sadece ilgili sayfaların
üzerinde incelemeler yapılmak üzere mahkemeye sunulmasıdır. Taraf, isterse
defterlerini ibraz edebileceği gibi, yargılama sırasında haklı bir menfaatin
varlığı ispatlanır ve ibraz edilmeleri ispat bakımından zorunlu görülürse,
mahkeme resen veya diğer tarafın talebi üzerine defterlerin ibrazına karar
verilebilir. Taraflar üçüncü bir kişiye ait defterlerin ibrazını talep
edemezler. Burada önemli bir nokta da teslimi zorunlu üç hal dışında,
defterlerin ibrazı mahkemece emredilse dahi, tacir defterlerini isterse ibraz eder,
isterse etmez. İbraz etmesi davayı kaybetmesine sebep olsa bile ibraza
zorlanamaz.
TİCARİ DEFTERLERLE İSPATTA YEMİN
Ticari
defterler, yazılı delil niteliğinde olmakla beraber sahipleri lehine kanıt
olacaklarsa, başlı başına hükme esas olamazlar. Ayrıca bir yeminle
kuvvetlendirilmeleri gerekir. Ticari defterlerle ispatta iki tür yemin söz
konusudur. Bunlardan birisi tamamlayıcı yemin, diğeri ise kesin yemindir.
Tamamlayıcı Yemin
Ticari
defter sahibinin lehine delil olacaksa mahkeme, delili kuvvetlendirmek için o
kaydın doğru olduğuna ve davacının halen davalıda yerine getirilmesi gereken
bir hakkı bulunduğuna dair defter sahibine tamamlayıcı bir yemin verir. Bu
yeminle birlikte davayı yemin veren lehine sonuçlandırır.
Kesin Yemin
Taraflardan
birisi, diğer tarafın defterlerinin içeriğini kabul edeceğini mahkeme huzurunda
beyan etmiş ise, karşı taraf defterlerini ibraz etmelidir. Taraflar başkaca
kanıta başvurmazlar. Defterlerini ibraz etmesi
istenen taraf defterlerini ibraz ederse ve defterler usulüne uygun tutulmuşsa,
mahkeme bu defter kayıtlarına göre hüküm verir ve davayı defterlerini ibraz
eden lehine sonuçlandırır. Böyle bir
talebe rağmen karşı taraf defterlerini ibraz etmez veya ibraz edilen defterler
usulüne uygun tutulmamış olursa, mahkeme ibrazı talep eden diğer tarafa,
iddiasının sıhhati hakkında bir yemin verdirir ve davayı yemin veren lehine
sonuçlandırır. Bu yemine kesin yemin denir.
TİCARİ
DEFTERLERİN HİÇ VEYA GEREĞİ GİBİ
TUTULMAMASI
Ticari
defterlerin hiç veya gereği gibi tutulmaması tacire birtakım hukuki ve cezai
yaptırımların uygulanmasını gerektirir. Hukuki Yaptırım defterlerin sahibi
lehine kanıt olma niteliğini yitirmesi, aleyhe kanıt olmasıdır. Cezai
Yaptırımlar ise Cezai yaptırımların para cezaları, iflas halinde tacirin
taksirli veya hileli müflis sayılması ve Vergi Usul Hukuku açısından vergi
cezaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
13. HAFTA
CARİ HESAP
Ticaret
Kanununun 87. maddesine göre, iki kimsenin para, mal, hizmet ve diğer
hususlardan dolayı birbirlerindeki alacaklarını ayrı ayrı istemekten karşılıklı
olarak vazgeçip, bunları kalem kalem zimmet ve matlup şekline çevirerek hesabın
kesilmesinden çıkacak bakiyeyi isteyebileceklerine dair yapılan sözleşmeye cari
hesap sözleşmesi denir.
Cari
hesap sözleşmesi yazılı yapılmak zorundadır. Yazılı şekil geçerlilik şekli olduğundan
şekle aykırılık sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu doğurur. Cari hesap
sözleşmesi taraflarının tacir olma şartı yoktur.
Cari
hesabın olabilmesi için en az iki taraf arasında alacak ve borç doğuran para,
hizmet ve mal değişimi bulunması ve tarafların karşılıklı olarak bu çeşitli
işlemlerden doğan borç ve alacaklarını bağımsız bir biçimde ödeme ve tahsil
talebinden sözleşmede belirtilen süreye kadar vazgeçmiş olmaları gerekir. Cari
hesaba geçirilemeyecek olan alacaklar takası mümkün olmayan alacaklar, belirli
bir sebeple sarf edilmek veya emre amade tutulmak üzere teslim olunan para ve
mallardan doğan alacaklar ile önceden mevcut olan alacaklardır. Cari hesaba
kural olarak para alacakları geçirilir, ayni alacaklarında parasal değeri cari
hesaba konu olabilir. Kıymetli evrakın cari hesaba geçirilmesi ise bedellerinin
tahsili şartına bağlıdır. Şarta bağlı alacaklar içinse şartın gerçekleşmiş
olması koşulu aranır.
Cari
hesapta iki süre vardır. Bunlardan birisi cari hesap sözleşmesi süresi diğeri
hesap kesim devreleridir. Hesap devresinin uzunluğu sözleşme ile yoksa teamül
ile belirlenir. Bu da yoksa takvim yılı hesap devresi süresi sayılır. Devre
sonunda hesap kapatılır ve çıkan bakiye tespit edilir. Bu bakiyeyi tespit eden
cetvel karşı tarafa gönderilir. Karşı taraf aldığı tarihten itibaren bir ay
içinde noterce taahhütlü mektup veya telgrafla itiraz etmezse kabul etmiş
sayılır. Ödeme ancak cari hesap sözleşmesinin sonunda istenebilir.
Cari hesap süresi sözleşme ile belirli süreli
kararlaştırılacağı gibi, belirsiz süreli olarak ta kararlaştırılabilir. Bu
durumda cari hesap sözleşmesi taraflardan birinin ihbarı ile sona erer. . Taraflardan birinin iflası ya da bir alacaklının
bakiyeyi haczettirmesi sonrasında tarafça haczin kaldırılmaması üzerine diğer
tarafın sözleşmeyi feshetmesi veyahut da taraflardan birinin ölümü ya da
kısıtlanmasıyla cari hesap sözleşmesi sona erer.
Cari hesap sözleşmesinden kaynaklanan davalar, 5 yıllık zamanaşımına tabidir
(TTK m.99).
TACİR
YARDIMCILARI
Tacir, ticari işletmesini işletirken ticari
faaliyetlerinde yardımcılara ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç ticari işletmenin yayılmasından genişlemesinden
kaynaklanmaktadır. Merkez dışındaki yerlerde faaliyette
bulunmak isteyen bir tacirin bu işleri tek başına görmesi olanaksızdır. Bu
nedenle tacirin kendisine yardımcılar seçer ve faaliyetini bu yardımcılar
aracılığıyla sürdürür. Tacir
yardımcıları iki büyük grup altında sınıflandırılır: Bağımlı tacir
yardımcıları, bağımsız tacir yardımcıları.
Bağımlı Tacir Yardımcıları: Ticari işletmenin içinde, kendisine ait ticari bir
işletmesi olmayan ve bu görevlerini yerine getirirken tacirden aldıkları emir
ve talimatlara uymak zorunda olan tacir yardımcılarıdır. Bunlar da üç tanedir; ticari mümessil, ticari
vekil ve seyyar tüccar memuru.
Bağımsız Tacir Yardımcıları: Ticari işletmenin dışında, kendine ait işletmesi
olan tacirin emir ve talimatlarıyla bağlı olmayan tacir yardımcılarıdır. Bu
yardımcılar da acente, ticaret işleri tellalı ve komisyoncudur.
BAĞIMLI TACİR YARDIMCILARI
Bağımlı tacir yardımcılarını düzenleyen hükümler Ticaret
Kanunu’nda değil Borçlar Kanunu’nda (m.449
vd) yer almaktadır.
TİCARİ MÜMESSİL
Ticari Mümessil, en önemli tacir yardımcısıdır. Ticari mümessil, tacir tarafından işletmeyi
yönetmek ve tacir adına hukuki işlem yapmak üzere görevlendirilen yardımcıdır.
Ticari mümessilin ticari işletmeyi dış ilişkide temsil, iç ilişkide yönetim yetkisi
vardır.
Ticari mümessilin en geniş temsil yetkisine sahip tacir yardımcısıdır. Ticari
mümessil atanması şekle bağlı değildir. Açık ve zımni olabilir. Ticari mümessilin ticaret siciline tescili
zorunludur. Fakat tescil, açıklayıcı niteliktedir. Yani, ticari mümessil sıfatı
tescilden önce doğmuştur. Esnaf
işletmelerine de ticari mümessil atanabilir, esnaf işletmelerine ticari
atanmasının tescili zorunludur ve yapılan tescil kurucu niteliktedir.
Kimler Ticari Mümessil Olabilir? Ticari mümessilin sahip olduğu yetkiler, şahsa
bağlı bir durum oluşturduğundan, ancak tam ehliyetli gerçek kişiler ticari
mümessil olarak atanabilir (Ancak bu durum tartışmalıdır, baskın olan bu
görüştür).
Kural olarak ticari mümessili, işletme sahibi atar.
Eğer işletme sahibinin temyiz gücü yoksa işletmesini işleten velisi ticari
mümessil atayacaktır. Vasi ise, bir ticari mümessil atayamaz. Zira kanun, bazı
işlemlerin kısıtlı adına yapılmasını tamamen yasaklamıştır. Kısıtlının
yapamayacağı bu işlemi vasi zaten yapamaz. Yine, bir ticari mümessilin kendisi
de açıkça yetkilendirilmediği sürece bir ticari mümessil atayamaz. Ticari
mümessil atamaya anonim şirketlerde yönetim kurulu, limitet şirketlerde
müdürler ve kolektif şirketlerde de idareciler yetkilidir.
İşletme
sahibi
kural olarak ticari mümessil atamaya mecbur değildir, ticari mümessil atanması tamamen isteğe bağlıdır.
Ancak bunun bir istisnası vardır; merkezi yurt dışında olan bir şirketin
Türkiye’de şube açması durumunda bu şube için ikametgâhı
Türkiye’de bulunan tam yetkili bir ticari
mümessil atanması zorunludur.
TEMSİL
YETKİSİNİN KAPSAMI
Ticari mümessilin sahip olduğu yetkileri düzenleyen BK
m.450’ye göre ticari mümessil; “hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı,
müessese sahibi hesabına kambiyo taahhütlerinde bulunmak ve onun namına
müessesenin gayesine dâhil olan bilumum tasarrufları yapmak salahiyetini
haizdir”. Bu hükmün anlamı, ticari işletme sahibi, hangi işleri yapabiliyorsa,
ticari mümessilin de hemen hemen aynı işleri yapabileceğidir.
Ticari
mümessil
işletmenin faaliyeti bakımından gerekli olan taşınır ve taşınmaz malların kiralanması
için sözleşmeler, yapabilir; işletmeye ait taşınmazları kiraya verebilir ve bu
kira sözleşmelerini tapuya şerh ettirebilir. Ticari mümessil
işletmede çalışacak işçiler ile iş sözleşmeleri yapabilir; bu sözleşmeleri
feshedebilir; hammadde satın alabilir; ürettikleri malların satımı konusunda
sözleşmeler yapabilir.
Ticari
mümessil
şube açabilir ve işletme merkezinin bulunduğu yeri değiştirebilir, ticari vekil
ve seyyar tüccar memuru atayabilir
tacir adına kambiyo taahhüdünde bulunabilir, ticari işletme ile ilgili
davalarda taciri mahkemelerde temsil ederek onun adına dava açabiliraçılan
davayı kabul edebilir, sulh olabilir, feragat edebilir.
Ticari
mümessil
iyi niyetli 3.kişilere karşı işletmenin gayesine dâhil her türlü hukuki
tasarrufu işletme sahibi adına yapmaya yetkilidir (BK m. 450/1). Ticari mümessilin müvekkili tacirden özel
yetki almadan yapamayacağı hukuki işlemler vardır.
TİCARİ MÜMESSİLİN MÜVEKKİLİNDEN
ÖZEL YETKİ ALMADAN YAPAMAYACAĞI İŞLER
Ticari
mümessil
işletmenin ortadan kalkmasına
tasfiye olunmasına yol açabilecek işlemleri yapamaz. Örneğin taşınmazları devredemez
ve taşınmazlar üzerinde 3. kişiler lehine ayni hak tesis edemez. (İşletmenin
faaliyet alanı gayrimenkul satmak ise ticari mümessil özel yetki almadan
taşınmaz satabilir) . Müvekkilinden
özel yetki almadıkça
işletme üzerinde rehin hakkı kuramaz, işletmenin türünü değiştiremez, iflasını
isteyemez, yeni ortak alamaz, faaliyet alanını değiştiremez. Ticari mümessil, tacir açıkça izin vermediği sürece
ticari işletme konusu olan bir işle ilgili kendisi iş alamaz (rekabet etme
yasağı).
TEMSİL YETKİSİNİN SINIRLANDIRILMASI
Ticari
mümessilin temsil yetkisi kanundan doğmaktadır. Dolayısıyla bu yetki, tacir
tarafından, iç ilişkide istenildiği gibi sınırlandırılabilirse de, bu
sınırlamalar iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Ticari
mümessilin temsil yetkisinin üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek olan
sınırları ya kanun tarafından çizilmiş olmalı veya kanunun izni ile tacirin
iradesi ile çizilip tescil ve ilan ettirilmiş olmalıdır. Birinci grup
sınırlamalara yasal sınırlama, ikinci grup sınırlamalara ise iradi sınırlama
denir.
Tacir,
ticari mümessilin yetkilerini, ancak iki bakımdan sınırlayabilir. Bu
sınırlamaların üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için tescil ve ilan
edilmesi gerekir. İlk iradi sınırlama, ticari mümessilin temsil yetkisinin bir şube veya merkezin işleriyle
sınırlandırılmasıdır. İkinci sınırlama ise, birden çok kişiyi ticari
mümessil atayarak, birlikte temsil
yetkisi vererek sınırlandırmadır. Bu iki sınırlama bir arada da yapılabilir.
Bunlardan başka sınırlama yapılamaz, tescil ve ilan edilemez. Her nasılsa
tescil ve ilan edilse bile üçüncü kişilerin iyi niyetini ortadan kaldırmaz.
TİCARİ MÜMESSİLİN TEMSİL YETKİSİNİN
SONA ERMESİ
Ticari mümessillik ilişkisi çeşitli şekillerde sona
erebilir. Sona erme yolları:
Azil: İşletme sahibi, ticari mümessili her zaman
azledebilir. Ancak, bu hakkını kullanırken, mümessilin zarara uğramamasına
dikkat etmek zorundadır.
İstifa: Ticari mümessil de her zaman istifa edebilir. Ancak, bu istifa işletmeyi
zarara uğratmayacak bir zamanda yapılmalıdır. Aksi takdirde ticari mümessil
tacirin zararlarını karşılamak zorunda kalır.
Ölüm: İşletme sahibinin ölümü ticari mümessilliği sona erdirmez. Mirasçılar,
dilerse bu mümessilliği devam ettirebilir. Ticari mümessilin ölümü ile
temsilcilik ilişkisi sona erer çünkü temsilcilik şahsa bağlı bir durumdur.
Ehliyetin Sınırlandırılması veya Kaybı:
tacirin ehliyetinin sınırlandırılması mümessillik ilişkisini sona erdirmez. Ticari
mümessilin ehliyetinin sınırlandırılması ve kaybı durumunda ise, mümessillik
sona erer.
İflas: Ticari mümessilsin iflas etmesi, mümessillik ilişkisini sona erdirmez
fakat tacirin iflası mümessillik ilişkisini sora erdirir çünkü iflasla birlikte
ortada temsil edilecek bir ticari işletme kalmamaktadır.
Devir: ticari işletmenin devri
mümessillik ilişkisini sona erdirir. Zira mümessillik güvene dayalı bir ilişkidir.
İşletmeyi devralan, başka biriyle devam etmek isteyebilir.
Şirketlerde, fesih ve tasfiye aşaması ticari
mümessilliği sona erdirmez. İlişki, tescil ve ilanla sona erene kadar ticari
mümessillik devam eder.
TİCARİ
VEKİL
Ticari Vekil, “ticari mümessil sıfatını haiz
olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir
müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı
muameleleri için temsile memur edilen kimsedir”. (BK m.453). Ticari
vekili, ticari mümessil sıfatına olmaksızın, tacir tarafından işletmenin bütün
işleri veya belirli bazı işlemleri için temsil yetkisi verilen kişi, olarak
tanımlayabiliriz. Ticari vekiller de
taciri temsil yetkisine sahiptir, fakat bu yetki ticari mümessilin temsil
yetkisi kadar geniş değildir ve tacir bu temsil yetkisini istediği kadar
sınırlandırabilir. Esnaf işletmeleri için ticari mümessil
atanabilirken ticari vekil atanamaz. Ticari vekil yalnızca ticari işletmeler
için atanabilir. Ticari vekil, tacir veya ticari mümessil
tarafından açık veya zımni olarak atanabilir. ticaret siciline tescil
zorunluluğu bulunmamaktadır.
İki tür ticari vekil vardır:
Genel Yetkili Ticari Vekil, işletmenin
bütün işleri için yetki verilen ticari vekildir. Fabrika müdürü, mağaza müdürü
gibi.
Özel
Yetkili Ticari Vekil, işletmedeki belirli bazı işler için temsil
yetkisi verilen ticari vekildir. Kasiyerler, reyon görevlileri, manav
görevlileri gibi.
Ticari mümessil ile ticari vekil arasında temsil
yetkisi açısından önemli fark söz konusudur. Ticari vekil, yalnızca olağan,
sıradan işlemler ile yetkili olmasına rağmen, ticari mümessil işletmenin
ortadan kalkması dışında olağan ve olağanüstü, işletmenin faaliyet alanına giren
bütün hukuki işlemler konusunda yetkilidir. Ticari vekiller işletme sahibi
adına borçlanamaz, özel olarak yetkilendirilmedikçe kambiyo taahhüdünde
bulunamaz. Ticari vekillin yetkisinin sınırlandırılması da üçüncü şahıslar
tarafından anlaşıldığı sürece her şekilde yapılabilir. Önemli olan üçüncü
kişiler tarafından bilinebilir olmasının sağlanmasıdır.
Ticari vekil de rekabet yasağına tabiidir.
Ticari vekillik ilişkisi ölüm, azil, istifa, fiil ehliyetinin kaybı, iflas,
devirle birlikte sona erer. Sona ermenin de ticaret siciline tescili gerekmez.
SEYYAR
TÜCCAR MEMURU
Seyyar Tüccar Memuru BK m.454 düzenlemesine göre “bir müessese için merkezinin
haricindeki mahallerde muamele icra eden seyyar memurlar, müessese namına
sattıkları malın bedelini almak ve makbuz vermek ve borçluya mehil ita etmek
yetkisini haiz sayılırlar”. Madde uygulamada çıkan pazarlamacı olarak
adlandırılan kimseleri tanımlamaktadır. Bu kimseler tacir adına merkez
dışındaki yerlerde tacirin ürünlerini satma yetkisi verilen gerçek kişilerdir. Sattıkları malın bedelini alabilir, bedel
karşılığı makbuz verebilir ve ödemeyle ilgili bir vade tayin edebilirler. Kanunda seyyar tüccar memurunun nasıl
atanacağına dair açık bir düzenleme mevcut değildir. Fakat seyyar tüccar memuru
ancak açık bir beyan ile atanabilir. Çünkü seyyar tüccar memuru, işletmenin
işyeri dışında hizmet görmektedir ve bu hizmetlerin gerektirdiği yetkilerin
işletme adına yatığına dair bir yetki belgesi verilmesi gerekir. Seyyar tüccar
memurunun yetkisinin sınırlarını tacir veya ticari mümessili tarafından
düzenlenip, imzalanıp memura verilen yetki belgesi belirler. Taraflar
arasındaki iç ilişki, genellikle bir iş sözleşmesine dayanır.
Seyyar
tüccar memurları, işletme merkezi ve şubelerinin bulunduğu yerler dışındaki
yerlerde görev yapabilirler. Bununla beraber tacir açıkça izin vererek, merkez
ve şubelerin bulunduğu yerlerde de yetkili kılabileceği gibi, temsil
yetkilerini belli bir coğrafi veya idari bölge ile de kısıtlayabilir. Tacir, bu
kişilerin temsil yetkilerini dilediğince sınırlandırabilir. Kendilerine sadece
seyyar tüccar memuru olduklarına ilişkin belge verilmiş ise, bu kişiler
sattıkları malın bedelini almak, makbuz vermek, borçluya süre tanımak yetkisine
sahiptirler.
SEYYAR TÜCCAR MEMURLUĞUNUN SONA
ERMESİ
Seyyar
tüccar memurluğu, ticari mümessil ve ticari vekilliğin sona erme nedenleri ile
sona erer. Temsil yetkisini gösterir belgenin, seyyar tüccar memurluğu sona
erdiği zaman tacire geri verilmesi gerekir. Taraflar arasında anlaşmazlık
varsa, belge mahkemeye teslim edilmelidir. Aksi halde, görev sona erse dahi,
seyyar tüccar memurunun elindeki belgeye dayanarak iyiniyetle hukuki işlem
yapan üçüncü kişilere karşı tacir sorumlu olur.
Rekabet yasağı seyyar tüccar memuru açısından da geçerlidir.
14. HAFTA
BAĞIMLI OLMAYAN
TACİR YARDIMCILARI
Bu
gruba dâhil olan yardımcılar genellikle kendi ticari işletmeleri olan, tacir
sıfatına sahip yardımcılardır. Bağımsız tacir yardımcıları kural olarak tacirin
emir ve talimatları ile bağlı değildir. Bağlı olmayan tacir yardımcıları 3
gruptur: 1.Acente
2.Ticaret İşleri Tellalı
3.Komisyoncu
ACENTE
Acentelik,
uygulama tarihi oldukça eski bir müessese olmasına rağmen hukuki düzenleme 1957
tarihli Türk Ticaret Kanunu ile yapılmıştır. TTK. dışında bazı özel konulara
ilişkin acenteler hakkında, ayrı düzenlemeler bulunmaktadır. Örneğin seyahat
acenteleri, sigorta acenteleri gibi. TTK
iki tür acente düzenlemiş bulunmaktadır. Bunlar aracı acente ve sözleşme yapma
yetkisi verilen acentedir.
ARACI ACENTE
Aracı
Acente, bağımlı sıfatı bulunmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belli bir yer
veya bölgede, daimi surette bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık
etmeyi meslek edinen kimsedir.
Aracı Acenteliğin Unsurları
•
Bir
Sözleşmenin Varlığı: Aracı acentelik ilişkisi acente ile işletme sahibi
arasındaki bir sözleşmeden doğar. Aracı acentelik sözleşmesi bir şekle bağlı
değildir, yazılı veya sözlü yapılabilir. Eğer bu acente sözleşme yapma yetkisine sahipse bu acentelik
sözleşmesinin yazılı yapılması ve sicile
tescil ve ilan edilmesi şarttır.
•
Faaliyet
Alanı: Acenteye, müvekkili tacir adına aracılık ettiği sözleşmelerde
belirli bir yer veya bölge belirlenmelidir.
•
Aracılıkta
Süreklilik: Acente, aracılık faaliyetini geçici olarak değil sürekli
olarak yapmalıdır. Tek bir işte tesadüfen aracılık yapmak aracı acentelik
değildir.
•
Meslek
Edinme: Aracı acente, acentelik faaliyetini meslek edinmiş olmalıdır.
•
Tacire
Bağımlı Olmama: Aracı acenteyi bağımlı tüccar yardımcılarından ayırt
eden en önemli unsur bağımsızlıktır. Aracı acente faaliyetlerini yerine
getirirken bağımsızdır. Aracılık ettiği sözleşmelerde tacirin emir ve
talimatlarıyla bağlıdır, ancak onun denetim ve gözetiminde değildir.
Acenteye uygulanacak hükümler TTK 116–134 hükümleridir. Ancak somut olayda,
uygulanacak hüküm bulunamadığı takdirde, aracılık eden acente hakkında telalık
hükümleri, sözleşme yapan acente hakkında komisyonculuk hükümleri ve bunlarda
da hüküm bulunamadığı takdirde vekâlet hükümleri uygulanır (m.116/II). Ayrıca,
acenteye ilişkin hükümler, bazı işletmelere de, acenteye benzemeleri
dolayısıyla, uygulanır. Bu hükümler TTK m.117’de üç bent halinde sayılmıştır:
1. Yerli veya yabancı bir işletme hesabına ve kendi
adına sözleşme yapmaya daimi olarak yetkisi bulunanlar,
2. Sigorta sözleşmelerine aracılık edenler,
3. Türkiye sınırları içinde merkez veya şubesi olmayan
yabancı ticari işletmeler adına hesabına Türkiye’de hukuki işlem yapanlar.
Acente sadece bir ticari işletmenin acenteliğini yapar. Esnaf işletmelerinin
acenteliği olamaz. Aracı acente yetkisini aşıp müvekkili
adına sözleşme yaparsa, müvekkil durumu öğrenince icazet vermediğini hemen
karşı tarafa bildirmediği takdirde, icazet vermiş sayılır. İcazet verilmediği takdirde acente kendisi
sorumlu olur.
SÖZLEŞME YAPMA YETKİSİNE SAHİP
ACENTE
Sözleşme
Yapma Yetkisine Sahip Acente bağımlı bir sıfatı olmaksızın, yazılı bir
sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölgede, daimi olarak bir işletmeyi
ilgilendiren sözleşmeleri o işletme adına yapmayı meslek edinen kimseye,
sözleşme yapma yetkisine sahip acente denir.
Sözleşme
yapma yetkisine sahip acentenin yetki sınırı tacir tarafından istenildiği gibi
çizilebilir, bu sınırlamaların tescil ve ilanı gereklidir. Acente yetki
sınırlarını aşarak sözleşme yaparsa, bu konuda aracı acenteye uygulanan
hükümler uygulanır.
ACENTENİN
HAKLARI VE YETKİLERİ
Tekel
Hakkı:
Aksi yazılı
olarak kararlaştırılmış olmadıkça, müvekkil acentelik sözleşmesi süresince,
aynı yer ve bölge için ve aynı ticaret dalı için birden fazla acente tayin
edemez. Buna acentenin tekel (inhisar) hakkı denir. Ancak aksi yazılı olarak
kararlaştırılabilir. Bu durumda, acente, tekel hakkından feragat etmiş olur.
Masrafları
Talep Hakkı: Bağımsız tacir yardımcısı olan acente olağan masraflarını
kendisi karşılamak zorundadır (TTK m.127). Acente, ancak olağanüstü masraflarını
müvekkilinden isteyebilir. Olağandışı, pahalı bir tanıtım olağanüstü masraflara
örnektir. Bunun bedelini müvekkilinden talep edebilir. Ancak, işçi ücretleri,
elektrik, iletişim vs giderleri olağan masraflardır, bunları acente kendisi
karşılamak zorundadır, müvekkilinden isteyemez.
Ücret
Hakkı: Acente,
gerçekleştirdiği faaliyetin karşılığında ücret isteme hakkını kazanır. Ücret,
genellikle komisyon şeklinde ödenir. Sözleşme ile belirlenir. Ücretin miktarı
belirlenmemişse, mahkeme tarafından belirlenir.
Ücretin
ödenme zamanı taraflar arasında kararlaştırılabilir, kararlaştırılmamışsa her
üç ayda bir defa ve her halde takvim yılı sonunda veya acentelik sözleşmesi
sona erdiği zaman ödenmesi gereklidir.
Hapis Hakkı: TTK m.132’de düzenlenmiştir. Acentenin, müvekkilinden
olan alacaklarını ödetebilmesi için bu hak tanınmıştır. Acente, üzerinde
tasarruf yetkisi bulunan şeyler üzerinde, alacağı ödeninceye kadar hapis
hakkını kullanabilir. Acente, müvekkilinden olan alacaklarını
elde edinceye kadar müvekkili tacire ait para, kıymetli evrak ve menkul malları
tacire teslimden kaçınabilir. .
İhtar, İhbar Ve Protesto Yetkisi, TTK m.119’a göre, acente, aracılıkta bulunduğu veya
kendisinin yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihbar, ihtar ve protesto gibi
beyanları müvekkili adına yapmaya ve kabule yetkilidir. Sözleşmeye aracılık
etmemiş veya sözleşmeyi bizzat yapmamışsa bu yetkiye sahip değildir. Aracılıkta
bulunduğu veya bizzat yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklardan
dolayı acente, müvekkili namına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı
sıfatla dava açılabilir.
Kabz Yetkisi: TTK m.120’ye göre, acente,
müvekkili tacire ait bedelini bizzat ödediği malları teslim alabilir, sattığı
malların bedelini tahsil edebilir. Kendisinin
bizzat yapmadığı işlemlerle ilgili bu yetkisinin olması için müvekkili tacir yazılı
izin vermelidir.
Sözleşme
Yapma Yetkisi: TTK m.121’e
göre, acenteye sözleşme yapma yetkisi veren sözleşmenin yazılı yapılması ve
tescil ve ilan olunması gerekir. Bu şekil şartı yerine getirilmediği sürece
acente müvekkili tacir adına sözleşme yapamaz. Yetkisini aşarak sözleşme yapan acentenin
yaptığı bu sözleşmeyle bağlı olmak istemeyen tacir icazet vermediğini derhal
karşı tarafa bildirmek zorundadır. TTK m.122’ye göre, müvekkil tacir icazet
vermediğini bildirirse, yapılan sözleşme acenteyi bağlar.
ACENTENİN BORÇ VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ
• Rekabet Yasağı: Acente, aynı yer ve bölge
içinde, tacirle aynı alanda faaliyette bulunan birden çok
işletmenin aracı veya sözleşme yapma yetkisine sahip acenteliğini yüklenemez. Bu
kural emredici değildir. Taraflar aksini yazılı olarak kararlaştırabilirler. Bu
durumda acentenin rekabet yasağı da kalkar. Uygulamada rekabet yasağı
genellikle yazılı sözleşme ile açıkça kararlaştırılarak kaldırılmaktadır.
•
Müvekkilin
İşlerini Görme ve Çıkarlarını Koruma:
Acente, kendisi için belirlenen bölge ve faaliyet alanında müvekkili tacirin
işlerini görmeye ve çıkarlarını korumaya mecburdur. Acente, özellikle müvekkili
hesabına saklamakta olduğu mal ve eşyanın zarar görmemesi için gereken dikkat
ve özeni göstermek zorundadır. Aksi takdirde da meydana gelen hasarlardan
sorumludur. Ancak hasarın meydana gelmesinde kusursuz olduğunu kanıtlayarak bu
sorumluluktan kurtulabilir.
•
Bilgi
Verme ve Uyarma Borcu: Acente, üçüncü kişilerin yapmış olduğu ve
kendisinin kabule yetkili olduğu beyanlarını, bölgesindeki piyasa durumunu,
piyasadaki değişiklikleri, beklenen gelişmeleri, yaptığı işlemlere ilişkin
müvekkili taciri ilgilendiren bütün hususları müvekkiline bildirmeye ve müvekkilini
uyarmaya zorunludur.
Kural
olarak acente müvekkilinin açık talimatı bulunmayan hususlarda onun talimatını
isteyip talimata uygun davranmak zorundadır. Fakat gecikmesinde tacir açısından
sakınca bulunan, tacirin zararına neden olabilecek durumlarda tacirin
talimatını beklemez basiretli bir tacir gibi hareket eder. İlk fırsatta
müvekkili tacire talimatını sormadan yaptığı hukuki işlem hakkında bilgi
vermelidir.
•
Gerekli
Önlemleri Alma Yükümlülüğü: Acente, müvekkilinin haklarını ve çıkarlarını
korumak için tüm önlemleri almak zorundadır. Örneğin müvekkili tacir adına
teslim aldığı mallarda bir hasar, zarar olup olmadığını araştırmak, eğer böyle
bir hasar varsa bunu bir tutanakla tespit ettirmek ve derhal hem satıcıya hem
müvekkili tacire bildirmekle yükümlüdür. .
•
Ödeme
Yükümlülüğü: Acente,
müvekkiline ait olup kendi zilyetliğinde bulunan para ve malları gecikmeden
tacire iletmek zorundadır. geçmiş
paranın gönderilmesi veya teslimi gerektiği anda, bu işlemleri yapmakla
yükümlüdür. Gecikirse o andan itibaren faiz ve gereğinde ayrıca giderim
ödemekle yükümlü olur.
•
Üçüncü
Kişilerin Beyanlarını Kabul ve Müvekkilini Temsil Yükümlülüğü: Acente, müvekkilinin haklarını koruyan
her türlü beyanı yapmaya ve müvekkiline karşı yapılacak her türlü beyanı kabule
yetkilidir. Acente açısından bu durum hem bir yetki hem de bir yükümlülüktür.
ACENTELİK
SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ
Acentelik sözleşmesinin bir süreye bağlı olup
olmadığına göre değişir. Sözleşme süreye
bağlanmışsa sürenin bitmesiyle kendiliğinden sona erer. Eğer sözleşme için bir
süre öngörülmemişse, her iki taraf da en az 3 ay önceden fesih ihbarında
bulunarak sözleşmeyi sona erdirebilirler.
Acentelik
sözleşmesi ister süreye tabi olsun isterse belirsiz süreli olsun, haklı
sebeplerin varlığı halinde sözleşme her zaman feshedilebilir. Örn: müvekkilin,
ücret ödeme borcunu yerine getirmemesi acente açısından haklı bir sebeptir. Acentenin
rekabet yasağına uymaması ise tacir açısından haklı bir sebeptir. Aksi sözleşmede
kararlaştırılmış olmadıkça, müvekkilin veya acentenin iflası, ölümü,
kısıtlanması da acentelik sözleşmesini sona erdiren nedenlerdir.
TİCARET İŞLERİ TELLALI
Ticaret işleri tellalı, taraflardan
hiçbirisine tabi olmaksızın, ücret karşılığında, ticari işlere ilişkin
sözleşmelere aracılık yapılmasını meslek edinen kimsedir. .
Ticaret
işleri tellallığının unsurları
şunlardır:
Ticari
işlere ilişkin sözleşmelere aracılık: Bir kişinin
ticaret işleri tellalı sayılması için aracılık yaptığı işlerin ticari iş olması
gerekir. Örneğin esnaflar arasında aracılık
yapan kişilere ticaret işleri tellalına ait hükümler uygulanmaz.
Meslek
edinme, Tellalın ticari işlere aracılık etmeyi meslek edinmesi gerektir. Geçici
olarak bir veya birkaç ticari işe aracılık eden tellal Borçlar Kanunu
hükümlerine tabi olur.
Bağımlı
Olmama, Tellal
taraflardan hiçbirisi ile devamlı nitelikte bir sözleşme yapmamış olmalıdır.
Tellalın aracılık faaliyeti taraflar arasındaki belirli bir iş içindir. tellal
aracılık faaliyetini yerine getirirken tacirin emir ve talimatlarıyla bağlı değildir.
Kendi çalışma düzenini bağımsız bir şekilde oluşturur.
Ücret
İsteme, Tellal kendisi de bir tacir olduğu için aracılık
ettiği iş karşılığında ücret
almalıdır. Ücret karşılığı olmayan aracılık faaliyeti vekâlet hükümlerine tabi
olur.
TİCARET İŞLERİ TELLALININ BORÇ VE
YÜKÜMLERİ
Aracılık
Etme, Ticaret işleri tellalının tellallık sözleşmesinden
doğan asli borcu, sözleşmenin yapılmasına aracılık etmektir. Aracılık borcu
sadece sözleşme getirmek değildir, sözleşmenin pazarlık aşaması da dâhil
sözleşme yapılıncaya kadar ki aşamalarına katılmalıdır. Tellal bu şekilde
hareket ederken tarafsız davranmak zorundadır, aksi halde tellallık
sözleşmesinden doğan tüm haklarını kaybeder.
Bordro
Düzenlenmesi, Ticaret işleri tellalı, taraflardan her
birine, sözleşme yapıldıktan sonra tarafların, ad ve soyadlarını, unvanlarını,
sözleşmenin konu ve şartlarını, mal fiyatını, teslim zamanını gösterir bir
bordro düzenler, imzalar ve verir.
Örneklerin
Saklanılması Numune üzerine yapılan
satışlarda, tellal kendi aracılığı ile satılan malların her birinin örneğini,
malların niteliklerine itiraz edilmeden kabul edilmesine veya işlemin başka
şekilde bitirilmesine kadar saklamakla yükümlüdür. Aksine hareket eden tellal
tacirin zararını tazmin etmekle yükümlüdür.
Tellal
Günlük Defteri Tutma, Tellal, kendi aracılığı ile yapılan
işlemleri, tellal günlük defterine günü gününe kaydetmekle yükümlüdür.
Kayıtların tarih sırasıyla yapılması ve bordrolara geçirilen bilgileri içermesi
gerektir. Anlaşmazlık halinde, taraflar bu defterin ibrazını isteyebilirler.
Tellal ölür veya faaliyetine son verirse tellal yevmiye defter saklanmak üzere
notere teslim edilir.
TELLALIN HAKLARI
Ücret
İsteme, Tellalın ücrete hak kazanması için,
taraflar arasında sözleşmenin yapılması ve bordronun verilmesi gerekir. Ücretin
miktarı sözleşmeye, yoksa ticari teamüllere göre belirlenir o da yoksa taraflar
ücreti yarı yarıya öderler. Tellal tarafsızlıktan ayrılır ve taraflardan
birisini tutarsa, ücret hakkını yitirir.
Masrafları
İsteyememe, Aksi sözleşmede kararlaştırılmadığı
sürece tellal yaptığı giderleri isteyemez. Çünkü tellal bağımsız tacir
yardımcıdır ve kendisi de aynı zamanda bir tacirdir.
TELLALLIĞIN SONA ERMESİ
Tellallık,
müvekkil tarafından verilen işin herhangi bir nedenle sona ermesi, müvekkil
veya tellalın ölümü, fiil ehliyetini yitirmesi, iflası, süre öngörülmüşse
sürenin geçmesi ile son bulur. Azil ve istifa ile de telalık ilişkisi sona
erer. Uygun olmayan zamanda yapılan azil ve istifa diğer tarafın uğradığı
zararların tazminini gerektirir.
KOMİSYONCU
Komisyoncuyla ilgili hükümler, kanunun çeşitli yerlerine dağılmıştır. Komisyonculuk
sözleşmesi, BK m.416–424 arasında
düzenlenmiştir. Taşıma işleri komisyonculuğuna ilişkin TTK m.808-818’de, gümrük
komisyonculuğuna ilişkin olarak ta Gümrük Kanunu’nda hükümler vardır.
BK m.416’ya göre, komisyoncu, ücret karşılığında kendi
adına ve müvekkili hesabına kıymetli evrak ve menkul eşya alım satımıyla
uğraşan kimsedir.
Unsurları
Komisyoncu ile müvekkil arasında sözleşme olmalıdır. Sözleşme açısından
şekil serbestîsi vardır. Sözlü, ya da yazılı olabilir. Sözleşmenin konusu
kıymetli evrak veya menkul eşya alım-satımıdır. Bu sözleşme
devamlı bir ilişkiyi düzenlemek için değil, tek bir iş için yapılır.
Komisyoncu kıymetli evrak ve menkul eşyayı kendi
namına, müvekkil hesabına alıp satmalıdır.
Komisyoncu, faaliyetini ücret karşılığında
yapmalıdır. Ücret kararlaştırılmamışsa ortada bir komisyon sözleşmesi değil, vekâlet
sözleşmesi vardır.
Komisyon sözleşmesinde üçlü bir ilişki vardır.
Komisyoncu ile müvekkili arasındaki ilişkiye iç ilişki, komisyoncu ile üçüncü
kişiler arasındaki ilişkiye dış ilişki denir. Adına işlem yapmak, bir ilişkinin
taraflarının kim olduğunu, bu ilişkiden doğan hak ve yükümlülüklerin kim
tarafından yerine getirileceğini gösterir. Hesabına işlem yapmak ise, yapılan
sözleşmenin sonuçlarının kime ait olacağını gösterir. Borçlar Kanununda
komisyoncuya ait hükümlerle, komisyoncu ile müvekkil arasındaki iç ilişki
düzenlenmiştir. Bu sözleşme gereği, komisyoncu işlemi kendi adına ve fakat
müvekkili hesabına yapar. Üçüncü kişiye karşı sözleşmenin tarafı komisyoncudur,
sözleşme hükümleri komisyoncu ile üçüncü kişi arasında doğar, ancak komisyoncu
elde ettiklerini müvekkiline devretmek zorundadır.
KOMİSYONCUNUN BORÇ VE YÜKÜMLERİ
Sözleşmenin
Yapılması ve Uygulanması, Komisyoncu,
müvekkilinin talimatına uygun olarak, üçüncü kişi ile sözleşmeyi yapmak ve onun
uygulanmasını sağlamakla yükümlüdür. Komisyoncu müvekkilinin istediği
sözleşmeyi mutlaka bir üçüncü kişi ile yapmak zorunda değildir, borsada kaydı veya
piyasa rayici olan kıymetli evrak veya mal söz konusu ise sözleşmeyi kendisi
ile de yapabilir. Komisyoncu sadece sözleşmenin yapılmasını değil,
uygulanmasını sağlamakla da yükümlüdür. Sözleşmenin karşı tarafça uygulanmamasından
kural olarak komisyoncu sorumlu değildir. Bu durumda komisyoncu, komisyon
sözleşmesinden doğan haklarını, özellikle
de ücret isteme hakkını yitirir. Ama komisyoncu karşı tarafın sözleşmenin
gereğini yerine getireceğini garanti altına alırsa bu tür komisyoncuya dükrüar
komisyoncu denir.
Özen Gösterme, Talimata Uyma,
Müvekkilin Çıkarlarını Koruma
Komisyoncu,
müvekkilinin işine ve kendisine gönderilen veya satın aldığı mallara özen
göstermek zorundadır. Komisyoncu, üzerine aldığı alım satım sözleşmesinin
yapılması ve uygulanmasında müvekkilinin açık talimatına uymak zorundadır.
Ancak komisyoncu üzerine aldığı işi müvekkilinin çıkarlarını gözeterek yerine
getirmek zorundadır. Hatta yeni talimat almasının olanaksız olduğu hallerde,
oluşan yeni durum karşısında müvekkilin eski talimatını değiştireceği kabul
edilebilir gibi ise, eski talimattan dahi ayrılmalıdır. Bunun gibi, talimata
aykırı hareketin açıkça müvekkilin yararına olması halinde de komisyoncu
talimata uymayabilir.
Hesap Verme Borcu
Komisyoncu,
müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu alım satım işinin hesabını vermeye ve
bu işten dolayı her ne ad altında olursa olsun almış olduğu şeyleri müvekkiline
aktarmaya mecburdur. Müvekkil yalnız işin bitiminde değil, her aşamasında hesap
ve bilgi isteyebilir. Komisyoncu müvekkiline ödemede geciktiği paranın faizini
de vermek zorundadır.
KOMİSYONCUNUN HAKLARI
Ücret
İsteme Hakkı, Komisyoncunun en önemli hakkı, ücrettir.
Ücretin miktarı ve ödeme şekli sözleşme ile kararlaştırılır. Önceden
kararlaştırılmamışsa teamüle göre, o da yoksa mahkemece belirlenir. Ücrete hak
kazanmak için, sadece sözleşmenin yapılması yeterli olmayıp sözleşmenin üçüncü
kişi tarafından yerine getirilmesi gerekir.
Avans
ve Çeşitli Giderleri İsteme Hakkı, Komisyoncu olağan ve
olağanüstü tüm giderlerini ve verdiği avansları müvekkilinden isteyebilir. Çünkü
sözleşmeyi kendi adına ama tacir hesabına yapmaktadır.
Hapis
Hakkı, Komisyoncu sattığı malın bedeli ve
aldığı mal üzerinde, alacakları için hapis hakkına sahiptir.
Malı
Açık Artırma İle Sattırma, Müvekkil, kendi
hesabına satın alınan malı, uygun süre içinde komisyoncudan almazsa,
komisyoncu, malı bulunduğu yer mahkemesi aracılığı ile açık artırma yolu ile
sattırabilir.
Komisyon
Sözleşmesinin Sona Ermesi, Komisyon sözleşmesi,
komisyoncuya verilen işin görülmesi ile normal olarak sona erer. Azil veya
istifa da sözleşmeyi sona erdirir; ancak uygun olmayan zamanda yapılan azil ve istifa
diğer tarafın uğradığı zararların tazminini gerektirir.
Taşıma işleri komisyoncusunun da unsurları aynıdır. Aralarındaki
fark ise, taşıma işleri komisyoncusunun eşya taşıtmayı meslek edinmiş
olmasıdır. Komisyonculuk sözleşmesinin konusu eşya taşıtmaktır. Sözleşme konusu
yolcu taşıtmaksa, vekâlet hükümleri uygulanır.
Gümrük işleri komisyoncusu Gümrük Kanuna tabi olan, gümrük işlemleri yapan
tacirin temsilcisi olan, özel bir sınavla mesleğe kabul edilen kimselerdir.
Bunlar aslında tacirin tam yetkili temsilcileri durumundadır.
KAYNAKÇA:
Aslan,İ.Y.,
Şenyüz, D., Ergün, M. (2005), İşletme
Hukuku, Ekin Kitabevi, Bursa.
Arkan S. (1999), Ticari İşletme Hukuku, Gözden Geçirilmiş 5. Bası, Ankara.
Kayıhan, Ş. (2008), Ticaret
Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara.
Poroy, R., Yasaman, H. (1998), Ticari İşletme
Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. İstanbul
Yılmaz, P.(2003), Ticaret Hukuku, Seçkin Yayınevi,
Ankara.
Yrd. Doç. Dr. Sevda Yaşar COŞKUN